..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Gençliğinde müzik öğrenen, felsefeyi daha iyi anlar. -Platon
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm > oğuz gölçik




15 Aralık 2008
Ormandı En Yaşlımız  
oğuz gölçik
mitolojik adıyla ida kazdağında geçen bir yörük ailesinin hikayesi. ormandı tarihe tanıklık eden ormandı en yaşlımız.


:BGHH:
Ormandı en yaşlımız!
Ağaçlardı tecrübeye şahitlerimiz.
Gökyüzü seyircimizdi!
Gecelerimizi saran kabuslarımız, yüzümüzü döndüğümüz güneşti.
İçimizde dolaştırdığımız uçan yürüyen dostlardı yaşama esir birbirlerine düşman gibi görünen.
Aslında bir saliselik nefes uğruna yok ettiklerimiz!
Kadın namaz kılıyordu, yanında beşik bebesi derin uykuda.
Adam sırtına yüklediği odunların altında, solukları sıklaşarak evine yönelmiş. Kadınınına, bebesine hasret, cebelleşerek soğukla, kendinden emin ve gururla yürüyordu.
Sağından, solundan, önünden kaçışarak uzaklaşan kara tavuklar... Uzaklaştırıyordu bir anda olsa dikkatini dağıtarak, evinin özlemlerini zihninde!
Hasibe’yi babası vermemişti bu yaban delikanlıya!
Tapuda memurdu Hasibe’nin babası.
Yörük’tü, köylüydü bu yüksek dağların efendisi olmak istiyordu Bekir...
Farkında değildi ama öyleydi aslında.
Yörük delikanlısı, aslanıydı, kartalıydı, eşti üstelik. Yaman bir babaydı artık.
Hasibe’sine er, kızına dünyaydı.
Bu dağlarda doğmuştu Bekir; yalan riya bilmezdi, soğuk sıcak günlerin zamanlarını bilir, isimlerini bilmezdi.
Doğum tarihini de bilmezdi Bekir; güzün doğurmuş anam beni bir keçi kışlasında... O zamanlar daha yeni dikmişken babam bir beyden aldığı bu fıstık çamını kapıya derdi.
O fidan, ben bebe olmuşum baba kapısında!
Hasibe’yi kasabada görmüş Bekir, kasaba pazarına peynir satmaya gittiğinde.
Yoğurtta götürmüş o gün Bekir. Hasibe anasıyla yanaşmış mavi gözlü Yörük delikanlısının yanına; kendinden emin memur kızı. Kaça bunlar?
Oğlan toprak bocuku kaptığı gibi kaldırıp uzatarak,Hasibe’ye 40 krş deyivermiş!
Gözleri birleşmiş, pazarcıların satış naralarının senfonisi kulakları tırmalarken.
Hasibe ile bekir’in.
Masmavi olmuş her yer. Gök eğilip çekmiş ikisinide bulutlarına!
Karbeyazı bir saltanat arabasına oturtmuş ikisini aşk...
Bekir’in elinden bocuk’u alan Hasibe, düşürüvermiş birden toprak kabı heryer yoğurt!
Hasibe'nin anası çekiştirmiş kızı Bekir'in eline koyduğu kırk kuruşu verip.
Ertesi hafta Bekir yine inmiş kasaba pazarına. Hasibe yalnız gelmiş.
Bekir pek yakışıklıymış o hafta. Pembe gömleğinin yakalarını boğazına kadar iliklemiş, saçlarını ıslatıp limonlamış.
Poturu yepyeniymiş, ayağındaki şaşonlarda.
Daha yeni yeni terleyen, sarı tel tel bıyıklarını düzenlemiş usturası ile.
Hasibe’yi görünce şaşırmamış Bekir. Beklermiş, bilirmiş geleceğini!
Hasibe Bekir'e kaça bunlar demiş. Yine Bekir kırk kuruş!
Hasibe: Bunları sen mi yapıyorsun?
Bekir: Evet.
Yani anam yapar aslında!
Hasibe: Buralı mısın?
Bekir: Evet.
Ve döner Bekir arkasındaki dağları gösterir, işte orada yaşarız biz.
Peki der Hasibe. Eğilip yoğurt çömleklerinden birini alırken Bekir’le nefesleri karışır. Al ala olur yanakları ikisininde. Hasibe toparlanıp parayı koyar delikanlının avucuna.
Dönüp gidecekken bir dakika der Bekir. Eğilip erzak sepetinden cam bir şişe çıkarır ve uzatır Hasibe'ye.
Bunu al sana getirdim. Bizim dağlarda çok eskilerde yaşamış insanların mezarları vardır ve onlardan birinde bu kabı buldum.
Anam bana bunun gözyaşı şişesi olduğunu, o zamanlardaki kızların gözyaşlarını bu kapta biriktirdiklerini söyledi.
Sende eğer bir gün gözyaşı dökersen, buna koy. Yerlerde ziyan olmasını istemem gözyaşlarının.
Eğer benim için gözyaşı dökersen, bu şişeyi bana getir getir ki anlarım o zaman bana sevda duyarsın.
Hasibe şişeyi kapıp, hemen uzaklaşmış oradan.

Bekir iç geçirdi bir an; hatırlayıp geçmişi. Odunlar sızlatmıştı sırtını.
Yakındı ev, şuracıktı tepenin ardı.
Hasibe namazı bitirmiş, hazır kızıda uyurken keçi sağmaya ağıla girmişti.
Küpeli Zarife'nin memelerini silip ovalarken, daldı Bekir’inin hasretine kulakları ağıl kapısında.

Nasıl da heyecanlanmıştı Bekir’i ilk gördüğünde Hasibe!
Yoğurt kabını düşürdüğünü hiç unutamıyordu…
Sonra gözyaşı şişesini Bekir’e getirişini…
Ben sana sevdalandım deyişini…
Daha sonraları babasının Bekir’i istemeyişini; küçümsediğini, hiç unutamıyordu Hasibe!
Kaçtıklarını, bu yaban delikanlısının evliliklerinin ilk gününde koynuna girişini!
Bekir’inin gözyaşlarını öptüğünü, kızının doğumunu hatırladı. Küpeli Zarife’nin memelerini ovalayıp, tiz bir süt sesinin bakracı döverken çıkarttığı ses arasında…
Dışarıdan gelen beklediği sesti işte Hasibeeem…
Bir çırpıda dışarı fırladı ağıldan Hasibe.
Odunları sırtından atmasına yardım etti erinin.
Reyhan’da uyanmış, ağlama sesi geliyordu.
Dinlenmeye vakit bulamadan Bekir eve doğru seyirtti.
Ardından Hasibe kaptı kızını beşikten; sarıldı Hasibe de onlara. Yumak oluverdiler…

Kış bastırmış, çamların yaprakları beyaza boyanmıştı.
Kurtlarını, ayılarını, sincaplarını yüreğine saklayarak.
Efsanevi hatıraları bağrında barındıran İda!
İşte şurasıydı; tepenin aşağısında, denizin az beri bu tarafında Afrodit banyo yapıyordu.
Sıcak sularında dağın eteklerinde.
Zeus buradan seslenmişti Poseydon’a.
Zeytin kokardı ovaları, dalları yaşlı tarihine tanık ağaçların.
Rüzgarlar tarihi dillendirirdi ıslıklarında, Baba tepesinde, Sarıkızın mezarında.
Kazların seslerini duyardınız. Sarıkızın maşrapasıyla tatlı su çektiği denizlerinde.
Şimdilerde medeniyet altın için kalbini oyarken İda’nın.
Yüreğinden söküp çekip aldığı, çamların ölülerinin yamacında ağlıyor Kaz dağı.
Hasibe ve Bekir mi?
Birde yavruları Reyhan.
Nemi oldular ?
Bakın anlatayım…





Bekir dalıp gitmişti. Midilli uzaktan resim veriyordu sisler arasında.
Kafasını kaldırıp arkasına, yukarılara baktı derin bir iç geçirerek.
Maşası ile şöyle bir sert vurdu, tömbekiye bastırıp derin bir nefes daha çekerek!
Buyur Bekir’im kahven dedi Hasibe.
Bekir; çök Hasibe’m yamacıma, Reyhan’ımızı düşünürüm, diyarlara saldığımız kuzumuzu çok özledim.
Heeey gidinin Bekir’i yaşlandın gayri içine cücük yüreği hakimdir artık.
Deme böyle Bekir’im. Sen hep böyleydin gençliğinde de…
Elini tutuverdi Hasibe Bekir’in.
Erinin gözlerinden akan yaşını görmezden gelmek için başını çevirip.
Dayanamazdı Hasibe’nin yüreği Bekir’inin göz yaşlarına şahitlik etmeye.
Kahve fincanını kaldırıp yanaştırırken dudaklarına, Bekir’in gözlerinden damlayan yaşları doluşuverdi fincanın içine.
Hasibe ver gayri Bekir’im, canım çekti deyip fincanı aldı Bekir’in elinden.
Gözyaşlarından yudumlarken, gözleri çivit mavisi Bekir’inin gözlerine kilitlenerek.



Reyhan İstanbul’a gitmişti okumaya.
Henüz üç ay olmuştu. Günler ne çabuk geçiyordu. Hasibe ile Bekir kasabada oturuyorlardı artık.
Bebelerini büyütmek için kasabaya inmişler, yaban hayatını terk etmişlerdi. Bekir’in anası ile babası ölünce.
Reyhan sarı saçlı, mavi gözlü; babası gibi masmavi bakan, annesi gibi yüreği sevgi ile çarpan.
Dağların rüzgarlarını gönlünde anası, babası için saklar olmuştu.
Anasının kuzusu, babasının mavi gözlü hüzünlü geyiğiydi Reyhan!
Lakin Bekir’in hüznü geçmişti Reyhan‘a. Dağ evini, ormanı terk edişlerinden buyana Bekir’e bir kimsesizlik çökmüştü. Bu deli yürek sükut eder olmuştu; bakışlarını kilitleyip derin bir oh çekip dağlara…
Ee… kolay değildi ata baba ocağını, doğduğu ormanı bırakıp kasabaya göç etmek Bekir için.
Hasibe’sine anlatmıştı; kasaba bana göre değil diye ama Reyhan vardı; o okuyacak kendisi gibi olmayacaktı.
Aşağılanmayacak, doğduğu tarihi günü bile bilecekti.
İşte buydu Bekir’i kasabaya getiren.
Yuva kurduğu Hasibe’sine, gözyaşı şişesini verdiği atalarının mezarlarını bırakarak!
Yine de içi rahattı Bekir’in. Ormanın sahipleri vardı; orman yalnız değildi.
Koca koca çamlar, boz ayılar, kurtlar vardı. Alabalıkları vardı. Zirvelerde yaşayıp yaşatan bu dağların en yaşlısı, tecrübelisi orman vardı.


Oğuz Gölçik yazar…



devam edecek.





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın roman ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Evet Aşk Vardır Ama Çıkarlar Daha Önemlidir...
Aşk ve Trajedei. Hazal Oğuz Gölçik (Sayfa 11 - 12)
Garlar. Yazar Oğuz Gölçik...

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Dostluklar! [Şiir]
Babacığım Günaydın... [Şiir]
Ceviz Sanduka [Şiir]
Hayat... [Şiir]
Kadınım [Şiir]
Köprü Altı Piyizcileri. Oğuz Gölçik - - Yazar [Şiir]
Düşlerim Kanıyor. Oğuz Gölçik Yazar... [Şiir]
Diyet... [Şiir]
Sevmek [Şiir]
Ceviz Sanduka [Şiir]


oğuz gölçik kimdir?

uslanmaz romantik

Etkilendiği Yazarlar:
nazım hikmet ran


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © oğuz gölçik, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.