 • İzEdebiyat > Öykü > Anı |
1
|
|
|
|
Kendim ettim, kendim buldum. |
|
2
|
|
|
|
Muhsin bu tüm olup bitenleri aynı ağırbaşlı tavırla izledi ve birden ‘’Çekilin’’ dedi. Sabahtan beri satamadığı kemeri bir eline doladı ve kendinden beklenmeyecek bir hareketle Minas’ı bir hamlede ayağı kaldırdı. Minas’ın şişman karın bölgesine elleri yetişemediği için kemerle Heimlich manevrası yapmaya başladı. Birkaç denemenin ardından Minas boğazını tıkayan yiyeceği tükürdü ve ülkenin temiz havasını pis ciğerlerine çekmeye başladı. |
|
3
|
|
|
|
çoğalıyordu. Ayağımın üzeri küçük küçük noktalarla dolmuştu. Zamanla bu noktalar birleşiyor ve kocaman bir yumru oluşturuyordu. Ne yapacağımı bilemiyordum. Yumru büyüdükçe, bot da ayağıma dar gelmeye başlıyordu.
Iskadro denilen bu siğillerin yakmakla geçtiğini biliyordum. “Erkekse geçer; yok dişi ise çoğalır, artar.” denilmişti. Benimkisi çoğalıp artan türdendi. |
|
4
|
|
|
|
Yeşil tepelere ulaştık, pamuk şeker misali ağaçların altındayız. Bir buse peşindesin biliyorum. Ama Türkiye’ye dönünce bizim evde ve alnımdan dediğini gözünden anlıyorum beni sınama tarçın kokulu karanfilim.
|
|
5
|
|
|
|
Bu gün de aynı şeyleri görmüyor muyuz? Yolsuzluklar, haksız kazançlar, sahtekârlıklar, üçkâğıtçılıklar, düzenbazlık, tokatçılık, adam kayırma, insan seçme…
Peki, bu durum nereye kadar sürüp gidecek? Bu insan, ne zaman değişecek? Ne zaman sadece kendini düşünmeyecek? Ne zaman kölesi olduğu paraya değer vermeyecek? Onun kölesi olmayacak? Bu dünyayı ne zaman güzelleştirecek? Ne zaman, insan, insanı insan olarak görecek?
|
|
6
|
|
|
|
Bahçede uğraştıktan sonra epeyi yorulmuştular. Vakit ikindiyi geçmesine rağmen hava hala bunaltıcı sıcaktı. |
|
7
|
|
|
|
Ben, her ihtimale karşı, saha kenarındaki seyyar satıcılardan köfte de almıştım. Öyle ufak tefek şeylerle doyacak biri değildim.
Sahaya erken girmemize rağmen, etraf mahşer günü gibiydi. Saha içi seyircilerle daha şimdiden dolmuştu. Tüm seyirciler, tezahürat ederek takımlarını destekliyordu. Ama bırakın saha içini dışarısı da öyleydi. Ana baba günüydü. Binlerce insan stada girmek için kuyrukta sıra bekliyorlardı. Sahanın etrafı köfteciler, kebapçılar, şapka satanlar, bayrak satanlar, kaşkol satanlar, forma satanlar, binlerce görevli polis, kapıcı, biletçi, görevli ile doluydu…
|
|
8
|
|
|
|
Dün akşama doğru nedense biraz içimdeki sıkıntıyı atmak birazda değişik bir ortamda bulunma isteği ile hiç kimseye haber vermeden bazı zamanlar gittiğim deniz kenarındaki o içkili lokantaya yanlız olarak gitmeye karar verdim. |
|
9
|
|
|
|
Okuyamayıp tasdikname alınca bir işyerine çalışmaya başlamıştım. Geceleri de yaşıtlarımızla mahallemizdeki kahvelere çıkıyorduk. Kağıtla ilk tanışmam mahalle kahvesinin o göz gözü görmez sigara dumanlarıyla dolu akşamlarında başlamıştı. İlk önce merakla başlıyan masadaki oyunları seyretme,daha sonra masalarda dördüncü olarak yer almakla devam etti. Öyle olduki daha askere gitmeden bilmediğim hiçbir oyun kalmamıştı. |
|
10
|
|
|
|
Köyümüzde ilk radyoyu Rahmetli Babam satın almıştı.. Sonra çoğu zaten arkadaşlarım olan köyümüzün çocukları nefes nefese etrafımı kuşatarak “ Baksana, senin baban köye küçük ve acayip bir sandık getirdi, düğmelerine basınca içindeki insanlar hem konuşuyor hem türkü söylüyorlar vallahi, inanmıyorsan git de bak..” |
|
11
|
|
|
|
Bu kısa yaşam da bir birimizi kırmadan,darıltmadan yaşamak mümkün olsadı... Neden pişmanlıklar hep son dakikaya kalıyor... |
|
12
|
|
|
|
Eğlenecek bir yer bulamamışlardı.
Çareyi köye dönmekte buldular. Köye geldiklerine kahvehaneyi açık buldular. Arabadan inip içeri girdiler. Kimileri içip sohbet ediyor, kimileri televizyon seyrediyor, kimileri de küçük çaplı okey oyunu oynuyorlardı.
Arka tarafta bulunan odanın kapısı kapalıydı. Merak edip baktılar. İçeri girdiler. İçerde bir masa kurulmuş oyun oynanıyordu. Oynanan oyunu izlemeye başladılar. |
|
13
|
|
14
|
|
|
|
- Etme gözünü seveyim. Onu Allah doyuramıyor ki ben doyurayım. Adam, insan değil, mübarek ayı. Doymak nedir bilmiyor ki, dedim.
Tam bu sırada dışardan uzun bir korna sesi duyduk. Bir araba tam ön tarafımızda durdu.
Gelen Burhan’dı:
- Hocaaaaa! Diye bağırdı.
Mehmetali:
- İşte geldi seninki hocam, dedi. Bu arada kebapları da atmıştı mangala.
|
|
15
|
|
|
|
Hayatta önümüze çıkan engellere rağmen başarılı olabiliyoruz. |
|
16
|
|
|
|
Okula geldiklerinde şaşkınlıkları bin kat daha arttı. Okul demeye bin şahit isterdi. Bırakın duvarların boyasını, sıvalar dökülüyor, demirler pas tutmuş, iskelet gibi görünüyordu. Sınıflara üç beş masa konularak bir sınıf havası verilmişti. Duvarda bir kara tahta bile yoktu. Kara tahta olmayan bir yerde tabii ki tebeşir olması beklenemezdi.
Ne yapacaklardı? Bu kadar yoklukta nasıl eğitim verebileceklerdi? Okul sorumlusu Koray öğretmenle görüştüler. O da göreve başlayalı birkaç gün olmuştu. İşleri çok zordu. Ama umutluydular. İyimserdiler. |
|
17
|
|
|
|
Kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmazmış. |
|
18
|
|
|
|
Geçmişin anılarda hoş olmasa kalan kırıntıları. |
|
19
|
|
|
|
yeter ki sevmesini bilsindi. Hayat daha başka güzel olurdu o zaman. Sevgi ile her şey yeşerirdi... |
|
20
|
|
|
|
Rabbimin değirmeni geç öğütür ama , çok ince öğütür. |
|