Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşçesine... |
|
||||||||||
|
Ben şimdi bu sayfayı boş bıraksam ve yazı diye, benim yazım diye, o boş sayfayı sunsam önünüze, hiçbiriniz hiçbir şey anlamaz, anlayamazsınız değil mi? Aslında anlamak da istemezsiniz zaten. Hangimiz, bir diğerimizi onun kendisini anlatmak istediği kadar anlamayı istedi ki sanki bu vakte kadar? Sırf bu yüzden değil midir ki bizim dışımızda kalan dünyayla kontak halindeyken devamlı surette kalıplara başvuruşumuz? Ne de olsa insanların algılamak istedikleri, algılarına hitap edenler, hep o kalıplardır. Kalıbın içini dolduran öz ise sadece kalıbın oluşumunda aracı olduğu için bir anlam ifade eder, o kadar. Yoksa içimizdeki özler, diğer kişiler için karmaşık, anlaşılmaz ve çoğu zaman sırf onlar anlamlandıramadılar diye anlamsızdır. Biz de mecburen içimizdekileri dışarıya aktarırken, o aktaracaklarımızdan ödün üstüne ödün veririz. Böylelikle içimizden dışarıya bambaşka bir şeyler çıkmış olur.Çıkanlar, bizim istediğimiz gibi çıkmamışlardır; lakin bu istemdişi çıkış, bizi hemen her zaman rahatlatmaktadır. Bu zihinsel ve ruhsal değişim olgusunu aslında biyolojik yapımızla temellendirmek pekala mümkün. Bakınız hepimiz bir şekilde besleniyoruz yaşamak adına, yani bir şeyler yiyip içmeden fiziksel yaşamımızı devam ettirmemiz mümkün değil. Ancak bu ihtiyacın bir devam süreci de var: Yediklerimizin bir kısmını, yediğimiz halinden farklı bir biçimde tekrar dışarıya çıkartmak. Genel olarak bu dışkılar, yalın halleriyle pis olarak nitelendirilir. Ama hiçkimse inkar edemez ki, bu çıkartımı yapmak, yaşamımızın devam etmesi adına bir şarttır; üstelik her boşaltım işlemi sonrasında da garip bir haz duyarız. İşte bu biyolojik yaşam gerekliliği, insanı diğer tüm varlık türlerinden ayıran temel bir niteliğe, toplumsal yaşama da yansımıştır. Şöyle ki; herbirimiz içimizdeki duygu ve düşünceleri bir şekilde dışarıya çıkartıyoruz v bu çıkartım esnasında içimize sinmeyen unsurlar illaki bulunuyor, yani tam istediğimiz şekilde gerçekleşemiyor bu işlem. Bununla beraber toplum içinde mutlu olabilmemiz de içimizdekileri dışarıya çıkarabilmemize bağlı. Hiçbir çıkartımda bulunamazsak, yani bir diğer deyişle kabız olursak, ne denli büyük sıkıntılarla boğuşmak zorunda kalacağımızı anlatmama gerek yok sanırım. Keza tam tersi durumda da, yani yersiz ve zamansız biçimde konuşup durmamız da (bu da cırcır vaziyeti oluyor haliyle) yine toplum yaşamı içinde bizi oldukça güç durumlara sokacaktır. İşte bütün bu nedenlerden ötürüdür ki, benim size yazı diye, benim yazım diye üzeri boş bir sayfa yayınlama lüksüm yok, sevgili okuyucular. İletişimin kurulabilmesi için istemim dışında bir biçimle de olsa bir şeyleri kağıda dökmem ve bu sayede rahatlamam lazım. Ve de hepsini döktüm gitti...Ben artık elimi yıkamaya gidiyorum; biri bir zahmet arkamdan sifonu çekiversin!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şenol Kalfa, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |