Ben bir öğretmen değil, bir uyandırıcıyım. -Robert Frost |
|
||||||||||
|
Cama yüzünü iyice yaklaştırıp ayağa kalkmıştı, ve arabanın içindeki herkezin şaşkın bakışları altında camı kucaklar gibi, ellerini iki yana açmıştı. Endişelenen genç muavin, adama temkinlice yaklaştı ve iyimisiniz diye sordu? Adam evet iyiyim fakat hemen inmek istiyorum, lütfen arabayı durdurun dedi. Adamın sesinde büyük bir ağrı, bir acı vardı sanki. Genç muavin tekrar sordu, bir yerinizmi ağrıyor, neyiniz var? o sırada şöför arabayı yolun kenarında durdurmuştu, ve herkez cama yapışmış adama bakıyordu. Arabanın durduğunu farkeden adam hızlı bir hareketle camdan ayrıldı ve koridordan koşarak geçti. Arabanın açık kapısının önünde durdu. Öylece kapdan dışarıya bakıyordu. Hareketleri artık yorgun bir insanın hareketleri kadar yavaştı. Sakin adımlarla üç basamaklı merdivenden indi ve hasretle derin bir nefes çekti. Şöförün onu aynadan izlediğini anladı hemen, kafasını sağa çevirdiğinde. Sol elini havaya kaldırarak gidebilirsiniz dercesine elini salladı adam. Sakince sağ elini ceketinin cebine attı ve bir siğara çıkardı. Sigarasını yaktığı anda adımlamaya başldı bildiği, ve özlediği bu yolu. Neyi özleyeceğini şaşırdı birden, ve geçmişte anılarında kalan yolları, denizleri, dükkanları, insanları hepsini aynı anda görmek istedi. Yolun sonu yaklaştıkça ve deniz göründükçe, yine kontrol edilemez bir heyecan sardı tüm vücüdunu. Onca yıl geçmesine ragmen herşey eskisine yakındı. İskeleye yanaşan vapur ve yeni gelecek yolcuları, vapurun üzerinde dinlenerek bekleyen martılar. Bu şehri nekadar sevdiğini söylediği sohpetler geldi aklına. Büyük bir insan toplulu arasında kayarak onları bekleyen vapura doğru ilerldi. Herzamanki yerini aldı vapurun en arkasında. Anlaşılmaz bir Türkçeyle çay diye bağıran satıcıyı bekldi. Beklediği satıcı göründüğünde, ögretmeninin onu görmesi için, israrla parmağını kaldıran bir ilk okul ögrencisi gibi, elini salladı satıcıya. Hep yaptığı gibi yasak olmasına rağmen sigarasını yaktı, çayının yanında. Son yudum aldığı çay bardağına baktı dikkatle, tam 20 yıl önceki bir anı canlandı çay bardağının içinde, çaya para vermemek için, denize atardı bardağı ve hemen bulundugu yeri değiştirirdi. Hüzünlü bir gülümseme yerini aldı o an yüzünde, ve sıkıca elinde tuttuğu çay bardağını var gücüyle denize fırlattı, ama bu sefer yerini değiştirmedi ve bunu kaç defa yaptığını düşündü, kendi hesabına göre bunu 50 defa yapmıştı. Çayın parasını almak için gelecek olan satıcıyı bekldi. Yanına yaklaşan satıcı adamın elinde bardak olmadığını görünce, geri dönmek istedi, o an gençken bardağı attıktan sonra yerini değiştirdiğine pişman oldu birden '' KORKAK'' dedi kendine. Arkasını dönen satıcıya seslendi ve bardağı denize düşürürdüğünü söyledi, bardağın parasıyla beraber borcunu ödedi satıcıya. İskeleye yanaşan vapurdan tekrar büyük bir kalabalıkla beraber kıyıya doğru kaydı. Vapurdan indikten sonra ne yapacagını bilmeden sağa sola baktı. Aklına sol tarafa doğru yürürse, gençken oturmayı en çok sevdiği yere gidebileceği geldi. Sola doru yürüdü deniz kenarından, yürürken ne çok anısı olduğunu düşündü, her adımda bir anı canlanıyor. Zihninde hızla haraket eden anıları sıraya koyması gerektiğini düşündü, çünkü anılar bu şekilde dağınık saldırırsa buraya gelme amacından sapacağını biliyordu. Bunları düşünürken kendini birden gelmek istediği yerde buldu. İzmirliler buraya balkon der, burasıda sokaga doğru uzanan balkonlar gibi denizin üzerine uzanır. Gençken arkadaşlarıyla burada çay içerlerdi, ve bazen görevlilerden gizlice şarap. Çok mutlu bir gençliği olduğunu düşündü, görevliye çay siparişi verirken. Buraya gençliğindeki mutluluğu tekrar bulmaya gelmişti. Yola çıkarken mutluluğunu burda unuttuğunu düşünüyordu. Anılarını sıraya koydu, görevlinin getirdiği çayı yudumlarken. Uzun uzun, saatlerce tebessüm ederek izledi bütün anıları, kaçıncı çayını ve siğarasını içtigini oda bilmiyordu. Fakat yinede hayatını kabusa çeviren, mutsuzluğun sebebini bulamamıştı anılarının arasında. Yorulduğunu hissetti birden. Acemi bir yazarken buraya geliş sebeini düşündü, başarmış, küstah bir gülümsemeyle. Buraya, yazdığı veya yazmayı istediği hikayeleri düşünmek için gelirdi çoğu zaman. Heyecanla Arkadaşlarına anlatırdı hikayeleri birtek birine anlatmakta geç kalmıştı, sebebini kendiside bilmiyordu. Ne yapıyor acaba ''o' şimdi diye düşündü, halen izmirdemi? Sanmam dedi sonra gülerek, çünkü o bir deli, asla 20 yıl bir limana demirlemez. Birden neden sadece o aklına geldi diye düşündü. Bir sürü kalablık anı içinde zaten vardı. Neden ayrıca onu düşündü? Bunu uzun uzun düşünmesine gerek yoktu, çünkü bal gibide biliyordu sebebini. Hep sebebini inkar etmişti, ve bu mutsuzluğa sebep olacak tehlikeyi, ''o'' söylemişti uzun yıllar önce. '' KORKU BİR KUYUDUR, HER DÜŞÜŞTE KANATIR YARANI'' demişti. Korkak olduğunu ilk ''o'' farkettirmişti ona. Korkak olduğunu biliyordu aslında, evet bazen çok kokrak davranmıştı hayatta, ve yanlızlığa sürüklemişti bu korkaklık onu. Bunu biliyordu fakat yüzleşmektende korkuyordu hep. Bahaneler üretmişti kendine yıllarca, ''Bu kadar para kazanan bir insan nasıl olurda korkak olabilirdi ki, veya bu denli herkezce tanınan bir yazar, korkak olsa kim çekerdi hikayelerini filime'' bahanelerine hak vermek istedi yine, fakat biliyordu ki bunlar iyi kurgulanmış birer bahane sadece. Korkak olduğunu kabullenesi gerekiyordu artık, tam 45 yaşına gelmişti. Para kazanmıştı, hemde bir korkağın yapamıyacagı girişimler sayesinde, ama zaten para kaybetmekten hiç korkmamıştı, bu bahaneyi hemen saf dışı bıraktı zihninde. Peki yazar olamak, korkak bir insan nasıl olurda hikayelerini vitrine çıkarabilir, hemen aklına, gençken hikayelerini çaldırmaktan nekadar çok korktuğunu söylediği sohpetler geldi. Evet çok defa hikayeleri çalınmıştı ve her defasında yenisini yazabildiği için, onları çaldırmaktan korkmuyordu. Yani bu bahaneninde canına okumuş oldu o an. Aşktan kortuğu aklına geldi hemen, evet aşkı zaten unuttuğu için, bu korkusuna bahane gerekmemişti. Uzun yıllar önce çok sevdiği kadınları incitmemek için onların yanına, nötür oluveriyordu birden. O yüzden hep, seviştikten sonra sarılmak istemediği kadınları sokuyordu hayatına, çünkü onları incittiği zaman üzülmüyordu. O haklıydı diye düşündü. Zamanı geri çevirmek istedi. Şimdi zamanı bile geri çevire bilecek bir güce sahipti, çünkü çok büyük bir yükten kurtulmuştu. ''O'' nu bulmaya karar verdi, onu bulana kadar burda kalacaktı. Hemen ayağa kalktı ve borcunu ödemek için gözleriyle görevliyi aradı. Geldiği yoldan, iskeleye doğru yürüdü tekrar, ve yüzüne çarpan akşam serinliğinde, zihnideki tüm anıları serbest bıraktı, nekadar dagınık saldırırlarsa saldırsınlar, artık korkmuyordu. Sahildeki bir otele yerleşmeye karar verdi hemen, iskelenin önünden geçerken, bir kaç saat öncesini düşündü, iskeleye yanaşan bir vapuru izlerken. Vapurun ismi 9 eylül vapuruydu, gençken özellikle o vapura binmek isterdi hep, tekrar bardakları denize atışı canlandı gözlerinde. Buraya gelirken gençliğindeki gibi yine bardagı denize atmıştı, ve bunu nekadar yaptığını hesaplamıştı, 50 defa. Fakat görevliye, bardağı denize kendi isteğimle attım, diyememişti. Birden irkildi tekrar, korkaklık yakasını bırakmıyordu anlaşılan. Fakat bu defa adam korkaklığın yakasına yapıştı, ve kalkamak üzere olan vapura doğru koşmaya başladı, en son binen o idi. Herzaman ki yerini aldı, vapurun arka alt kısmında, görevli göründüğünde elini kaldırmadı bu sefer, çünkü korkmasına gerek yoktu artık, tepsideki çaylar herkeze yeterdi. Görevli yanına geldiğinde, istedi çayını ve tabii hemen yaktı siğarasını. Vapurun nereye gittiğini bile bilmiyordu bakamamıştı tabelaya koşarken, ama umrunda deildi nereye gittiği. Çayını bitiridi ve yine elindeki bardağı denize bıraktı. Görevli boş bardakları toplamaya geldiğinde onu yanına çağırdı, anlatmaya başladı, gençken ve birkaç saat önceki seferde bardakları denize atışını, hepsini özetle anlattı ve şimdi hesap 52 olmuştu, hepsinin parasını topluca ödedi ve tarif edilemez bir mutlulukla indi vapurdan. Artık iktirseler bile düşmezdi korku kuyusuna birdaha........................
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ozan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |