..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Mektubum sanırım fazla uzun oldu, çünkü daha kısa yazmak için yeterince vaktim yoktu. -Pascal
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Aşk ve Romantizm > Hasan Ali Sarışen




28 Mart 2009
Bana Bir Şarkı Çalarmısınız  
Hasan Ali Sarışen
Telefon ahizesini yerine koyarken, sabitleşen bakışları ile pencerenin dışındaki gecenin karanlığını deler gibiydi gözleri.


:BJIF:
Vakit Oldukça ilerlemişti. Artık dışarıdan gelen sesler de iyice azalmıştı. Gürültülü bir şekilde biri birileri ile şakalaşan semtin gençleri evlerinin yolunu tutmuş, seyrekleşen trafiğin meydana getirdiği uğultu ise iyice azalmıştı. Odasında karanlıkta olan genç kadın yavaşça yerinden kalktı. Yine düşüncelere dalalı kim bilir ne kadar zaman geçmişti. Kapının yanındaki elektrik düğmesine bastı. Tepedeki hasır sepetin içinde adeta saklı duran kırk mumluk ampul, sarımtırak bir ışıkla etrafı aydınlattı. Hafifçe gözlerini kıstı. Gerçi göz kamaştıracak kadar güçlü bir ışık yoktu. Ama saatlerdir karanlığa alışmış olan gözleri, bir an için de olsa etkilenmişti.
Duvarın dibindeki Çek-yat ta açık duran yatağı darmadağınıktı. Gözlerini odanın en aydınlık yeri olan lambanın altındaki masaya doğru çevirdi. Masanın üstünde akşam yemeği için hazırladığı sofra öylece duruyordu. Yemekler çoktan soğumuştu. Belli belirsiz bir bezginlikle derinden bir iç çekti.
-“Yine aynı şey” diye mırıldandı.
---
Yerinden kalktı ve ekmek kutusundaki ekmekten bir parça koparttı. Dönerek, oturmadan tabağını sıyırdı ve masayı toplamaya başladı. Bir an aklından bulaşıkları yıkamak geçti, sonra vazgeçti her zaman ki gibi. Önce süngerle, ardından kuru bir bezle masayı sildi. Örtüsünü örttü, tam ortasına geçen yıl ‘o’nun armağan olarak getirdiği vazoyu koydu. Vazonun içinde çoktan kurumuş kır çiçekleri karmakarışık duruyordu. Pencereye doğru isteksizce yürüdü, portatif sandalyesine yavaşça oturdu.Çalışma masası gibi kullandığı eski bir televizyon sehpasını üzerinde gezdirdi gözlerini.
Ayrıldıklarında televizyonu eski eşi alıp götürmüş, yeniden bir televizyon almak içinden gelmemişti. Zaten ayrılmalarındaki en büyük neden, o’nun aşırı televizyon tutkusu yüzünden kendisini sürekli olarak ihmal etmesi değil miydi ?

Sehpanın üzerindeki telefon sessizce bekliyordu. Uzandı, telefonun yanındaki el radyosunu açtı. Birden odanın sessizliği bozuldu. Çalmakta olan şarkının sözlerine takıldı aklı.
-“Nedense son günlerde bütün şarkılar hep ayrılıktan söz ediyor, acaba neden bu ayrılıklar” diye düşündü. Sonra şarkı bitti, hızlı bir müzik başladı. Birkaç saniye sonra müziğin sesi azaldı ve programdaki genç adam, telefonla yayına katılan dinleyici ile söyleşiye başladı. Birkaç dakika isteksizce kulak verdiği konuşmadan sıkıldı.
-“Ne kadar da abuk sabuk şeylerden söz ediyorlar” diye sinirlendi. Radyonun sesini biraz kıstı, sehpanın üzerinde duran kitabı aldı. Üzerine düzensizce telefon numaraları karalanmış kartonla işaretlediği sayfayı açtı. Kaldığı yerden okumaya başladı. Nedense bir türlü aklını veremiyordu yazılanlara. Hiç farkına varmadan düşüncelere dalmıştı.
---
Müşteri temsilcisi olarak çalıştığı banka ya geldiği ilk gün, hemen dikkatini çekmişti. Oldukça yakışıklı, iyi giyimli ve bakımlı genç adam, işlemleri tamamlanıp ayrılırken, gözlerinin içine bakıp, tatlı tatlı gülümsemişti. Onu ikinci gördüğünde heyecandan kalbi çıkacak gibi olmuş, eli ayağına dolaşmıştı. Sonra her şey olağan üstü bir hızla gelişmiş ve dört ay içinde evlenmişlerdi.
Her şey o kadar güzeldi ki, göz açıp kapayıncaya kadar geçip gitmişti balayı tatilleri. Tekrar işine geri dönüp, yeniden çalışmak zorunda kalışına bile, o kadar aldırış etmemişti. Ne olursa olsun önemli değildi. Aşıktı ve çılgınlar gibi seviyordu genç kocasını. Ama bir süre sonra o sevecen, iyi yürekli adam, sanki bir yerlere gitmiş, yerine ilgisiz ve hoyrat bir adam gelmişti.
---
Birden düşüncelerinden sıyrıldı. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Telefona uzandı, numaraları tuşladı. İkinci çalışta, her gece olduğu gibi telefonun ucunda yine o tanıdık ses vardı.
-“Eğer mümkünse, yine aynı şarkıyı çalabilir misiniz” dedi.
-“İsminizi söylememekte ısrarlı mısınız” diye soran programcının biraz meraklı ama yumuşak ve sevecen sesini zorlukla duydu.
-“Evet, lütfen sormayın” diye yanıtladı. “Bunun önemi yok”.
-“Pekiyi, sizi anlıyorum. Şarkınızı çalacağım”.
Telefon ahizesini yerine koyarken, sabitleşen bakışları ile pencerenin dışındaki gecenin karanlığını deler gibiydi gözleri.
Kısa bir süre öylece kımıltısız durdu. Sonra son derece yavaş ve hissiz bir biçimde dönerek kendini yatağın üstüne attı. Tam tamına yedi ay olmuştu. Çekip gitmişti ve tüm hayallerini de birlikte götürmüştü. Onu yalnızlığı ve çaresizliği ile baş başa bırakmıştı.
Yeni gün’ün ilk saatleri geçip giderken, pencerenin önünde duran saksıdaki Aşk merdiveni, sanki hafif bir esinti olmuşçasına hüzünlü bir biçimde sallanırken, genç kadını gül desenli yastığı gözyaşları ile ıslanıyordu.
Radyoda istediği şarkı çalmaya başlamıştı. Ama o duymadı bile. Duysaydı eğer,yüreğindeki derin acının sesini duymuş olacaktı.
“ALLAHIM… NEYDİ GÜNAHIM… !”

Aralık 1996



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sonbahar Hüzünlüdür
Mektup

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Ayvalık'ta Zaman [Şiir]
Karanfilin Türküsü [Şiir]
…... Burgaç [Şiir]
Çirkin "Şiir"! [Şiir]
Sahipsiz Bir Şarkı [Şiir]
Ben Seni Sevdim [Şiir]
Düşün / Sus / Git [Şiir]
Yolcu [Şiir]
Yalnızlığının Mabedinde [Şiir]
Olur Ya... [Şiir]


Hasan Ali Sarışen kimdir?

Ali SEL bir 'Düşgezgini' dir. Düş toplar yaşamlardan. Şiir yapar, Öykü yapar. Ali SEL bir 'Düşün SEL' dir. Düşler yapar düşlerinden. Şiir satar, Öykü satar. Para geçmez, duygu geçer. ------------Bir gülümseyiş yeter. --------------

Etkilendiği Yazarlar:
İkinci Yeni Şairleri ve Cumhuriyet dönemi hikayecileri


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hasan Ali Sarışen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.