Umutlarım her zaman gerçekleşmiyor, ama yine de her zaman umuyorum. -Ovid |
|
||||||||||
|
Ölüm her duygunun kısılması,sönmesiyse,deliksiz ve düşsüz bir uykuya benzer bir uyku ise ne eşsiz bir kazançtır ölmek!.....Ayrılmak zamanı geldi artık, yolumuza gidelim:Ben ölmeye, sizler de yaşamaya. Hangisi daha iyi? Tanrı'dan başka hiç kimse bilemez bunu. Sokrates'in ''Savunma''sından Ölümle yaşam arasında ne tür ilişki var?Ölüm, yaşamın anlamsızlığının güçlü bir sağlaması mıdır? Karşısında her şeyin ''hiç''leştiği tek gerçeklik midir?Yoksa kocaman bir ''hiç''in en geniş açılımı ya da ''hiç'' olanın ''var olana'' dönüşmesi midir? Bu soruları yanıtlama çabası, tıbbın ölüme yaklaştığı ''organizmanın işlevlerini ve hücrelerin canlılığını yitirmesi'' gibi teknik bir bakışın ötesine geçmeyi zorunlu kılmıştır,insanlığı. Ölüm ve yaşam mutlu bir birliktelik sunar; ölümü onaylamak yaşamın olanaklarının farkına varmaktır. Yaşama canlılık katan oksijen gibi her ana sinen ölümü fark etmek, şu açıdan önemlidir: Geçen her an ölümdür;başlangıçlar sondur. Ölüm ise belki bir başlangıç, belki bir hiç oluş, belki sonsuz bir dinginliktir.Ancak hangi açıdan yaklaşılırsa yaklaşılsın onun yaşamla iç içeliğidir onu her daim düşündüren, sorgulatan.Yaşama ilişkin ne varsa;her türden ihtiras, başarı, tutku,mutluluk ya da güç tüm ihtişamıyla kendini göklere çıkarırken, ölüm tüm bunları alçakgönüllükle, tebessümle karşılar ve sahteliği aydınlatırken, yok oluşun asliliğini ve asilliğini gösterir. Bu nedenle başı kuma gömmeden, yeryüzüne anlam veren bu dünyevi gözle hesapsız-kaçamaksız bakışmak, onu ''tanımak'' gerekir. Ölüme ters yönde koşan maratoncu insanoğlu arada bir duraksayıp, soluklanıp şunu sormalıdır: ''Nereye?,Neden?'' Ölüm yaşarken kendisini hatırlamayanlara, ''hayır'' diyenlere şöyle seslenir: ''Beni reddettiğin için kör kalacak, yaşadığını fark etmeyeceksin. Seni zerrecik hazlara mahkum kılıyorum;yaşamın tam da içindeyken ona yabancı kalacaksın sonsuza dek!Görmek istemediğin, görmekten kaçındığın pek çok şey, ölüme yaklaştıkça bir kıymık gibi gözbebeklerine batacak hem de tüm keskinliğiyle...'' Ölümü ağırbaşlılıkla ''tanıyanlar'' kendilerini ölümsüz kılmışlardır çoğu kez. Yaşama sıkı sıkı sarılanlar zaten ölmüş olanlardır. İnsan, yaşama tapmakla ağır ruhsal bedeller ödemek zorundadır.Köşe bucak yaşamsal tat alma arayışı peydahlandıkça insanın payına yoksunluk ve ufalanma düştü. İnsan, yaşarken derin bir ölüm uykusuna yatmadıkça bu yoksunluk ve ufalanmanın gaflet uykusundan uyanabilecek mi? S.Deniz HAMUTCUOĞLU
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © S.Deniz hamutcuoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |