Olgunluğa erişmemiş şairler ödünç alır, olgunluğa erişenler çalar. -George Eliot |
|
||||||||||
|
Unutmamalı ki, kibir ateşten bir gömlektir, onu giyeni yakar. Zenginliğin getirdiği şatafatlı yaşamla kibrin sarhoşluğunda yaşayan Nemrud, kendini bir tanrı gibi görmeye başlamış, kendi toplumunu da arkasına alarak, ilahi emirleri kendilerine iletmekle görevli olan İbrahim Peygamberi mancınıkla ateşe attırmıştır. İbrahim Peygamberin ateşe atılması, sırf diğerlerinden farklı düşünmesinden dolayıdır. Musa Peygamberin, halkını kendine secde ettiren zalim Firavun’dan kaçışının nedeni de budur. Dönemin süper gücü olan putperest Roma İmparatorluğu, ilahi mesajla kendilerine gönderilen İsa Peygamberi çarmıha germek istemişlerdir. Son peygamber Hazreti Muhammed, ilahi mesajını kendi putperest toplumuna yayabilmek, onları doğru yola davet edebilmek için, kendine inananlarla birlikte uzun bir zaman türlü zorluklara göğüs germek zorunda kalmıştır. Çoğunluktan farklı düşündükleri için birçoğu öldürülmüş, birçoğu hicret etmek zorunda kalmıştır. Geçmişten dönüp, günümüze baktığımız zaman hangi tarafın haklı çıkmış olduğunu görüyoruz? Zalimlerin mi, yoksa onlara karşı başkaldıranların mı? Kendini bir tanrı gibi gören Nemrud’a ölüm, küçücük bir sinekten gelmiştir. Firavun Musa Peygamberi yok etmek için peşine düştüğünde Kızıldeniz’in dibini boylamıştır. İsa Peygambere eziyet eden Roma İmparatorluğu parçalanıp yok olmuştur. Ve Hazreti Muhammed’i küçümseyen putperestler, kendilerinin bile idrak edemediği bir şekilde, kısa sürede Mekke’nin anahtarını ona sunup, onun dinine iman etmişlerdir. Allah’ın insanları çeşit çeşit yaratmasında da bir kudretin izlerini görmek mümkündür. İsteseydi herkesi, beyaz tenli veya zenci yaratırdı, herkes aynı dili konuşur, aynı şeyleri düşünür, aynı şekilde yaratıcısına yönelirdi. Lakin, farklılıkların yarattığı zenginlikten insanlığı mahrum bırakmamıştır Yaratan. Bu çeşitliliğin getireceği güzellikleri hizmetimize sunmuştur. Eğer, bizden farklı düşünenleri, farklı görünenleri, farklı takımı tutanları, farklı bir dine iman edenleri parmakla gösterir, onların konuşmasına izin vermez, susturur ezersek, yahut dışlarsak, tarihin o tozlu sayfalarında lanetlenmiş Zalimlerle aramızda ne fark kalır? Bu güne kadar birçok zaman birbirimizi farklı nedenlerle yaftalayıp, yaraladığımız yetmiyormuş gibi, son senelerde giderek artan futbol fanatizmiyle birlikte apayrı bir ayrımcılığın rüzgârında savruluyoruz. Futbol bir zamanlar kralların, diktatörlerin halklarını uyutmak için kullandıkları bir araçtı. Bugün krallar ve diktatörler olmasa da, futbolla uyutulan halklar hâlâ var. Futbolla yatıp, futbolla kalkan, takımı için adam öldüren insanların varlığı düşündürücüdür. Oysa futbol sadece sevgi oyunudur, ciddiye alınmaz bile, alınmaması gerekir. Futbolun mucidi İngilizler, maç boyunca kolları bağlı oturup oyunu seyrederler, televizyonlardan izleyenler bilir. Maç bitince de takımı yensin, yenilsin alkışlayarak, gülümseyerek tribünleri terk ederler. Ve takımlarının sahasındaki maçını aksatmadan tribünde izlemeye çalışırlar. Takımları geçen hafta yenildi diye gelip ana avrat küfretmezler. Ya da yüz kızartıcı pankartlar asmazlar! (En azından biz görmüyoruz!) Kulüp başkanına küfretmekten çok, sahadaki futbolun kalitesiyle kendilerinden geçerler. Ağabeylerinin maç kavgalarını, maç sonrası bıçaklanmaları televizyonlardan izleyen küçükler, tribünde akıllarının almayacağı küfürleri öğrenen çocuklar nasıl bir taraftar olabilirler sizce? Futbolun bir sevgi oyunu olduğunu anlayabilirler mi? Oysa, onların birbirlerini sevmeyi, kavga yerine anlayıp dinlemeyi öğrenmeleri lazım, ki geçmişte farklı şekillerde yaşanan kavgalar bir daha yaşanmasın, yüreklere sevgi tohumları ekilsin… Bunu kendilerine bir görev edinmesi gereken kulüpler yaptıkları çıkışlarla ortamı gerdikçe geriyorlar. Ayrım git gide büyüyor. Taraftarlar birbirlerinden nefret etmeye başlıyor. Özellikle bir futbol takımını tarihte okuduğum güçlü imparatorluklara benzetmeden edemiyorum. Güçlerinin en üst seviyesindeler. En ihtişamlı dönemlerini yaşıyorlar şimdi. Herkesi karşılarına alabiliyor ve istedikleri gibi meydan okuyabiliyorlar. Bütün takımlar bir yana biz bir yanayız, diyebiliyorlar. Kibirle cilalanmış bu yükseliş, bir sonun başlangıcıymış gibi geliyor bana. İnanmıyorsanız tarih kitaplarına bakın! [ bb>
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aziz DENiZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |