Sevgi sabırlı ve yürektendir, sevgi kıskanç ve övüngen değildir. -İncil |
|
||||||||||
|
“Merhaba, Yeliz”, diye bir ses duydu; sesin geldiği yöne başını hafifçe kaldıran Yeliz, karşısında Sevda’yı görünce şaşırmamıştı. Ama onu alelacele çağırdığı için de şimdi, ne konuşabileceğini kestiremiyordu. Başını öne eğip; yüzünde anlamsız bir ifadeyle elindeki boş kalan kadehe, bakmaya devam etti. “Durum bu sefer çok ciddi görünüyor” diye söze başlayan Sevda, arkadaşının mimiklerinden bir şeyler yakalama gayretinde olsa da Yeliz’in umursamaz görünen bir tavırla tepki göstermemiş olmasına da bir anlam verememişti. “Yine o adam değil mi? Söyle bakalım, bu kez sorun nedir?” diye sordu. Böyle durumlarla ilk kez karşılaşmayan Sevda, epeyce bir deneyim sahibi olmasına karşın, sorduğu sorulara cevap alamayınca, eliyle garsona işaret edip, bir içki siparişi verdi. Yeliz, “aynısından, bana da” diyerek söze girdi. Sevda, Yeliz’e göre aklı başında, düzenli bir ilişkisi olan ve tuttuğunu koparan bir kadındı. Siparişlerinin gelmesinin ardından, Sevda aklında çizmiş olduğu senaryoyu hayata geçirmeye başlamıştı bile, söze; “umarım, bu kez sondur” diye giriş yaptı. Karşısında, başını yavaşça sallayan Yeliz’in tepkisi hoşuna gitmemiş olsa da; konuşmaya ve Yeliz’in ağzından laf almaya çalıştı: “Tam olarak ne olduğunu anlatmayacak mısın? , Yoksa ben mi tahmin etmeye çalışayım…” diyerek konuşmasını sürdürdü. “Seni yine terk edip, gitti değil mi? Ama bu, ilk defa yaptığı bir şey değil ki, alışmış olman lazım” diye, konuşmasını sürdürürken; Yeliz, “Sen hiçbir şey bilmiyorsun, evet tahmin ettiğin gibi, beni terk edip gitti o kadına, ama yine geri dönecek ve bu kez onu affetmeyeceğim.” diye kısık bir sesle söylendi… “Bu sözleri senden çok duydum.” diyerek hafiften alaycı bir şekilde gülümsedi, Sevda. Yeliz, “hayatımı mahvetti” diyerek ağlamaya başladı; artık gözlerinden süzülen yaşlara hakim olamıyor ve hıçkırarak konuşmasına devam etmeye çalışıyordu: “Çok iyi biliyorum: suç benim ama… ilk başlarda ilişkimiz, düzenli olmasa da, en azından birbirimize yetiyorduk. “ dedi. Sevda, sözünü keserek: “sen hala onu seviyorsun ama göremediğin şey: o adamın seni kullanmış olmasıydı. Gözünü açmalısın, bunu kaç kez daha sana söylemem gerekecek bilmiyorum. İyi düşün: o adam, ne zaman parasız, pulsuz kalsa, soluğu senin yanında alıp, evine yerleşiyor ve yan gelip yiyip içip yatıyor ve sen de bunlara göz yumuyorsun.” diye söylendi. Yeliz, bu sözleri önceden de duyduğu için yadırgamadı, ama içten içe arkadaşının haklı olduğunu biliyor, ancak bunu itiraf edemiyordu. “Sevda bilmediğin konular var.” Dedi yavaşça… “Eğer sen, anlatırsan bilmediğim konu kalmaz” diyerek cevap verdi Sevda. “Söylemiştim: her şeye rağmen birbirimize yetiyorduk diye… Bir gece; yine eve geç saatte geldi, elinde bir paket vardı. Paketi açtı, içinde: elle sarıldığı belli olan sigaralardan çıkardı; bir tanesini alıp, yaktı. Dumanını, derin derin içine çekti sonra bana uzatarak, “bir nefes al çok hoşuna gidecek” dedi. Sigaradan bir nefes çektim ama hiçbir şey anlamadım, bir nefes, bir nefes daha derken, sigara bitti. Hemen yenisi yaktı, içmeye devam ettik. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Ama, bir süre sonra vücudum uyuşmaya başladı. Bu sırada yanıma yaklaştı. Beni kendisine doğru çekip öpmeye, okşamaya başladı; çılgınca sevişmeye başladık. Üstelik, uzun zamandır hiç böyle olmamıştı. Çok güzel bir gece geçirmiştim ve sonrasında bu geceler çok kereler tekrarlandı. Her defasında kadınlığımın farkına varıyor ve bunu o sigaralara borçlu olduğumu içten içe düşünmeden kendimi alamıyordum. Bu durum, yaklaşık üç ay boyunca böyle sürüp gitti, haftada beş defa birlikte olduğumuz ve zevkin sınırlarını zorladığımız oluyordu ve bundan da şikayetçi olduğum söylenemezdi.” Bu sırada, Yeliz’in anlattıklarını sesini çıkarmadan, pür dikkat dinleyen Sevda, bir yandan da arkadaşının esrarkeş olan bu adamla olan ilişkisini kafasında kurgulamaya çalışıyordu. Yeliz konuşmaya devam ediyordu: “görüşmeyeli üç gün olmuştu ve çıkıp geldi, çocuk gibi sevinmiştim. O’nu özlemiştim. Ama bir yandan da; tam olarak Onu mu yoksa, esrarlı sigaraların sonunda gelen o ateşli sevişmelerimizi mi, özlemiştim? bunu tam olarak bilemiyordum. Boynuna sarıldım, ona karşı inanılmaz derecede bir arzuyla doluydum. O an, orada onunla sevişebilirdim. Birden, ellerimi boynundan kurtarıp beni geriye doğru itti ve ‘bekle yavrum sana inanılmaz bir gece yaşatacağım’ dedi. Ben, kendimden geçmiş bir halde onu izlemeye koyuldum.” diye konuşmasını sürdürürken: Sevda, saatini kontrol etti ve Yeliz’in sözünü keserek, “geç oldu artık, konuşmamıza evde devam ederiz” dedi. Daha sonra, garsondan hesabı istedi. Hesabı ödeyip, dışarıya çıktıklarında; Yeliz’e; “arabanı nereye park ettin” diye sordu ama beklemediği bir cevapla karşılaştı. Yeliz: “onu da alıp gitti şerefsiz, kim bilir ne zaman geri getirir.” dedi. “Neyse” diyerek bir taksi çevirip Sevda’nın evine doğru yola çıktılar. Evden içeri girdiklerinde Sevda, Yeliz’e dönüp, “önce bir duş al, ben de, üzerine giyecek rahat bir şeyler bulayım, sonra kaldığımız yerden konuşmamıza devam ederiz” diyerek ona banyonun yolunu gösterdi. Yeliz, banyoda; vücuduna değen sıcak suyun etkisiyle, uyuşmuş olan zihnini uyandırma gayretine düşmüş, içeriden seslenen Sevda’ yı duymamıştı bile… Bu sırada, arkadaşının uzun bir süre duşun altında kalmasından endişe duyan Sevda, banyonun kapısını bir anda açıp içeriye girdiğinde derin bir nefes aldı. Sevdayı bir anda karşısında gören Yeliz, ilk anda biraz şaşırmış olsa da, sonra muzip bir gülümsemeyle Sevda’ya “çok uzun zaman oldu” diyerek, ondan çıplak bedenini gizlemenin anlamsız bir hareket olduğunu fark etti. Bu durum karşısında, Sevda: “hep aynı güzellikteki Yeliz, “ diyebildi. Tam o sırada Yeliz, kollarını açıp, onu kucaklamak istedi. Sevda, Yeliz’in güzel vücudunun çekimine karşı dayanılmaz bir arzu duymaya başlamıştı ki; birden gördüğü manzara karşısında bundan vazgeçip toparlandı ve “işini çabuk bitir odaya gel” diyerek, bir arzu ve öfke karmaşası içinde kendini salona zor atabildi. Odaya, üzerinde Sevda’nın vermiş olduğu, fakat kendi bedenine biraz büyük olan pijamayı giyip gelen Yeliz, karşısında bakışlarına bir anlam veremediği, -aslında verdiği ama belli etmemeye çalıştığı- arkadaşının yüz ifadesiyle karşılaştı. Ama bu bakışlara aldırış etmeden, hikayesini, kaldığı yerden anlatmaya devam etti. ‘‘Kendimden geçmiş bir halde, yeni sürprizinin bizi nasıl bir zevkin doruklarına çıkaracağını düşünmekten kendimi alamıyor ve içim içime sığmayıp taşıyordu. Bu öyle bir haz ki anlatmakta zorlanıyorum. Birden elindeki beyaz tozu görünce, her zaman ki sigaraların olmadığının farkına vardım. Bana, durmadan “peşin hükümlü olma, gireceğin pembe düşler ülkesini ve peşinden gelecek çılgın sevişmelerimizi aklına getir” diye sürekli söylenerek, dikkatimi dağıtıyor; bir yandan da elinde ki şırıngaya çektiği ettiği sıvıyı, kolumdan enjekte etmeye çalışıyordu. İlk başta direnmeye çalıştım. Ama sonrasında; pembe düşler ülkesine yolculuk etmeyi ve çılgınca zevkin sınırlarında yüzmeyi düşündükçe bu direncim kırıldı.’’ Sevda, birden oturduğu yerden fırlayıp, Yeliz’in kollarını sıvadı. Az önce banyoda görmüş olduğu ama “belki de yanlış görmüşümdür” diyerek kendisini teselli etmeye çalıştığı iğne izlerini görünce olduğu yere yığıldı. Sevda’nın yere yığılmasıyla birlikte, konuşması yarım kalan Yeliz, arkadaşının koluna girip yerine oturmasına yardımcı oldu. Sonra da, bu durumda daha fazla konuşmasının bir anlamı olmayacağı düşünerek susmayı tercih etti. Ama,Yeliz birden delirmiş bir vaziyette, sinirlerine hakim olamayarak; “bana, o şerefsizi bulun” diyerek odanın içinde bağırıp çağırmaya ve eline geçirdiği eşyaları sağa sola fırlatmaya başladı. Arkadaşının sinir krizi geçirdiğini anlayan Sevda, böyle bir durum karşısında ne yapacağını şaşırmış bir halde:, Yeliz’e, sakin olmasını ve her şeyin yoluna gireceğini anlatmaya çalışsa da, bu çabasının işe yaramadığını görmüş ve gözyaşlarına hakim olamamıştı. Bu arada Yeliz, dolaptan çıkardığı içki şişesini kafasına dikti. Sanki, bu ilk krizi hafif atlatmış görünüyordu. Şimdi, biraz sakinleşmiş gibi görünse de, ilerleyen günlerin daha acı verici olacağını düşünemiyordu. Yeliz’in, dudaklarından “geçti canım” diye bir söz çıktı. “Geçen gecede böyle olmuştu bu ikincisi” diyebildi. Ancak, durumun ciddiyetini fark eden Sevda, bir an önce, geç olmadan arkadaşının tedavi olması gerektiğini bilmesine rağmen, bunu ona nasıl anlatacağını kestiremiyordu. Yorgun ve bitkin bir durumda derin düşüncelere dalarak öylece kalakalmışlardı. Güneşin ilk ışıkları pencereye vurmaya başladığında; sabah olduğunun farkına varmışlar ve biraz uyumalarının, kendilerine iyi geleceğini düşünerek odalarına çekilmişlerdi. Sevda bir ara gözlerini açtığında; güneş tüm endamıyla, gökteki yerini almış ve odayı tüm sıcaklığıyla doldurmuştu. Gece olanlar aklına geldiğinde, her şeyin bir kabus olduğunu ve hiç yaşanmadığını düşünerek odasından çıktı ve salona doğru ilerledi. Salon boştu, ortalık temizdi. Yeliz evde yoktu. Acaba, bütün bu yaşananlar, rüyamıydı?. diye aklından geçirdi. Mutfağa girdiğinde, gözleri çöp torbasına ilişti. Cam kırıklarıyla doluydu içi… peki, Yeliz neredeydi? Telefona sarıldı: karşıdan gelen ses, “aradığınız kişiye şuan ulaşılamıyor” oldu. Yüreğine oturan endişeden kurtulmak için; sokaklara çıkıp, “Yeliz’in gidebileceği her yere bakmalıyım” diye aklından geçirdi. Ama nereye gidebileceğine dair de hiçbir fikri yoktu. Evde beklemenin daha mantıklı olacağını düşünerek, kendisine kahve hazırladı ve salona geçti. Televizyonu açtı. Birden elinde tuttuğu fincan yere düştü. Televizyonda: ‘’Taksim civarında 24 yaşlarında bir genç kız altın vuruş yaparak yaşamına son verdi…diye bir haber geçiyordu… Kafası karmakarışık olmuştu. Yeliz’in, odalarına çekilmelerinin hemen ardından, sessizce dışarı çıkıp, salonda yerlere saçılan cam kırıklarını mutfağa götürdükten sonra neden, evden ayrıldığını anlamaya çalışıyordu.. Dinlediği kadarıyla; Yeliz, onu bu hallere düşüren adamın birlikte olduğu kadının evine gitmiş ve karşısında Yeliz’i gören adam, şaşırmasına rağmen soğukkanlılıkla ona istediği uyuşturucuyu temin etmişti… İlk kez, kendi başına böyle bir işe kalkışan Yeliz de, elindeki şırıngaya çektiği beyaz zehiri damarına enjekte ettiğinde çoktan kuşların kanatlarında uçmaya başlamış ve bir daha yere inememişti. Sevda, “böyle olmamalıydı, ona engel olabilirdim” diyerek iç geçirdi…ve televizyonu kapattı. Aytekin Orhan
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aytekin Orhan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |