Mektubum sanırım fazla uzun oldu, çünkü daha kısa yazmak için yeterince vaktim yoktu. -Pascal |
|
||||||||||
|
Duvarın dibindeki Çek-yat ta açık duran yatağı darmadağınıktı. Gözlerini odanın en aydınlık yeri olan lambanın altındaki masaya doğru çevirdi. Masanın üstünde akşam yemeği için hazırladığı sofra öylece duruyordu. Yemekler çoktan soğumuştu. Belli belirsiz bir bezginlikle derinden bir iç çekti. -“Yine aynı şey” diye mırıldandı. --- Yerinden kalktı ve ekmek kutusundaki ekmekten bir parça koparttı. Dönerek, oturmadan tabağını sıyırdı ve masayı toplamaya başladı. Bir an aklından bulaşıkları yıkamak geçti, sonra vazgeçti her zaman ki gibi. Önce süngerle, ardından kuru bir bezle masayı sildi. Örtüsünü örttü, tam ortasına geçen yıl ‘o’nun armağan olarak getirdiği vazoyu koydu. Vazonun içinde çoktan kurumuş kır çiçekleri karmakarışık duruyordu. Pencereye doğru isteksizce yürüdü, portatif sandalyesine yavaşça oturdu.Çalışma masası gibi kullandığı eski bir televizyon sehpasını üzerinde gezdirdi gözlerini. Ayrıldıklarında televizyonu eski eşi alıp götürmüş, yeniden bir televizyon almak içinden gelmemişti. Zaten ayrılmalarındaki en büyük neden, o’nun aşırı televizyon tutkusu yüzünden kendisini sürekli olarak ihmal etmesi değil miydi ? Sehpanın üzerindeki telefon sessizce bekliyordu. Uzandı, telefonun yanındaki el radyosunu açtı. Birden odanın sessizliği bozuldu. Çalmakta olan şarkının sözlerine takıldı aklı. -“Nedense son günlerde bütün şarkılar hep ayrılıktan söz ediyor, acaba neden bu ayrılıklar” diye düşündü. Sonra şarkı bitti, hızlı bir müzik başladı. Birkaç saniye sonra müziğin sesi azaldı ve programdaki genç adam, telefonla yayına katılan dinleyici ile söyleşiye başladı. Birkaç dakika isteksizce kulak verdiği konuşmadan sıkıldı. -“Ne kadar da abuk sabuk şeylerden söz ediyorlar” diye sinirlendi. Radyonun sesini biraz kıstı, sehpanın üzerinde duran kitabı aldı. Üzerine düzensizce telefon numaraları karalanmış kartonla işaretlediği sayfayı açtı. Kaldığı yerden okumaya başladı. Nedense bir türlü aklını veremiyordu yazılanlara. Hiç farkına varmadan düşüncelere dalmıştı. --- Müşteri temsilcisi olarak çalıştığı banka ya geldiği ilk gün, hemen dikkatini çekmişti. Oldukça yakışıklı, iyi giyimli ve bakımlı genç adam, işlemleri tamamlanıp ayrılırken, gözlerinin içine bakıp, tatlı tatlı gülümsemişti. Onu ikinci gördüğünde heyecandan kalbi çıkacak gibi olmuş, eli ayağına dolaşmıştı. Sonra her şey olağan üstü bir hızla gelişmiş ve dört ay içinde evlenmişlerdi. Her şey o kadar güzeldi ki, göz açıp kapayıncaya kadar geçip gitmişti balayı tatilleri. Tekrar işine geri dönüp, yeniden çalışmak zorunda kalışına bile, o kadar aldırış etmemişti. Ne olursa olsun önemli değildi. Aşıktı ve çılgınlar gibi seviyordu genç kocasını. Ama bir süre sonra o sevecen, iyi yürekli adam, sanki bir yerlere gitmiş, yerine ilgisiz ve hoyrat bir adam gelmişti. --- Birden düşüncelerinden sıyrıldı. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Telefona uzandı, numaraları tuşladı. İkinci çalışta, her gece olduğu gibi telefonun ucunda yine o tanıdık ses vardı. -“Eğer mümkünse, yine aynı şarkıyı çalabilir misiniz” dedi. -“İsminizi söylememekte ısrarlı mısınız” diye soran programcının biraz meraklı ama yumuşak ve sevecen sesini zorlukla duydu. -“Evet, lütfen sormayın” diye yanıtladı. “Bunun önemi yok”. -“Pekiyi, sizi anlıyorum. Şarkınızı çalacağım”. Telefon ahizesini yerine koyarken, sabitleşen bakışları ile pencerenin dışındaki gecenin karanlığını deler gibiydi gözleri. Kısa bir süre öylece kımıltısız durdu. Sonra son derece yavaş ve hissiz bir biçimde dönerek kendini yatağın üstüne attı. Tam tamına yedi ay olmuştu. Çekip gitmişti ve tüm hayallerini de birlikte götürmüştü. Onu yalnızlığı ve çaresizliği ile baş başa bırakmıştı. Yeni gün’ün ilk saatleri geçip giderken, pencerenin önünde duran saksıdaki Aşk merdiveni, sanki hafif bir esinti olmuşçasına hüzünlü bir biçimde sallanırken, genç kadını gül desenli yastığı gözyaşları ile ıslanıyordu. Radyoda istediği şarkı çalmaya başlamıştı. Ama o duymadı bile. Duysaydı eğer,yüreğindeki derin acının sesini duymuş olacaktı. “ALLAHIM… NEYDİ GÜNAHIM… !” Aralık 1996
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hasan Ali Sarışen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |