Bulanmadan ve donmadan akmak ne hoştur. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Cundanın dar sokları ve güler yüzlü insanları arasında dolaşarak, ilerledi, balığa gitmek için akşam serinliğini bekleyecekti. Eski bir taş evden bozma, tarihi saygınlığına hiç el vurulmadan yapılmış, bir kahvehaneye oturdu. Hayatında ilkkez cumbalı bir kahvehane görmüştü, kendi evininde gibi hissetti. Buradaki insanlar hariç kaç kişi bir kahvehanede, kendini evinde gibi hissederki diye düşündü. Az önce kahve içtiği için çay sipariş etti bu sefer. Çayı geldiğinde yüzünden hiç eksik olmayan gülümsemesi iki kat daha arttı. Çünkü uzun zamandır görmediği adına '' öksüz doyuran '' dedikleri bardakta gelmişti çayı. Gülümseyerek sordu görevliye: -bardaklarınızda epey büyükmüş -öyledir ağabey bu topraklar cimrilik nedir bilmez. -ne denir bu bardaklara bilirmisin -bilmez olurmuyum ağabey '' öksüz doyuran '' -yaşa Giden görevlinin ardından bakarak, keyifle içti çayını. Akşam serinliğinde balığa gidecekti ve balık tutmak için gereken hiç birşey yoktu evinde. Hemen gitti bir misina çokça farklı numaralarda balık iğnesi ve kurşun aldı. Evinin cumbasında aldığı gereçleri itinayla balığa hazırlamaya başladı...... ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Yürüyüşe çıkmıştı kadın. Bu gün biraz geç kaldığı için hayıflandı. Dün gece içkiyi fazla kaçırmıştı ve midesi isyan bayragını çekmişti bu sabah. Midesini ovuşturarak bu günkü yürüyüşünü yarıda kesti. Kordonda bir yere oturup kahvaltı etti. Bir sade kahve söyledi kendine, kahvaltının ardından. Tam o sırada telefonu çalmaya başladı, arayan kuzeni Hasandı. Dün geceden çok sinirliydi ona ve telefonu açmadı. Dün gece kuzenini asansöre davet etmişti rakı ve balık ziyfetine ortak olması için, geleceğim deyip gelmemişti. O yüzden bu sabah hem yürüyüşe geç kalmış hemde mide ağrısı çekmekteydi. Hasana kızdığı için kendisi içmişti bir 35'lik rakıyı. Oysa haberleşmedikleri zaman daha çok karşılaşıyorlardı orda. Tabii dedi kadın, aylardır ricamı yerine getiremedi ve karşıma çıkacak yüz bulamıyor. Sinirleri zıplamıştı adam akıllı. Hesabı ödedi ve tekrar yürümeye başladı evine doğru. Yürüdükçe sinirleri yatışıyordu. O sırada aklına bir fikir geldi, yaktım seni oğlum dedi gülümseyerek. Bugün haber vermeden tekrar asansöre gidecekti ve hasanı orada enseleyecekti. Emindi orada olacağından. Neşelendi, yürürken hep yaptığı birşeyi tekrar yaptı, yanından geçen insanların konuştuklarını dinlemeye çalıştı. Bunu kitap okumaya benzetiyordu. kalabalık sahilde insanlar hiçbişeyden habersiz yanından geçiyordu. oraya gitmeyelim be.... dur saçında birşey var.... aloo.... ğın yanından.... dün gecemi?.... ayy gördümm.... Kendini kitap okur gibi hissederdi hep bunu yaparken. Evine geldi ve yorğun olduğunu hisetti, hemen soğuk bir duşa girdi ve kitap okumak birazda dinlenmek için uzandı. Hasanı enseleyeceği saati beklemeye koyuldu..... ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Saat 16:30 idi adam hazırladığı gereçleri son kez kontrol etti. Herşey hazırdı, cumbadan başını yukarı kaldırdı ve güneşte etkisini yavaş yavaş kaybetmeye başlamıştı. Artık herşey hazırdı. Çocukluk tüm bedenini sardı tekrar, acelesiz bir hızla, önce dolaptan balık yemlerini aldı, sonra hazırladı çantasını, çantanın içi yedek iğne, misina, kurşun, kasnakla doluydu, ve en son çıkarken katlanabilir taburesini aldı. Tam terliklerini giydiğinde, demleyip termosa koyduğu çayı ve çekirdeği unuttuğunu hatırladı, onlarıda yanına alarak, sahile dogru yürümeye başladı. Kendisine uygun bir yer aramaya başladı beton sahilin üzerinde, yer ararken balık tutanlar arasında en sevdiği adet olan ''rast gelsin'' demeyide eksik etmedi ,öyleki insanlara bunu diyebilmek için, uygun bir yer aradığını unuttu, sahilin sonuna gelmişti rast gelsin diyecek bir adam olmadığını görünce, farketti hemen kendisininde yer aradığını. İçindeki çocukluk esir almıştı onu. Sonunda kendine göre bir yer buldu. İtinayla yemleri, kasnagı, yem kesme tahtasını ve bıçağını çıkardı. Yemleri küçük küçük parçalara ayırdı ve birtanesini iğnenin ucuna taktı, bu sefer kendisine rast gelsin diyerek fırlattı misinayı. Misinanın dibe batmasını beklerken bir bardak çay doldurdu kendine ve hem oltasına takılacak balıkları hemde artık ona rast gelsin diyecek insanları beklemeye başladı. Tırrrrt diye titredi aniden misina, bu neydi böyle dedi kendi kendine, pirina mubarek. Balık yemi alıp kaçmıştı. Tekrar küçük bir yem daha taktı ve fırlattı oltayı. Aynı şekilde tekrar tırrrrrrt gitti yem. Vay namusuz dedi adam. Ben seni bir yakalıyımda gece rakının yanındada böyle tırrt yapabilecekmisin bakalım. Bir yem daha takıp fırlattı misinayı, bu sefer acele edip hemen çekmeyecekti oltayı, balık usul usul vurmaya başladı iğneye ve güçlü bir titreşimden sonra gerdirmeye başladı misinayı, adam heyecanla, yakaladım işte seni dedi ve çekmeye başladı misinayı, gerçekten yakalamıştı kocaman bir isparoz, eşek isparozu. Ulan dedi, bende seni adam sanmıştım, her yerden sen çıkıyosun, hiç tükenmeyecek bu yem avcısı balıkçı düşmanı, dedi gülerek. Ama şart olsun, ilk seninle bakacagım rakının tadına, gör sen. İğneden çıkardığı balığı su dolu kovaya attı. Anladı ki isparozlar rahat vermeyecek, hemen 2. seçenek olan şamandıralı kasnagı aldı çantasından. Yanında getirdiği ekmek içini iyice ıslattı, kefalleri çağırmak için ekmeği ufalayarak serpmeye başladı önüne. Yer ararken görmüştü kefalleri. Şamandıralı oltasına yemini taktı ve fırlattı. Şamandıra suyun üzerinde durduğu için gözüküyordu balığın gelip gelmediği, çok geçmeden bir kefal yaklaştı yeme oldukça büyük bir balıktı, ani bir hamleyle yeme saldırdı ve iğneye takıldı, heyecenla kendine doğru çekmeye başladı adam derya kuzusunu. Karaya çıkardığında gözlerine inanamadı, yaklaşık 1 kiloya yakın bir kefaldi bu. Bu günlük bu bana yeter dedi ve toplanmaya başladı, üçüncü bardağı içtiği sogumuş çayını bir dikişte bitirdi, Çekirdeğini hiç yiyememişti, herşeyi topladı ve geldiği yoldan tekrar geri döndü. Eve gelip hemen balıkları temizlemeye başladı, isparoza söylediği gibi önce onu yiyecekti ve önce onu temizledi. sofrasını hazırladı ve en son mangalı yakmaya koyuldu. Yarım saat sonra kendi tuttuğu balıklarla rakı içecekti........ ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Hasan tek başına rakı içiyordu asansörde, mehtaba karşı. Bütün gün Nermine ulaşmaya çalışmıştı fakat nafile. Oysa ona hayatının süprizini hazırlamıştı, hem istediği cumbalı evi bulmuştu hemde Kenanı. Sözleştikleri gün Hasan ayvalığa gitmişti, akşama kadar dönmeyi planlıyordu ve böylece kuzeninin davetinede yetişecekti. Sabah çok erken saatten varmışlardı Ayvalığa Arkadaşlarıyla. Ayvalıkta kahvaltı ettikten sonra cundaya geçmişlerdi. Sahilde biraz yürüyüş yapıtılar hem çevreyi gezmek hemde denize girilebilecek uygun bir yer bulmak için. Yürürken aynı zamanda taş evlere bakıyorlardı. Birden gözü bir taş evin cumbasına takıldı. Taş evin cumbasında bir adam ayakta sahili seyrediyordu, Hasan dikatle bakınca onu hemen tanıdı, fakat inanılır gibi deildi, bu Kenandı. Yakından bakmak için hemen eve biraz daha yaklaştı, evet gördüğü doğruydu. Kenan onu farketmemişti, hemen Nermini aramak için telefonuna davrandı. Telefonu kulağına götürmek üzereyken, bir satılık ilanını gördü, hemde Kenanın yanındaki evdi bu, aynı zamanda cumbalıydı, harika dedi. Tatilini unutmuştu. Arkadaşları sahilde eğlenirken, o biraz önce kulağına götürmek için elinde tuttuğu telefonu ilnadaki numarayı aramak için kullandı. Karşısına çıkan ev sahibiyle eve bakmak için sözleştiler. Yarım saat sonra, iyi giyimli çok beyefendi bir adam onu karşıladı. Ersin bey emekli bir hekimdi, ihtiyacı olduğu için satıyordu baba yadiğarını. Eve vardıklarında Hasanın gördüğü manzara muhteşemdi, evin hiçbir tadilada ihtiyacı yoktu, o an kapıya kamyonla gelinse taşınılabilecek bir vaziyetteydi. Bu harika diye bağırdı Hasan. Sıkı bir pazarlığın ardında anlaşma sağlandı. Harika bir süpriz hazırlıyordu Hasan. Ev sahibi ve Hasan bankaya gidip gerekli işlemleri yaptılar. Daha öğlen bile olmamıştı. Ev sahibi: -ruhsat işlemleri iki günde halledilir -ben bu gün taşınmak istiyorum -nasıl olur -siz olur derseniz hemen olur -bu aceleniz ne? -hiç başlayamamış bir sevdaya hizmet Hasan ev sahibinden oluru alınca, doğruca Nerminin bostanlıdaki eşyaları toplanmış evine gitti. Nermin her an taşınabilmek için evi toplu tutuyordu, kendiside Konaktaki evinde kalıyordu. Saat 16:00 ev tamamen kamyona yüklenmiş yola çıkmak için hazırdı. Hasan şoföre adresi verdi ve orda buluşmak için sözleşti. Saat 19:30 kamyon gelebilmişti. Sokaklar dar olduğu için eve biraz uzak mesafedeydi, ve ancak iki buçuk saatte taşınabildi. Saat 22:00 ev sahibinin yardımıyla bulduğu hanımlar evi düzenlemeye yardım ettiler. Saat gece yarısı olduğunda ev artık oturulabilecek bir haldeydi. Hasan randevusuna geçkaldığını biliyordu, fakat kendini affetirecek çok iyi bir sebebi vardı artık. Evde ilk o kaldı. Sabah erkenden yola çıktı, bir yere kaybolmaması için ve gönlünü almak için Nermini arıyordu fakat telefon açılmıyordu. Demekki adam akıllı sinirlenmiş dedi kendi kendine, sonra arıyacaktı. Sonra aradı, ve daha sonra, bütün gün ama nafile. Hasanda ozaman bende asansörde pusu kurarım dedi. Her zaman orada karşılaştıklarını oda biliyordu. Nermin Restoranta girer girmez gördü onu. Hızla gidip karşısına oturdu. Vay hasan paşa nerelersin bakalım. Hasan kuzeninin kızgın olduğunu fark edince, nasıl bildim ama buraya geleceğini diyerek takıldı. Esas ben nasıl tahmin ettim seni burda enseleyeceğimi diyerek karşılık verdi kuzenine Nermin. Hasan: - ama geç kaldın saat 19:00 tam iki saattir bekliyorum -söyle bakalım beni ekmene sebep olan neymiş -süpriz -vakit kazanmaya çalışıyorsun değilmi -ne için -hatırlarsan aylaar aylar önce cumbalı bir ev bulmak için senden yardım istemiştim Evet haklısın dedi Hasan ve herşeyi anlattı, evi aldığını, parayı havale ettiğini, nekadar kısa bir sürede evi taşıdığını, ve o yüzden gelemediğini, yani Kenan hariç herşeyi anlattı. Nermin duydukları karşısında şaşkındı Hasan: -bana borcunu nezaman ödeyeceksin -hiç bir zaman adi -bu gece oraya gideceğiz -nasıl -ben götüreceğim -acelen ne -kendimi affettirecegim -eve gidip eşyalarımı toplamalıyım -hadi ozaman gidelim............ ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Kenan hazırladığı sofraya oturmuş, mangaldan yeni aldığı isparozu yemek üzereydi. İsparozun tadını iyi bilirdi ve çok lezzetli bir balık olduğunu düşünürdü, fakat çok kılçıklıydı bu balık. Kefal mangalda pişerken, isparozu bitirmişti yanında da iki duble rakıyı. Mangaldan getirdiği derya kuzusunu yatırdı tabagın üzerine, gerçekten çok güzel gözüküyordu. Yavaş yavaş demlendi, demlendikçe dinleniyordu, ve gecesi daha bir güzel adayı seyrediyordu cumbasından. Uykusunun geldiğini hissetti, saate baktı 00:00 dı, epey olmuş dedi. Sofrayı kaldırdıve yatmak için yatağına doğru yürüdü. O sırada yanında ki boş olan evin ışığının yandığını gördü, komşuları gelmişti. İlk geldiği gün taşındıklarını görmüştü, gece yarısına kadar sürmüştü taşınmaları. Gelinmi gelecek acaba dedi kendi kendine. Yarın sabah, komşularıyla tanışmak için, cumbalarının karşılıklı olduğu tarafta, kahvaltı etmeye karar verdi yatmadan. Cumba sohpetleri harika olmalı diye düşündü ve çok sevindi. Bu sevinç içersinde uyuya kalmış yatağında. Burnuna nefis bir kahve kokusu geldi, birden uyandı ve onu uyandıran bu nefis kokuydu. Yatağından kalktı ve elini yüzünü yıkadıktan sonra, kahve yapmaya koyuldu, çünkü gerçekten canı istemişti. Kahvesini yaptı ve komşularıyla tanışacağı cumbasına yöneldi. Cumbaya çıkar çıkmaz gözlerine inanamadı, neredeyse fincanı elinden düşürecekti. Kadın onu görmedi, adam öylece dondu ve gözünün önünde, iki cumba arsında bir sürü anı oynamaya başladı. İzmirde bir kafenin cumbasında otururken birbirlerine yaptıkları şaka geldi aklına, karşılıklı cumbaları olan evlerde oturup kahve keyfi yapacaklardı her sabah. Bu anıları izlerken adam, bir şangırtı koptu ve bir fincan kırıldı. Nermin karşı cumbada Kenanı görünce elindeki fincanı düşürmüştü. İkiside öylece birbirlerine baktı. Kenan galiba hiç bir zaman konuşamayacağım diye düşünürken, Nermin yine cesaretini önce toplamış ve daha önce konuşmuştu Nermin: -nerdeydin -yurt dışında. sen -yurt içinde -hiç değişmemişsin be -sende -yakışıklıyım yani halen -hayır patlak gözlüsün O an anladılar, nekadar uzağa giderlerse gitsinler, nerde olurlarsa olsunlar, birbirlerinden kurtulamazlardı. Ömürlerinin en mutlu anı ve devamı olan günlerde yaşlandılar. Birbirlerinden habersiz, birbirlerine olan aşklarını yaşadılar yine, tarihle harmanlanmış bu topraklarda. Ölene kadar gençken yaptıkları şakayı yaşadılar.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ozan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |