..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşamın tanımı yoktur. -Halikarnas Balıkçısı
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Şiir > Başkaldırı > GÜRKAL GENÇAY




11 Haziran 2006
Kırk Mum  
GÜRKAL GENÇAY

:BAGG:
‘-sevdanın ateşi düştüğünde içine,
yüreğinde kırk mum yanar.
ve bir gün;
ayrılık,
çaldığında kapını
otuz dokuz gün boyunca,
her gün
bir mum sırayla söner.
bir sarışın sis perde olur
sevdanın kumral yüzüne,
..dağlanır acın,
unutmaya başlarsın...
ama,kırkıncı mum
ciğerlerini yangın yerine çevirircesine
ve hiç sönmemecesine yanar.
karnı burnunda hüzünlerle;
her anıda,
her şiirde,
bir kedi gölgesinde,
buz mevsimlerinde doğan ilk kardelende,
saksıda bir sonbahar yaprağında,
ve saçak altlarına sığınan serçelerin
hüzünlü yağmur türkülerinde,
hatıralarını yakar;
ne yapsan söndüremezsin...
..unutamazsın’ demiştin.
gülüp de geçmiştim.

çünkü ben buralara,
koşutlanıp yoksulluğumun gönül yolculuğuna,
doru atların nal izlerini süren yağmurların nefesini
ve sevdamın adını bilip de gelmiştim,
ve gözlerimden,
bir mavi balıkçılı
yalnızlığına uçurmuştum vodvillerle.
gülümsemiştim...
bir öfkeli kasırga gibi geçmiştim
yıldızların halesinden
ve ateşe kıvılcım serpmiştim.
koşmuştum,
tarih ve doğanın şahane evliliğinin içinden;
travmaların,
ve bitmesiz ölümlerin ortasında
ısıtmıştım buz yanığı gölgemi.
bilirdim;
eninde sonunda gidecektin.
ayrılığına,
ve tohumladığın her acıya hazırlıklıydı yüreğim.
bir başka bin yıla ikramdı maceram,
yokluğuna,
kınını yırtan bıçak gibi bilenmiştim,
ki, ne gidişler görmüştüm çeşit çeşit
..bilmediğin,
ne acılarla örselenmiştim.
öyle,mumlar falan da teslim alamazdı yüreğimi,
ve hiçbir acı kuşatamazdı yiğitliğimi.
ben istesem var ya,
ben istesem:
‘küçük nefes darbeleri’ ve
kırk mum,
bir anda sönüp giderdi...
değil mi ki,
yıldızları bir hançer gibi saplamıştım
yokluğunun sokaklarına,
ve şakülünü bozmuştum bütün terazilerin,
neyi anlatırdı ki dağlı bir hüznün ağıtı?
cevabını arayan sorular,
bir tanrısız gömüt,
..duasız...
sevgiyi söylemiyorsa dili
önemli miydi hangi dinden olduğu türbelerin?
ve çarmıha gerilmiş suskunluğumun fişengi,
neyi anlatırdı ki?..
kaldı ki;
ben ne badirelerden geçmiştim,
o, felsefenin dikenli/gül kokulu şehirlerinden.
kaç acıyı yenmiştim.
kaç kez yaralanmış,
kaç kez ölmüştüm.
bir zümrüd-ü anka gibi
yokluğunun üstüne
kaç kez doğmuştum küllerimden.

aslında;
beni sevmediğini bilirdim,
“ doğrucuydu gözlerin “
bakışından anlardım,
duruşundan,
bardağı tutuşundan,
burnunu çekişinden,
sigarayı içişinden,
ağzını şapırdatışından anlardım...
ve içindeki hiçbir mumu da
ateşleyememiştim.
yalancı toklukların çemberinde,
nöbetçi kulelerinin
gölgesi düşüyordu pencereme,
ama düşmedim ağına karamsarlığın,
bir kez olsun kuşkunun resmini çizmedim.
sınırları olmayan bir hoşgörülü davetin
tapınma odalarına hapsolan sahibiydim.
söyle;
yokluğundan daha beter çaresizlik mi var?
ha, söyle;
kısılır mı karanlığın mumu?
bir sahte gülüşe bozulur mu susmanın orucu?
seni tarif neyle mümkün,
seni ben hangi dilde, kime/nasıl anlatırım?
ya da,peşinden çağlayan gözyaşlarını mı toplasam
yollarını bekleyen bulutların?...

neyi anlatırdı ki,
gönüller kalesinin yaşlı istasyonları,
perdeleri çekilmiş sokakların ıssızlığı,
dönüşü olmayan göçler,
bir dağ ateşinin yalnızlığı,
neyi anlatırdı?
..susardın...
oysa ben,
cevabını arardım
beynimi kuşatan bütün soruların;
..sen hala,bendeki mumları sorardın.
aslında;
bütün şamdanları boştu yürek odamın,
bilmezdin.
derdim başkaydı benim,
öyle umurumda falan da değildin.
ne çıkardı;
rüzgarlar yağsa bütün aşk söylencelerine,
fırtınalar,tufanlar,
ve nisan yağmurları doğsa kızgın çöllere,
türkümüzü unutsa şehirli çiçekler,
ve Yunus yeniden
şeyhin asasını aramaya mahkum edilse,
ne çıkardı?
ben,
Pandora’nın kutusunda sakladığı
umudun peşindeydim.
geçip Epimethieus’un zifaf odasından,
ve Zeus’un ölümcül kartalının
gölgesiz kanatlarından,
umudu bulmak için gözlerinin sınırına gelmiştim.
şifresi : kahverengi
dişlerimde ham çağla izi,
aşkın evrensel kimyası,
bir parolanın suskun işareti,
..bilemezdim;
saçlarının yüzümü saran kemendi,
kahverengi.
ve ardımdan çalardı
bütün alarm zilleri...
sen ise hep inat ederdin,
bir türlü beni sevmezdin.
oysa;
nereye baksam,
gözlerinle karşılaşırdı gözlerim.
..gerçeğimdin...
zincire vurulmuş Promethieus’un
avuçlarındaki ateşi çalarak,
yüreğindeki mumları yakmaya soyunmuştu
kar yanığı ellerim.
yüzümü dayamıştım ayak parmaklarına,
çeliğin ışıltısına sürtünürken şakağım,
topuğuna takılıyordu soluğum kan ter içinde
ve bıçaklıyordu ışığını mumların
çifte su verilmiş çıplaklığım.
Promete’nin kendini yenileyen durmadan,
ölümsüz kara ciğerini
kurtaramamıştım
kartalın çelik gagasından.
kırım,
bozgun,
ve ölüm,
yenilmiştim.
bütün bayraklarımı toplamıştım
utkulu savaşlara çıktığım geri çekilme yollarından.
koşuladığım her yol beni sana götürürdü,
ben şiirin yolunu seçmiştim.
ve Zeus’a ateşin bedeli;
yakamozlarında her akşam güneşin boğulduğu,
ve an be an mum olup yanan
parafin denizlerimi vermiştim.
..ve Pandora’dan çaldığım umudu...
çoğalışımın bedelini ödeyip yitmiştim!
..güvercinlere;
yuva olmuş doğal oluşumlar,
bir yusufçuk kanmış çaldığım ateşin rengine,
bir de bütün tanrıların saklandığı anıtlar.
orduların yolumu kestiği,
mabetlerin,
dulda – pusat eşgüdümü
egemenleri,
ve bileğime saldıran zincirleri kırıp gelmiştim.
bitmesiz yolları aşıp,
kulaklarımı çınlatan ‘vur’ emirlerinden geçmiştim.
oysa;
sen benim umurumda bile değildin,
zaten, beni de sevmezdin.
ben yalnızca,
Pandora’nın sakladığı umudun peşindeydim.
..bir de Promethieus’un avuçlarındaki ateşin.
..içindeki mumları yakmak için...


biliyor musun?
yalan söyledim.
doğru değildi ‘umurumda değilsin’ sözlerim.
erteledim ömrümün rengince kara sevdalarını,
kendi damarlarını ısıran kanımı
bir gümüş tasa içirdim,
bandım ayışığını,
sesimin sesine dokunarak
çoğaldığı zamanlardan geldim,
ve sana koşan adımlarımın
bütün bedelini ödedim,
aydınlığa baktım,
ışığa kanatlarımı verdim,
seni Spartaküs’ün özgürlüğe olan
sevdasınca sevdim,
ekmek gibi,tuz gibi,
bir anne,
ninni,
ishak kuşu,
vezüv gibi,
seni Spartaküs gibi sevdim.
..çok sevdim, çok...
bırak; senden ne alırlarsa alsınlar,
benim verdiklerimi götürmelerine imkan yok.
şimdi sen yoksun;
artık memede süt ısırgan ağısı,
ve yokluğunun kuşatmacı yangısı
içimi bir kurşun zehiri gibi acıtıyor.
bütün kutsal kitaplar;
‘insan iki kez doğarmış,
birincisi annesinden,
ikincisi,
yüreğindeki mumları ateşe verenden’ diyor.
ve o mumlar,
ateş ülkesinin şiirini dans eden ışığıyla yakan:
..söndüremedim hiçbirini,
kırkı birden yanıyor...


.Eleştiriler & Yorumlar

:: Ne Zaman Söner Mumlar
Gönderen: güler ataş / Muğla/Türkiye
22 Haziran 2006
Anladım ki bir aşk geliyorsa mumlar yanar..aşk bittiğindeyse mumlarımızın bitmiş olduğunu görürüz.anlarmıyız son mum kalana kadar bitiş öyküsünün ağır ağır geldiğini.belki o son mum kurtarır öykülerin devamını..ve biliriz ki son kalan ışık biziz..hayata yeni mumlar eklemeliyiz. belki bir mumla bekleyen birileri vardır..




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın başkaldırı kümesinde bulunan diğer yazıları...
İntihar Çiçeği
Yanılgı
Aysaclu
Presbit
Adı Güzel
Namus İşçisi
Yakışır Sana
Gazel
On Yedi Ağustos İki Bin Dört Salı
Kesik Elli Emine

Yazarın şiir ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ayyüzlü


GÜRKAL GENÇAY kimdir?

1960 İSTANBUL DOĞUMLUYUM. ANNEM T. SANAT MÜZİĞİ YORUMCUSU AYDAN ÖRTÜLÜ, BABAM EVRENSEL GAZETESİ YAZARI ve GERÇEK SANAT YAYINLARININ SAHİBİ GÜNGÖR GENÇAY’DIR. * SEVGİLİYE GİZLİ MEKTUPLAR – 1996 Örtülü Sanat Yayınları * YARINLARI TÜKETMEK DÜNDEN – 1999 Örtülü Sanat Yayınları * KÖPEĞİNİZİ TANIYOR MUSUNUZ? – 2000 Erk Gurup Prod. VE * KÖPEKLERLE YAŞAMANIN 12 KOLAY YOLU – 2000 Erk Gurup Prod. ADINDA DÖRT KİTABIM MEVCUTTUR. ÖNÜMÜZDEKİ İKİ YIL İÇİNDE YAYIMLAMAYI DÜŞÜNDÜĞÜM ÜÇ KİTABIM ÜZERİNDE ÇALIŞMAKTAYIM. ÇEŞİTLİ GAZETE VE DERGİLERDE UZUN YILLAR YAZI YAZDIM. ERDEM YAYINLARI – YAPI KREDİ YAYINLARI VB. GİBİ BİRÇOK CİDDİ KURULUŞUN ÇIKARDIKLARI EDEBİYATÇILAR ANSİKLOPEDİLERİNDE İSMİM (biyografim) YER ALDI. 1996 YILINDA İSTANBUL’DA (bir yıllık) RADYO PROGRAMCILIĞI DENEYİMİM OLDU. KESK’E BAĞLI BİRLEŞİK TAŞIMACILIK ÇALIŞANLARI (BTS) SENDİKASININ ÜYESİYİM. VE BUNA KOŞUT, PİR SULTAN ABDAL K. DERNEĞİ – BEDENSEL ENGELLİLER DERNEĞİ – HABİTAT İZLEME GURUBU – BAĞIMSIZ HAYVAN PLATFORMU VB. GİBİ BİRÇOK DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTÜ İÇİNDE AKTİVİST OLARAK YER ALDIM. 22 YILLIK DEVLET MEMURUYUM. ATATÜRK HAVA LİMANINDA ÇALIŞMAKTAYIM. EMEKLİLİĞİMDEN SONRA “DEMOKRATİK TOPLUM PARTİSİ” NDE SİYASET YAPMAYI DÜŞÜNÜYORUM.

Etkilendiği Yazarlar:
Ahmed Arif - C.Bukowski - F.Nietzsche - B.Shaw


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © GÜRKAL GENÇAY, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.