"Bilmezlik ile ne hoştum; hayalimde ne güzellik, ne de aşk vardı." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Yaslı yüreğimin gurbetinden kucak dolusu şiirler getirdim sana Bağladım gönül halatlarımı maviye, yağmur yağarken saçlarıma Vakitsiz sevda gülleriyle karşıla beni yar, son ver artık acılarıma Boş bir sandalın sulara yakın yerinde denizi izliyorum. Güneşin yorgun ışıklarını süzüyor sular, kendi görüntümün yansımalarından bir resim çiziyorum, hızla tükenen günlerin terkisindeyim sanki, resimde bir sevda, dudağımda özlem şarkılarıyla kavrulmuş bir adam düşünüşü sularda. Martıların konseri duyuluyor uzaktan, karmaşık bir düşünüşün sahnesi yakamozları ağırlayacak az sonra. Sırtımda güneş, göğsümde anılar, kürekleri çekiyorum sonuna kadar. Kavuştuğumuz anların sarhoşluğu sindiğinde geceye merhaba diyen yüreklerimizin akışıydı oysa suların dansı. Coşup kabaran, dinginleşip süzülen suyun senfonisi ile daldığımız düşlerin masalsı ilerleyişinde gün ağarana değin birbirimizin olur, yükümüzün ağırlığı dağıtsa da tan yerini, yorgun ama sevili gözlerimizle karşılardık mavi sabahların şavkını. Gülkurusu dudaklarının ıslak kaygılarını dolayınca güne, nefesi kesilirdi dağların. Yapışkan bir gecenin artığı olurdu suskunluk, söz geçmeyen geceye. Yumup gözlerimi seni düşünürdüm, gözyaşlarını silerken sen siyah bir peçeye. Doğrulurdum terli bir yatakta, sarılırdım tekrar heceye. Sular dökülürdü bedeninden ardından avuçlarındaki alev sönerdi, dudaklarına özlemin şarkısı inerdi ve ruhun yeniden bana dönerdi. Kapıların ardında beklerken tutku, salınır bedenden aşağılara utku. Sızılı bir aynaya kapılır göz, yavaşça çözülür söz. Yakarılar sarılır bedene düğmeler yuvasından ayrılır ve bir buluşmanın fısıltıları odaya yayılır. Özlem kahırlı bir düş ağrısıdır sularla avuçlara yansır. Gül bakışlar kapanır, bildik bir sarılmayla göğsünün damaklarından dökülen yaşlarla canın acır. Bütün soruların karşılığını zaman resimler. Bütün cevapların koynunda sana tutkun, sevdana vurgun, yüreğine tutkun bir sevenin gözyaşı damlar. Aynı karede olsaydık ve aynı yolların insanı olsaydık başka sorularla avuturduk gönlümüzü ve bambaşka bir dünyada sorgulamazdık gerçeğimizi. Yarım kalan uhdelerin değirmeni bu kürede varlığımız kadar yakınız aslında birbirimize ve yorgun sarılışlarla dokunacaktır ruhumuz bedenimize. Yanından uzağa bıraktığın titreşimlerin sözlerine el uzattığında gülümseyişlerinin yerini bir yutkunuş alacak. Yarım kalan buluşmaların pulları yapışacak yeniden dudaklarına. Özlemin kapıları gıcırtıyla açılacak ve karanlıkta bedenin yine ters düz olacak. Az sonra sesimin sularını arayacaksın, gülüşlerinin kapılarını sessizliğime açacaksın, ancak çok geç olacak. Göğsündeki ağrıya isim aradıkça bir yanık türkü olur sana dokunamamak ve ağrına çözüm bulamamak. Aynı sessizliğin yanıklarıydı çığlığım, aynı kahroluşun sularıydı çırpındığım, aynı ağrılardı kıvrılan yüreğime soğuk sularca çarptığım. Yankımın geri dönüşüyle yeniden doğdum, senin nefesinin geri dönüşüyle hayatı yeniden sevdim ve yüce tanrıya diz çökerek seni bana geri verdiği için şükrettim. Bundan böyle gölgenin koyusuna saklanacak yer arayacak yüreğin. Adımlarındaki tozları biriktirdikçe vahalar arayacaksın mutluluğun aykırı çöllerinde. Yapışkan sözcüklerimi özledikçe yüzüme dönecek yüzün, tortusundan ayrılan kayalar gibi yeni denizler arayacaksın. Gözyaşlarımı da özleyeceksin kim bilir, şarkıların adını unutunca ve içindeki coşku hakkına kavuşunca ışıkları erken sönen odalarda yeni medeniyetler düşleyeceksin. Bir resim çizdir bana, acemi ellerime yüreğinin kusursuz fırçasını tutuşturarak. Bir dünya iste benden, en renkli kâğıtlara ismini yazayım, isimsiz tüm şiirleri kıskandırarak. Bir ev, bahçesinde en sevdiğin meyveler, gözlerine serilecek çimenler ve istediğin bütün güzellikler. Bir resim ol bana, seni çizerken görmesin seni kimseler. Dudağında kıvrım kıvrım gülücükler, kucağında yeryüzünü donatan tüm çiçekler ve seni sevdiğimi bilmesin sakın kimseler. Hangi acıya sırtını dönersen ve hangi dağın rüzgârına göğsünü gerersen bir yalnızlığın sızılarıyla tükenir kandilin. Yaşam savaklarına mili getirir nehirler, gözyaşlarının kristalleriyle kavrulurken denizler. Nil derin bir bekleyişle belki de inler. Uykular sürdüğümüz gözkapaklarımızdaki sancıya ve göğsümüzdeki yabancıya aralarız ruhumuzu. Mil yerinden kayar, Nil efsane gecelerin kum fırtınalarıyla evrimini tamamlar. Işıkları sönünce günün, derinlerin sızısıyla kapanır perde. Odada tutkuların kokusu dolaşırken ayaz geceler kendi kentlerine döner. Her dokunuşun eski günlüklerini anlar yırtar, yürekteki gümbürtünün yankısı artınca hesaplamalar rafa kalkar. Çözülür düğme, kanar aşk gülleri, savrulur nazende bir nidayla ipekten öpüşlere. Dağılır yatak, zonklar şakak, kıvranır inleyişlerle aşk, nefer biter, gece kendini izler ve bir buluşma öyküsü günlüklerin derinlerine iner. Sarılmasız geçen günlerin gelgitleriyle kavrulmuş bir gecenin içindeyim yine. Sensizlik serzenişlerinin en koyu deminden efkarı ayırdım kendime. Dilimde buruk bir türkü, sözcükleri yudumluyorum mezesiz. Başımı döndürüyor tamamlanmayı bekleyen bir öykü, türküde adın, sazımda yasak bir sevdanın kahramanı kadın, yatakta uykuların tadını çıkaran hayat arkadaşım. Uzakta bir yıldız gülümsemesi ve gecenin saatine vuruyor sızılara alışan ozan kalbim. İnip çıktıkça göğsünün salkımları koyu bir sarhoşluğun terkisinden bakarım mor dağlara. Uyuşmuş bir bene ne sürsen faydasız, ne yüklesen kantarsız ağrılarla dökülür anlar. Dudaklarımdaki hüzün kabuklarına değer susuz dilim. Boğazımdaki yutkunuşla ve yüreğimdeki savruluşla seni düşlerim. Yanağımdan akar ansız yaşlar, büyüleyici güzelliğinin mahzenlerinde seni arar, sabırsız özlemlerin kapaklarını delicesine dişler sensizlikte yaşananlar. Yorgun saatlerin sorgularını atlatınca döneceksin sularıma yüzünü. Kancasını kemiren halkalar gibi küflü yalnızlığımın dubalarını çözeceksin derinliklerimden. Sesine sevdalı kayıklar geçecek yosunlu sularımdan, bakışlarının girdaplarına dalgalarım vuracak birazdan. Ruhundaki sevişmeleri sıvayacaksın bedenime, geç kalmış yolculuları toplayacaksın istasyonlardan. Sıkılı yumruklarıma yüz sürerek sevdanın adalarına dümen kıracağız yeniden. Canının sularına dokunan tellerle patlardı öfkelerin. Sen çaresiz düşünüşlerinin dik direklerine tırmanmak istedikçe. Uzak yollardan şiirler sığınırdı yüreğine, sessizce ağlardın. Bir sonraki güne saklanırdı özlem, erteli sarılışların damarlarını geceye saklardın. Gözlerin ve gülüşlerin tüterdi burnumda, kokunu götürsün diye rüzgârı hesaplardın. Sarsılırdın ansızın, yaşamak olurdu hırsın ve sen kırmızı halılı odalarda mahpusluğunu adımlardın Selahattin Yetgin
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Selahattin Yetgin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |