Kendinden daha uyanık insanları işe aldığın zaman, senin onlardan daha uyanık olduğunu kanıtlamış oluyorsun. -R. H. Grant |
|
||||||||||
|
CEMİL CEVİZ 1990-2000 SAHNEDE NAZIM Demir rengindedir tahta ranzalar Güneşsiz/yalnız ve loş Ve demir rengindedir tahta parmaklık... Tavan arasındadır zaman Daraldıkça daralan Ve tüm acıların dolduğu Bir göğüs kafesi Bir sahnedir mekan... Süleymaniyeli Şoför Ahmet’tir Afyona silah yetiştirir. Kağnılar geçer ay ışığında Ay ışığında kadınlar Ayakları yara Sırtlarında bebeler ve Çoğu süttedir bebelerin Ve zaferi emeceklerdir... Arhavili İsmaildir kimi Karadeniz de dalgalar Su bir iner bir çıkar. Derdi İsmilin,Makinalısını korumktır Nemden hainden!.. Kuvai Milliyecelerin postalları kocaman Kocatepede Mustafa Kemaldir her biri “...ince uzunbacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepeden Afyon Ovasına atlayacaktır... Demir rengindedir tahta ranzalar Demir renginde tahta parmaklık Aydın Karaburunda Şeyh Bedrettinin Mülhit yoldaşıdır zaman Daraldıkça daralan Ve tüm umutların dolduğu Baştan ayağa hasret Uçtan uca memlekettir mekan... Bir yürek vurur sahnede Yürekte yürektir hani Nazımın Yüreğidir Genco Erkalin göksünde Çırpınıp duran Yadırgamadan... 1995 / MALATYA GÖRÜŞGÜNÜ Ellerim değil avuçlarında vuran Yüreğimdir(!) sıkı tut! Ömrümdür damarlarında duyduğun Ilgıt ılgıt akan. Doğuracaksın Güneşi bir gün Yılların arkasından... Sevginin zırhına zincirli yüreğim Yarı Açık Tutukevidir. Durma! Kapısından gir... Bu yıldızlar bizim Şu mermi gibi Kayıp giden Dilek Taşları Ve aynı ay ışığı sıvanacak üstümüze Sıkı dur!... Güneşin toprakla sevişmesi kadar doğal Güpegündüz öpüş benimle... Taş avluda akşam sefaları voltadadır Bu yaz Yediverenler firarda! Kent rüzgarları Susam kokar demiştin Mazotlu akşamlarınla Saçlarımı dağıt! Konuş benimle... Bugün öngünü şölenimizin Görüş yarına kaldı. Aldırma(!) tel örgülerin sırnaştığına Gelin duvağı say! Öyle sar beni... Korkma acımaz yaralarım. Özgürlüğün izleridir bu Sen öptükçe açar her görüş günü, Sen sardıkça kanar! Besler içimde ki hüznü... 1995 MALATYA SEVGİYE MİLİTAN Bu havalar! Biliyorum, bu havalar Öldürecek bizi! Bu kömür işçilerinin Kara öksürükleri... Halepçe de ölmediysek “Hardal Gazıyla” Ve Tienenmann Meydanında Kurşuna dizilmediysek çocuklarla; Bu havalar öldürecek bizi –iki gözüm- Bu havalar(!) ülkemin sokaklarında... Bu havalarda, seninle Seyrana çıkmak boşuna! Boşuna umut devşirmek Samanyolunda yıldız kümelerinden... Ay ışığına sıvanmamız boşuna! Bunca kirli(!) savaşlara inat Durmamız(!) ölümün alnacına silahsız Biz seninle, Sevgiye Militanız!... 1995 MALATYA MAVİ ÖLÜM VALSİ Çıvgın değil bu iki gözüm Kordoba ritminde bir tangonun Islak kahrı! Bir çigan çığlığı Buda-Peşte Sokaklarından taşan Ve Belgrad Tren İstasyonundan Bıçakbıçağa çıkan Üleşilmesi değil sevginin; Umudun aramızda ezilen sesi!... Karla karışık bu sulusepken Bu yüzümüze sıvanan acı, Bu yasaklar arenasında boynuzlanan Bir matadorun ölüm dansı! Bu yapış yapış(!) Ellerimize bulaşan kan, Neretva Irmağından akan Sarayovalı Nina Vidoviçi’n Mostar Köprüsünden atılan Bir Mavi Ölüm Valsi... 1995 MALATYA EBEYİM OYUNUNUZDA ÇOCUKLAR Ah ben ne yapayım!? Havalar karlı / havalar yaslı; Sularım yanık kokar/sularım kanlı!... Ah ben saçlarımı yolayım! Saçlarımı; sırma sırma Ak perçem saçlarımı!... Göz görmez/ Yol bulunmaz geçmeye Yollarım dikenli Yollarım acı döşeli... Ah ben ne çekeyim!? Ne çekeyim dert yerine? Çocuklar vurulmuş düş siperlerinde! Çocuklar umuda kavruk Çocuklar kara sevdalı... Siz asmamda koruk/ tarlamda göğekin Siz ölmeyi nerden bileceksiniz(?) Hadi söyleyin!.., Ah çocuklar! Vah çocuklar!.. Oyunlarınızda ebe olayım. Belki ebeleri vurmazlar!.. Şiirler bırakayım Çelik-çomak çukurlarınıza. Yada Güneş doldurayım Silme Güneş; Her bahar doğsunlar ölüme karşı... Bilemediniz oynamayı bizimle ah! Koşmayı/ uçmayı Uçurtmaların kanadında. Ve kanatlarım ıslanır göz yaşlarınızla Ah ben daha ne söylesem “kör talihim kör gözüne(!)” bu geğirtili / bu osuruklu düzenin bilvesile(!) sömürüsüne katık Bir sancılı ozanıyım... HAYDİ BRE Yazacaksak yazalım şiirlerimizi! Baka baka gözlerine korkunun! Vurulacaksak vurulalım birlikte! Kör kurşunlara gelelim!.. Gelmesin çocuklar Gömütlüklerimize... Geçeceksek geçelim karanlıkları, Tutukevleri/ duvar zincirleri İşkence! Zulüm! Öleceksek ölelim özgür kelebekler gibi Ellerin ellerimde gülüm... Çocuklar yazsın Sevdayı / sevgiyi şiirlere, İyiye güzele dair ne bırakmışsak geriye. Bizim için yazılsın Ölüm türküleri! Yeter ki Onlar Kör kurşunlarla vurulmasınlar... 1995 MALATYA BOMBA Bir bomba patlar usumda; Beynim paramparça! Damarlarım yırtılır bin yerinden... Bir namlu parıldar Güneşe karşı Bir gül açar Herşeyden habersiz! Bir bülbül susar dalımda; Tekmil papatyalarda Kan telaşı!... Bir karınca boğulur göletinde acının Bir ağustos böceği Yarıda bırakır şarkıyı Ve yıldızlar üşüşür Samanyolu diye Kan birikintilerine!.. Bir bomba patlar usumda; Beynim paramparça! Düşlerim yıkılır temelinden... Bir kara delik açılır toprağın bağrında, Yıkıntılarda çocuk sesleri!.. Bir kadın bebeğini arar Lunaparklarda Ve atlı karıncalarda Gülücüklerin donuk sabahı. Ben, seni bulurum Kollarında yitikliklerin; Aşkımızda kan çiçekleri... Bir bomba patlar usumda; Masamda, beynim paramparça! Şiirlere siner vahşeti savaşın; İmgelerimde barış çığlıkları!.. Ve bir şampanya patlar Yan masada; Beynim paramparça! Yeniklerin kanı buğulanır bardaklarda... KAHRAMANLARIN TÜRKÜSÜ Ülkeyi kurtarmaya soyunduk Soyluyduk/ aşıktık / şairdik Yüreklerimizde ateşler yaktık Yoksulduk /yolsuzduk/umuttuk; Umudu kanattık Yüreklerine halkımın Ve ağıtlarıyla biledik Kılıçlarımızı!... Yedi düvele karşı Samsun’a çıkanlardık. Zulüm esnafı/ işkence uzmanları Ve işbirlikçi mutagallibe Ve kan emicilerin karşı safında birdik. Beş olduk/ onduk On bin olduk! Bir dereden ırmağa; Irmaklardan denize dolduk... Sevda içtik su yerine Ekmek yerine umut böldük aramızda; Özgürlük bir uzak pınar, Devrim tutkuydu tümden. Türküydük/ coşkuyduk Ve delikanlılığın baharında Ülkeyi kurtarmaya soyunduk... Saltanat artıkları/ hilafet sayrıları Din bezirganları Ve kul köle olanlar ağaya /paşaya! Saf saf durdular karşımızda. Yılmadık/ çoğaldık Ölümden öte!?.. Ant içtik Devrim üstüne: “Hakça ve adil paylaşılmadıkça ülkemin ekmeği korunmadıkça çalışanın emeği ve özgür doğmadıkça Güneş!” Vurulduk! Mustafa Kemallere sıkılan kurşunlarla! Asıldık! Baharlara inat! Ama Toprağını Ülkemin gebe bıraktık... O toprak ki bir gün; Doğuracaktır Devrimi Ve ağrısını çekmektedir hala. Biz bu günlere inanan kahramanlardık... 27 - HAZİRAN- MALATYA AYDINLIK Gökyüzü, Bir bulanık su/ bulutlar hüzün yüklü. Bir kara ışığın barışıklığı Aydınlıkla(!) Öyle gülüyorsun! Gülüşün, yüzünde alışılmamış korku!.. Sokaklar kahır karası Sevginin dumuru yüreklerde! Ama ellerin kocaman Ve akara uzanmış ellerin; Ve kapatmış gözlerini aydınlık(!) Yarınlar ziftleniyor karanlıkçadan!... Yine de gülümse(!) Bir ışık hüzmesi girer belki; Bir umudun çırpınışına çare... Ama düşlerin sende kalsın; Kan emicilerin ağzında kanasın!... Ey zindanları ışıtan aydınlık! Ey kara cellatların korkulu maskı; Uyandır artık. Bin yıldır uyuyan aşkı Ve kızıl sabahların sağrısı terli atlarını Ve atlılarını Devrim Ordularının... Ey zincirleri kıran aydınlık! Ey bir balyoz gibi Parçalayan karanlıkları!.. Çöz incecik bileklerinden İncecik kızların Çöz! Yeşil Renkli Yılanları!.. Ve çocukları ülkemin Özgür doğsun, özgür yaşasın yarınları... 1993 malatya ZOR VE KOLAY Anlatabilmek sevgiyi zor! Ve dizelere yükleyebilmek sevdayı... Sözcüklerin yürekdaşlığında beynin “Aşk Giruslarına” girebilmek seninle. Ve doruklanabilmek ve kalabilmek zirvesinde Çıkarsız kavganın... Anlatabilmek acıyı zor! Ve derinine yürüyebilmek ağrının... Sancının dehlizlerinden onuru Çekip alabilmek seninle; Göksünde mitralyöz yarası bir kadın Taşıyabilir mi gebeliğini süngü deşikliği içinde Ve vahşetin süt gibi emzirildiği Çocuksu sabahların bitimine?... Anlatabilmek sevinci zor! Ve mutlulukları yaşayabilmek korkusuzca... İletilerin karanlık dudağından öpüşü Koklayabilmek seninle; Yolların olmazlığını bile bile bir ayrılığın Paylaşılabilmesi yatağında aşkları Ve dirilebilmek ve diriltebilmek devrimi Küllerinden dev yürekli devrimcilerin. Ellerin kan içinde!.. Diyebilmek, öylesine kolay ve öylesine sabırla; “bu topraklar bereketli kardeşim bu ormanlar geniş ve pırıl pırıl makinelerle işlense bir bir sulansa bir girse Güneşin sonsuz ışıkları toprağın koynuna...” Ama bir damla fazla içtiğin su Bir lokma fazla yediğin ekmek Boğazına duruyorsa Ve haykırabiliyorsan haksızlığın alnacında Ve topuna / tüfeğine / tankına karşı Karanlık güçlerin! Ve tutsağı olmadan artı girdilerin Ve saltanatına kan emicilerin Dur diyebiliyorsan Ve saygı duyabiliyorsan Emeğe/ beyin terine/ güzelliğe Ve barış için/ ve özgürlük için ölebiliyorsan; Yaşamak kolay be kardeşim Sevdalanmak sudan ucuz... 1993 MALATYA İŞKENCE TABLOSU “Abidin Dino’ya saygılarımla” Bu eller? Ellerimden ayak bileklerime uzanan Bu kanlı zincirler!? / Bu paslı düşlerin Sırıtkan gülüşü!... Bu gözler gözlerimdi, İlk sabah ışıklarına hasret! Bir sonsuz gece / Bu buz tutmuş suyun Dökülmesi üstüme!... Bu sözler sözlerimdi; Bitmez tükenmez tractı acının!? Bu eski MANYATO Bu tellerden geçen elektrik Bu teklemesi yürekte aşkın!?.. Bu husyeler husyelerimdi; Unutulmaz aşkların mor ve meramlı! Bu avuçlarında tutarken gülen Bu kancıklık bu soysuzluk neden!? Bu esrik bakışlı cellat(!) Bu sapkın haz dokularında; Orgazm oluyor gülerken!... Bu ateşler kirvem, Bu damarlar boyunca beynime Çakılan çivi! Tuz – buz eden düşleri Bu sancılı sevi(!?) Ve sonsuz ölümü sevdaların !? Kimin zulmü!?... Gün doğar mı artık kirvem Minicik çiçeklerin çiğlendiği şafaklara!? Vurur mu bu yürek daha!?... ŞARTOLSUN İstiyorum, şartolsun! En güzel şiirlere katmak istiyorum seni; Daha ilk dize de Gözlerin itiyor gözlerimi... Gözlerin, paragöz senin! Şiirler de mor binlik gibi Yazılmaz ki!? “para, her şey mi a canım!?” Bir kuru soğan kırsak seninle, Bir ekmeği bölüşsek hilafsız(!) Su beleş, nasılsa; Bastırsak düşlerimizi tuza... Yok! İlle varsıllar gibi olmalıyız En büyük ev/en pahalı araba/en çok para... Gözlerin, paragöz senin a canım! Görmemek imkansız... İstiyorum, şartolsun! En güzel şiirlere katmak istiyorum seni; Daha ilk sözcükte Sözlerin itiyor sözlerimi... Şöhret düşkünüsün sen! En çok senin adın geçmeli şiirlerde En çok senden söz etmeli imge Ve şiirim para etmeli(!) Medya/ renkli basın/ yarışma!.. Oysa, bir kelepir kitapçıda Promosyon diye verilse şiirim –ne çıkar?- Haytalar okusa/beleşçiler/bıçkınlar(!) Gözlerinin bıçkın kenarlarıyla... Sokağa düşmüş güzel kadınlar gibi Yerden kaldırsalar şiirlerimi... Bilmiyorsun sen; En güzel kadınlardan çıkar en güzel fahişeler Ve en güzel fahişeleri En bıçkınlar fark eder... Bırak onların kitaplığında olsun şiirlerim, Onların dudağında kurusun Şiirlerimin ruju... İstiyorum, şartolsun! En güzel şiirlere yazmak istiyorum seni; Daha ilk imgede Düşlerin itiyor düşlerimi... Sen sevda özürlüsün –iki gözüm- Yüreğin sevda yoksulu... Bilmiyorsun sen; Gözlerin Evreni boyar aslında. Yıldızların şavkımasında dursak seninle; Binsek dolu-dizgin Pegasus Atlarına; Güneşte yaksak cigaramızı; Şartolsun(!) her şiire koyardım adını... ÜÇ GÜVERCİN Siz böyle günlerin yığını altında ezik Böyle günlerde sancılanan Ve yüreğimde ki Zehirli esriklik... Damarlarımda akan siyah kan Bencilliğin batağında Korkunun beslediği yılan!... Siz sokak ortasında vurulan Çocuk ağıtı bayramlarda. Mayıs aylarının Darağacında ki hüznü... Siz bir ana gibi Çaresizliğin emzirdiği türkü; Durdunuz nedense !? Şiire bir adım kala... Sözcüklere prangalanan imge Gecenin içinde açan karanfil; Siz sabahın üçünde Bileklerime vurulan kelepçe; Durdunuz nedense Şiire bir adım kala... Kara gözlük takmıştı” Terazili Yosma(!)” Ve gecenin rıhtımında bir gemi bekliyordu; Güneş ufkun ardında ikircikli! Sordunuz şiire bir adım kala: İlk dizesini özgürlüğün Sözcüklerin yüzü yoktu! Yanıtlarda Utanmışlık saklanıyordu!.. Üç dize havalandı karanlığın avlusundan. Üç dize, el ele... Şiire durdu zaman Ve üç güvercin darağacından Kanat vurdu şiire!... Ülkem, gözlerini kapatıyordu Utancından!... 6 MAYIS ŞİİRLERİ MAHSUR Gönlüm, zirvelerinde gezinir yiğitliğin(!) Yiğitliğim, kendimedir... Ayaklarım üzüm bağlarında koruk Ve korkuluk yüreğim Korkunun tutukevindedir... Kardelenler saplanır bir bıçak gibi tenime. Gül değil kış bahçelerinde Derdiğimiz seninle. Ağıtı, morg kapılarında anaların Sevdalar kışta kalır Umarlar bahara... Bir çığlık dolanır bulut bulut başımda. Bir çıvgın çıkar Bir sağanak ıslatır saçlarımı; Ne ellerinden tutabilirim Ne gözlerim saklanır gözlerinde; Yiğitliğim korkularda mahsur kalır... Attığım kurşun, değmez yüreksize Vurmaz, korkağı / kahpeyi(!) Döner beni vurur Devrimcilerin yattığı yerde... GÜNEŞ ZOR DOĞACAK Vurmana gerek yok kapımı aralık. Yakma sönük kalsın istersen; Yetiyor karşı kaldırımın ışığı Arada bir giriveren Damlaları yağmurun. Bırak serinlik getirsin penceremden... Hüznüme aldırma sen Bir kadehte kendine doldur. Ayakta durma öyle! İnce geceliğinle üşüyeceksin; Gel! Yanıma sokul istersen... Sabaha çok var daha, Korkma! Bu gece Güneş zor dağar Hiç bir şey olmamış gibi Uzanıver istersen / Bildiğince yanıma; Elerimde ısınsın ellerin. Sürüver ayva tüylerini tenime; Teri kurusun tenimde teninin... AKREP Kaldırımları Ankara’nın Taşı / toprağı... Kaldırımlar kavuşmuyor kaldırımlara. Dağ dağa kavuşmaz hesabı... Ankara Atatürk Bulvarı. Yılların yeşil Yağmurun sünepe ve serçelerin Haytalık zamanları... Daha el değmemiş memelerine Bir yaz Dudakların, Roma Dondurmasınca soğuk. Okullar henüz kapanmış Kaldırımlar silme sevda; Biz ayrı kaldırımlarda Sen yazlığa/ben staja Bir çileli yaz!... Gelecek kışa ısmarlamışız aşkı. İlk yağan karda Unutma(!) Öpeceğim dudaklarını... İlk yağan karda ve ilk baharda... Ve uzaklaşıp giden Birbirinden Kaldırımlar, kavuşmadı sonra... Tiyatroları Ankara’nın Barları / pavyonları... Bulvarları baştan başa sen Ve bilsen; AST’TA Göz gözü görmüyor! Fuayesindeyiz Astın. “EŞBER’İN AKREBİ” sokmuş her birimizi! Alkıştan ellerimiz kızarmış Göz yaşlarımızla ıslatmışız Eşber’in görmeyen gözlerini... Yıl 1997 İçimizda hala o toplumsal sancı. Bu kez ”Birinci” içmiyoruz; Sen Malboro belki/ ben Parlament... Aynı dudakta yakmamışız ki Hiç cigaralarımızı; Nereden bileceksin dudaklarımdaki acıyı... Biliyorum, sen o’sun! Bir duruş, ancak sende böyle durur. Bir gülüş böylesine içten... Ve gözlerin hala Eski bir devrimcinin bir çift Tabanca mermisi(!) Ve namlusunda sevda çiçekleri... Adını, kızıma ünlüyorum; Dönüp bakıyorsun. Evet evet! Sen o’sun!... Karşında ki kocan besbelli. Boyunu geçmiş oğlun boyu Ve kızımla yaşıt. Doğru... Kaldırımları Ankara’nın Sevdaları / ayrılıkları... “ANKARA hala güzel”diyorum kızıma; “Dağ dağa kavuşur kavuşmaz, kaldırım kaldırıma...”gülüyoruz... 1997 /ANKARA ŞİİR SAĞANAKLARI Şiir sağanaklarında tutuldum size. Sırılsıklam dizelenmiştik... Sözcükler ıslanıyordu saçlarında; Bıçkın duygu çukurlarında imgelenmiştik... Az kalsın Altında kalıyorduk Şehvet yüklü kamyonların! Zamansızlık tümseklerine basarak geçtik İçimizde ki sel sularını... Gündelik sevda kuytuluyorduk Saçak altlarında; Sevdamızı, öpücüklerle avutuyorduk Ve her öpücük dudaklarımızda Altı punto çıkıyordu. Ürpertiliydik! Korkulu! Ve yarım bırakılmış dizeler gibi Titriyorduk... Saygınlığımızı soyunduk önce Sonra korku kemerlerimizi çözdük belimizden; Yağmur sularından topladığım Birkaç kaçak Yıldızı sundum size Ve neon ışıklarını örtündük üstümüze... Arkaik bir kadeh gibiydiniz Topraktan mamul ve sırlı, Sözcüklerle sırlıyordunuz yasakları Ve batmıyordu yasaklarınız tenime Ve o gece Şiir sağanakları Durmak bilmiyordu... 1997/ EKİM/ MALATYA BOŞLUK Her şey var masamda. Kağıt / kalem / kitap / koltuk... Yokluğun geliyor usuma Her yanım boşluk!... Odam eşya dolu Halı / kilim / kanepe/ yolluk... Acı var /hüzün var duygu / dize sözcük... Gece var / gündüz var soğuk / ışık / loşluk... Gözlerin geliyor usuma; Her yanım boşluk!... İnsandan geçilmiyor sokaklar. Eş var / dost var / düşman var Selam / sabah / hal / hatır... Sabah var / öğle var / kuşluk Bir sen yoksun yanımda; Her yanım boşluk!... 1995 MALATYA YETER DE ARTAR BANA Gök gürlemesi! Şimşek!.. Ay / Güneş / Yıldızlar/ Galaksi Hatta Evren... Bana ne devinimlerinden Kuantum Fiziğinden/Kara Deliklerinden Evrenin! Ben işime bakarım arkadaş Sevdama / sevgime Dudakta nar kızılına Usumun girintisine / çıkıntısına İlle de göksümde ki Yürek vuruşuna... Penceremden giren bir demet ışık Bir esinti hüzmesi Bir serinlik alnımda Dudakların değmiş gibi dudaklarıma; Bir öpüşün Yeter de artar bana... Samanyolu / Jupiter / Pegassus Atları Kasırga / sel / salgın / din savaşları! Açlıkmış!binlerce ölüm! Bana ne Gülüm? Öyle koca sözcüklerden Şiirlerime bol gelen devlerden!... Dizelerimde bir tatlı söz Bir çift göz gözlerimde Bir ince karınca yolu/ bir yoncanın gölgesi Bir fallık papatya Bir küçük çiğdem soğanı Taze toprak kokulu bir ince yağmur Ve çocukluğumdan kalan Sıradan / sevda dolu Bir yasak saklambaç oyunu Yeter de artar bana... ÖZGÜR ŞAFAKLAR Tenimizde yolsu cılgalar Dilimizde sözcük ekimozları Yüreğimiz tekmil hematomdu! Gökyüzü, kare kare bölünmüştü Çizgi çizgi. Ve gözlerimizde Demir parmaklık izi... Ne sevdalar doyurdu bizi Ne soframızda eksik olmayan umut; Ölümü bölüştük aramızda yarışırcasına! Ve ağzımızda Demir leblebiydi özgürlük... Acılara aldırmadık Zemherisinde kavganın. “Moltof Kokteyl”gibiydi yıldızlar zulamızda... Yağmurlarla kamufle ettik göz yaşlarımızı, Gülücüklere sardık da Öyle büyüttük direnci, tutsaklığa!... “Filistin Askılarına!”/ coplara!”Manyatolara!” Ve aşağılamalara!... Ama aşağılanmadık; aşağılandı Konserve Beyinli Uşaklık(!) Cılkıdı işkence / bozuldu zulüm Ve diz boyu batağında çıkarın Selama durdu korkaklık!... Bilemediler! Bilemediler karanlığın ussal bir esrime olduğunu; Zincirlere vurmakla Güneşi Sabahı olmaz bellediler! Oysa Günboyu duvarlarımıza çizdiğimiz Güneşti Ve özgür şafaklardı Bizi öldükçe dirilten... 23 NİSAN Bugün, 23 Nisan Dünyanın tüm çocuklarına; Somali’de /Sudan’da /Ruanda’da Ve tüm kentlerin Varoşlarında. Kara derili /ak derili /sarı / çekik gözlü Ama gülücüklerin, Gamze gamze açtığı baharlarda... Bugün 23 Nisan, Dünyanın tüm çocuklarına; Öksüz / yetim / terkedilmiş Üç / beş / yedi On yedi/ kırk yedi / yetmiş yedi Ama yürekleri çocuk kalmış Tüm yaşıtlara... Bugün 23 Nisan, Dünyanın tüm çocuklarına; Lösemili / hodcginli / kızamıklı Aç / açık / çıplak! Savaşların yaktığı yanıklarla Ama umutların Şafak şafak Doğduğu yarınlara... Bugün 23 Nisan, Dünyanın tüm çocuklarına Ve özgürlüğün bir ekmek gibi Bölüşüldüğü tüm zamanlara... 23 Nisan 1995 / C. Atuf Kansu’ya saygı BONDORELLA Yağmur çisil çisil, yağsa üstüne SEN’İN; O yağmur Parisli midir? Sen, Paris’in, Moskova’nın kızıllığına düşsen, Tienenman Meydanında Pekine; Güneş, ellerinde ki kanı Sen’demi yıkar? Yoksa Atlantik de mi/ Pasifik de mi Bilemezsin... Seni kollarıma düşüren Yalancılı gebeliğidir Ay’ın. Ne kadar geniş olursa olsun yüzü Ne kadar aksa ak; Doğurabilir misin Dünyayı Güneşi yok sayarak?... Sen’de ki yağmura duayı Guatemala’da duymak; Öykünmesi midir Muhammet’e İsa’nın? Yoksa Torsedor Kadınların, Puro sararken dizlerinde; Yığılıp kalması mı Bondorellaların... AKBABALAR Bir köy vardı buralarda, uzak olmayan çok. Bir köy vardı; Sevdalarla damları sıvalı Ve Bağ Bozumlarında sevgiler şıralanırdı... Bir köy vardı buralarda, suyunda değirmen dönen. Bir köy vardı; Süt kokardı memeleri kadınların Ve Çocuklar koşardı okul yollarında; Kızamıktan / boğmacadan/ tifodan başka Alamadığı ölümlerin... Bir köy vardı buralarda, acıları düğüm düğüm. Bir köy vardı; Korku / ayrılık / ölüm! Bir köy vardı buralarda, iki gözüm; Yaktılar akbabalar! Akbabalara kaldı köyüm... 1990 MALATYA IRMAK VE ÇOCUK Bozkırda bir başına bir ırmak, Gözesi dağ yamacında Bir kayanın gözünden ırdığı Yalnızlığın göz yaşlarıydı... Birkaç yaban nanesi ve birkaç yarpuz yaprağını Islatarak İncecik cılgasında Akar giderdi ırmak... Gecesi, kendince sessiz / gündüzü ikirciksiz... Kara kaplumbağası, su içerdi kenarından Toprak yeşili kertenkelesi Ve Sesini dinlerdi onca börtü böcek ve Ve bir küçük çocuk Irmağın duru sesini... Bir sabah duyulmadı ırmağın sesi! Kara kaplubağası / yeşil kertenkele Ve yarpuz ve nane; Çocuğa baktılar birlikte. Bekleyin dedi çocuk; Bakar gelirim şimdi. Kertenkele / kaplumbağa /birkaç çekirge Ve bir çift ağustos böceği Yola çıktılar hemen. Su yolu, yol boyu susuzlukla dolu! Bir alabalık kanat çırpıyordu son göletinde Ve binlerce Kurbağa larvası / şeytan kırbacı / gelin tokası Can çekişiyordu!.. Onlar da katıldılar çocuğa, Kaynağına yürüdüler suyun. Salkım söğüt/ yavru kavak / kuşburnu El salladılar umutla ardından Çocuğun... Çocuk, bekleyin diyordu; Su getireceğim size... Güneş, gülüyordu / yağmursuz bulutlar sessiz Sıcaklık ve erezyon Bu kafileye dil çıkarıyordu(!...) Ak bir kayanın gölgesinde, Islak ve serin Gözesini buldular derenin. “Nerede suyun!?” diye, seslendi çocuk. “...de suyun!?” diye, yansıladı boşluk! “...Bekleyin, su getireceğim size Bekleyin, su getireceğim size...” ..?.. Yıllar sonra döndüğünde köyüne; “Su getirebildim mi?” Diye Hep sordu kendi kendine... GÜNEŞE GÖLGE DÜŞTÜ 68 LERDE oylumlandı yüreklerimiz O günler de zincirlendik sevdaya O günlerden kaldı Bileklerimiz de ki kelepçe yarası! O günlerde çıktık al yeleli atlarımızla O günlerde Güneşe yolculuğa... Bir başka doğdu tan şafaklarda Bir başka, bin ülkede birden! On binler birlikte içtik tanı Birlikte gelincik tarlalarında... O günlerde çıktık al yeleli atlarımızla O günlerde Güneşe yolculuğa... Türkülerimiz yiğitti/ aşklarımız devlere özgü Kavgalarımız karanfil kızıllığında Utkularımız, kardelence ak Ve sığınarak Ölümün sıcak kollarına; O günlerde çıktık al yeleli atlarımızla O günlerde Güneşe yolculuğa...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © cankor sönmez (CEMİL CEVİZ), 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |