"...Ve hepimiz az ya da çok rüyacı değil miyiz!" -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
çok sevdiği elbiselerini katladı önce. vakit ikindiyi geçiyordu. kaliteli bir terk ediş saati değildi elbet, fakat gitmenin vakti valizin fermuarı açılırken tayin edilmiş olur.. öyle yaptı. Karpuz kolları olan diz altı beyaz keten elbisesini almadı bir tek.. "ne kadar da büyükmüş valizim" diye geçirdi içinden,"sığmayan hiç bir eşyam yok.." "ya da ben öyle az aidim ki bu eve,bütün varlığım bir valize sığacak kadar küçük.."gülümsedi ve devam etti. hiç bir not yazmadı,kalemle kağıdı daha önceden terk etmişti çünkü...bir buçuk yıl evveldi,"ne anlıyorsun durduğun kadar bir şey yazıp çiziyorsun " demişti bir ses. o ses en yakınından geliyordu evet.hiç zor olmadı,en yakınının en uzak olması o andan sonra..böyle başladı buz tutmalar içinde.. bir gün kapağında Van Gogh'un yıldızlı gece resmi bulunan defterinin yırtıldığını gördü o uzak eller tarafından..çildiramadi."neye kime olduğu önemli değil, kelam kutsaldır,kalem de..."derdi hep.kutsalının yırtıldığını gördü. valizini hazırlarken "en üste koy şiirlerimi" diyen şaire sitem etti,"şiir mi kaldı ki,şaire mi kaldı. "oysa yazıyordu,ruhu gibi, kıyameti gibi, hesabıyla azabıyla yazıyordu ve kelimelerine taarruz edileceğini hiç düşünmemişti önceden.. çizgilerine.. tezhib tablolarını saldırıdan kurtaran şey, uhrevi hat yazıları olmuştu. Allah, Muhammed, edep ya hu, elhamdülillah.... "senelerini harcıyorsun şunlara ve tek kuruş almıyorsun, satmıyorsun!"diyen cümleler felaketi olmuştu ruhunun.. yetmemişti,"ciğeri beş kuruş etmeyen yazılar ve tablolarla geçiriyorsun ömrünü" demişti bir keresinde de..."evet benim ve eserlerimin ciğeri beş kuruş etmiyor.beş kuruşa terk etmiyorum onları!" diye cevaplamıştı o sesi.bu onun ömründe yaptığı en cesurca savunmaydı.ama ipin ucunu bıraktı. valizini hazırlamasına yardım edecek kimse yoktu ve üstelik "kollarından çekiyorlardi saatin.." vakit de ikindiyi terk ediyordu.kapı kolunu çevirdi son olmasını umarak.beyaz keten elbisesine takıldı gözü,yatağın üstünde duruyordu.eve baktı, evine değil. "bir çatiysa aranılan, Allah'ın arzı geniştir." deyip merdivenleri indi. "nereye gitmeli?" dedi.tren istasyonları cazibeli durur hep,bir yeri terk edecekseniz. istasyon yakındı. siyah kadife pardösüsünü sürüyerek gitti istasyona. gözlerine sürme çekmisti,ruhu hala yeşildi. valizi gittikçe ağırlaşiyordu.bir şeyi fark etti,ağırlaşan valize inat o güçleniyor ve daha bir sıkı tutuyordu kulpunu valizin... "nereye gitmeli?" dedi tekrar.deniz görmeyen bir şehri ve içindeki denizi göremeyen bir erkeği terk etmek hiç zor olmadı. müzehhibeydi, altını severdi. İstanbul'du,taşi toprağı altındı. "İstanbul gibi iki yakam bir araya gelmese de,İstanbul'a gideceğim." dedi.atlayıp trene,dağları saya saya ilerledi. . . LEYLA MARANKOZ
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © leyla marankoz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |