Tarih, hiçbir zaman orada bulunmamış kişiler tarafından anlatılan hiçbir zaman olmamış olaylarla dolu bir yalan. -Santayana |
|
||||||||||
|
Hepimizin yaşamında unutamadığımız, tutkuyla yaşadığımız, bir aşk hikayesi vardır. Nedense tüm bu hikayelerin ortak noktası, genelde kavuşulamayan beraberliklerdir. Aradan uzun yıllar geçse de o aşık olunan kişi hep anılarda eşi olmayandır. Asla aynı duygular bir başka insanla yaşanamazmış gibi hissedilir. Çünkü o kusursuzdur. Bu tılsım ta ki yıllar sonra onu tekrar görene kadar devam eder. Bu görüşme tesadüf de olabilir...Ya da dayanılmaz özlem iki insanı tekrar bir araya getirebilir. İşte o ikinci karşılaşma, her şeyi alır götürür. Yıllar önce göremediğimiz tüm olumsuzluklar tek tek gözünüze çarpar. Şaşırırsınız, “Ben bu insanı mı yıllarca sevdim” diye. Ve kendinize hak etmeyen bu insan için ne kadar acı çektirdiğinizi anlarsınız. Hayır hayır biz asla akıllanmayız. Aynı duyguları, aynı hatayı bir başka insanda tekrar yaşayabiliriz. Çünkü aşkta onur yoktur. Mantık hele hiç olamaz...Aşkta acılar, vardır. Aşkta sahiplenme duygusu, kıskançlıklar, sorgulamalar, kısacası marazi duygular hakimdir. Çünkü aşk anarşisttir. Kim bilir ? Belki de biz bu marazi duygulara tutkunuz...İki ayrı insan. Kadın ve erkek...Birbirlerini bulup aşkı birlikte yaşayana dek, geçmişlerinde türlü türlü yaşanmışlıklar... Dünden kalan yüreklerdeki acılar, ihanetler, düş kırıklıkları. Çoğunlukla geçmiş aşklardan ders çıkardığımızı zannederiz. Yanılırız... Gönlümüzü aşka kapar, zeka ve akıl ile savunuruz yeni aşklara kendimizi. Ancak çok fazla sürmez bu direniş... Duygularımız bize ihanet eder. Gene aşka yenik düşeriz... Çünkü insanız. Sevmek ve sevilmek istiyoruz. Yaşadığımız çoğul sevgiler yetmez olur. Bir sevgili ararız. İşte o zaman da Özdemir Asaf hocanın örneklediği gibi aşka rezil oluruz...Hata yapıyoruz... Hem de kocaman hatalar. Tam tersi yaşanmışlıklardan hiç ders almıyoruz. Belki de bastırdığımız nice duygular gibi mazoşist duygular bizi yönlendiriyor.Gerçekleşmeyeceğini bilsek de, hep sevgiliyi değiştirmeyi, onu kendimizin aynısı yapmaya çalışırız. Böylelikle de, bir bütün olabileceğimiz yanılgısına düşeriz. Onun ayrı bir birey olduğunu bir türlü kabul edemeyiz. Şüpheler, kuruntular, hele hele terk edilme korkusu bir türlü peşimizi bırakmaz. Halbuki duygular her iki insanda aynı anda start vererek başlamaz. Başlamadığı gibi gelişimi ve bitimi ve aynı çizgide olamaz. O zaman sevilmek kadar terk edilmek de doğal olmalı.Yaşamın her alanında olduğu gibi aşkı yaşarken de dürüst olamıyoruz. İlişkiyi korumak adına çoğu kez yalanlar giriyor araya. Biz o an koruduğumuzu zannedip bir kez daha yanılıyoruz. Biliyoruz ki, o ufak masumca söylenmiş yalanlar usul usul kemiriyor aşkı ve sonunda ilişkiyi.O insanın yüreğini ısıtan, bedenini sarıp sarmalayan eşsiz duyguyu uzunca yaşayabilmeyi beceremiyoruz bir türlü. Nedense birinden biri bozuveriyor o büyüyü. Yeter ki karşı tarafın duygularından emin olmaya görsün. Artık kaçıp kovalama bitmiştir. Kuş kafestedir şimdi. Özene, hoş görüye ve özleme gerek kalmamıştır. Nasıl olsa çok seviliyor. Sevginin de ötesinde tutkuludur ona. Nedense kafesteki kuşlarda hep kadınlar oluyor. Sadakat, özveri, hoşgörü gibi duygular hep kadınlardan beklenir. Hele hele sabır...Seven kadının dünyası küçülür. Sevdiği erkeği üzmemek için nice fedakarlıklar yapar. Eğer erkek isterse işini, mekanını hatta arkadaş çevresini bile değiştirir. Makyajı, giyimi, alışkanlıkları erkeğe göre belirlenmiştir artık. Cinsellikte de kadına önemli görevler düşer. Erkeğini olabildiğine mutlu etmeli. Peki ya kadın bu beklentilere direnirse ? İşte o zaman erkek kahrolur. Cinsiyetinin ona verdiği ayrıcalıkları, rolleri o kadın ona aşkta yaşatmıyorsa, kadını yoğurup, tekrar biçimlendirmesinde, erkeğine izin vermiyorsa o kadın ukaladır.Kadın erkeğe göre başkaldırmamalı. Erkeğin sunduğu aşk biçimine boyun eğmelidir. Onun belirlediği zaman ve mekanlarda görüşmeyi kabul etmelidir..Seven kadın doğrusu da öyle yapmalı.Bana kalırsa aşkta yaşanan yoğun hüznün kaynağı, duygularımızla yani hissetdiğimiz gibi yaşamak yerine cinsiyetlerin, özellikle de beyinlerdeki cinsiyetin yönlendirilmesiyle yaşanmasında.Halbuki yaşanan anların hiç hesapsız ve çıkarsız yaşanması için kadın ve erkek insanlar izin verse, kaçıp kovalamaya gerek duyulmadan yaşanan bir beraberliğin temel taşlarını oluşturabilseler, hüzün yerine eminim ki mutluluklar daha çok yaşanır.Aşkı yok eden, marazi duygulara tutsak kalmadan, yani sahibimizin yalnızca ben olduğunu unutmadan, ben ve o, ama asla biz değil....
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Murat Mulli, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |