..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Gençliğinde müzik öğrenen, felsefeyi daha iyi anlar. -Platon
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Fantastik > Can




29 Ocak 2011
Vabahat Tüneli  
Can
Dans bitmiş, ateş sönmüş.


:AIGF:
Ve gençler ellerinde mızraklarla,
koştular yaşlı adamı öldürmek için!...
Hepsi geri çekildi ateşin etrafında,
ateşin etrafında dans ettiler,
ateş ile dans ettiler,
ve yaşlı adam,
şapkasını çıkardı.
Bu dans ölüm dansıydı,
onun için.

Vabahat tüneli, kral Vordak milattan önce 400 küsürlü zamanlarda, Koyu Ateş kabilesinin, düşmanları olan Kızgın Kurtları ortadan kaldırmak için, emir eri, veziri ve aynı zamanda piri olan Süleyman'ı çağırır çadırına. Süleyman! O Süleymandır ki dağları delmiş, vücudunun her yerine bağlı zincirleri kesmiş, atlı sürahilere baş kaldırmış, kızgın kurtlara diş göstermiş, yiğit Süleyman'mış, büyük Süleyman'mış. Gönlünün kaydığı kral Vordak'ın kızı Valan'a aşık olmuş ya Süleyman, işte bir kahramanı ne mızraklar, ne oklar öldürebilir, ama onu aşkından ayırırsanız hangi cesur at onu sırtında taşıyabilir? Kral Vordak'ın yanına çıkmış Süleyman, “ne arzulardınız kralım” demiş boynunu büküp, Kral Vordak “Vabahat tüneli”...

**

-”Vurun taşları! Vurun onlara! Öyle ses çıksın ki, Tanrılar rahatsız olsun, rahatsız olsun ki, gelip bize yardım lütuflunda bulunsun, bulunsa ya hemen yenelim kanları zehirli kurtları.”

Taşlar bir yerden, diğer yere, balyoz sesleri göğe yükseliyor adeta gökler gürülder gibi, bin işçi vuruyordu taşa, vuruyordu kayaya büyük ulu Vabahat tüneli için. Süleyman elinde ceylan derisine ucu yanık murçla kazınmış kabartmalarıyla geldi, Gotan'ın yanına, Gotan öyle kaptırmış ki kendini bu heyecana görmedi Süleyman'ın kapıdan içeri girişini. Süleyman, büyük komutan! Saygıya önem verir, saygı gösterdiği kadar, saygı görmekte ister. Gotan'da kimmiş, işçilerin başında, elinde kırbaç vuruyor çalışmayana! Koskoca Süleyman, kral Vordak'ın mührü ile girmiş içeri, bu densizin yaptığına da bak! Ayağa bile kalkmamış. Başı vuruluca, gözü oyuluca densiz! Süleyman'ın girişini gören çadır bekçileri ayaklarını bir sertlikle vurmuştur ki, sanki içlerine yılan girmişte can havliyle sıçrıyorlarmış yerlerinden... Bu ses bile fayda etmemiş ya bu densiz, aptal Gotan'a, Süleyman bu durur mu cezasız? Kılıcını çekmiş, askerler iç çekmiş adeta, demişler içlerinden Gotan şimdi ölecek, öldürmemiş Süleyman, bu densiz, bu aptal, bu işe yaramaz pislik torbası Gotan'a ihtiyacı varmış Süleyman'ın! Nasıl olur?! Bu saçmalık nasıl olabilirmiş, mümkün değilmiş bu ama olmuş, ihtiyacı olmuş bu sefil Gotan'a, işçilerin başına gaddar mı gaddar, leş kokulu, iğrenç bir canavar gerekmiş o da Gotan'dan iyisi olamazmış!. Kılıcını çekip, Gotan'ın diz kapağının arkasına sürmüş kılıcını, deride kimmiş koca kılıca karşı koyacak? Hayır efendim ben yırtılmam diyecek? Yırtılmış, hemde öyle yırtılmış ki, Gotan bağırmış avazı çıktığı kadarıyla.
“Bu ne densizlik!?” diye kükremiş Süleyman, Gotan dizinde ki acı bile, Süleyman'a olan korkusunu bastıramamış, çökmüş, bükmüş ya boynunu, demiş affedin büyük Süleyman ya da şuracıkta vurun kellemi. Süleyman itmiş Gotan'ı yere demiş ki görkemli bir ses ile “Bugün kılıcım, yeterince soysuz kanına deydi, bir kılıç için fazla, hele senin gibi birinin kanı.”

Gotan'ı bağışlamış orada, sebebi basit, soysuz Gotan düşer düşmez açmış konuyu ulu Vabahat tünelinden, hani ulu kral Vordak'ın istediğinden. Süleyman kılıcını sapına koymuş, sormuş soysuza, “Son haberler nedir” soysuz kalkmış cevap vermiş Süleyman'a, o pis ağzıyla, “işçiler tembel, böyle giderse Dük yıldızı Batumu geçmeden bitiremeyiz.” Süleyman bir sinirlenmiş ki, avını sırtlanlara kaptıran aç aslandan beter! Siniri yetmemiş çıkarmış kılıcını, kılıç çıktı mı illede kan dökülecek! Gitmiş çadır bekçilerinden birine saplamış kılıcı, ölmüş zavallı bekçi hemen oracıkta. Süleyman üzülmüş kılıç çadıra saplanınca, ama elden ne gelir, çadır bekçisi vermiş son nefesini dünyaya. Diğer bekçi korkmuş, su gibi ter akmış yüzünden adeta, Süleyman dönmüş tekrar soysuz Gotan'a demiş o haşmetli sesiyle “Bu gece bitecek bu tünel!” soysuzun sesi yükselmiş çadırda, yankılanmış cihanda, “Nasıl? Bizden imkansızı istiyorsunuz haşmetli Süleyman, bu dediğinizi Tanrılar yapabilir ancak.” Süleyman'a yanlış cevabı vermiş, bilet diğer çadır görevlisine kesilmiş, boşa ter akıtmamış çadır bekçisi, onunda sonu gelmiş. Çekmesiyle kafasını vurması bir olmuş çadır bekçisinin. Dönmüş haşmetli Süleyman soysuz Gotan'a o haşmetli sesi tekrar yükselmiş çadırda, “Bu gece biterse, söyle tüm işçilere şenlik var, kadınlar, şaraplar, dönen kuzular... bu gece bitmezse, onlardan akacak kan var, kılıçlar, oklar, mızraklar! Eğer bu gece bitirmezseniz bu tüneli, sen dahil hepinizi bir dağa kapatır o dağı ateşe veririm. Ancak sesinizi Tanrılar duyar ve kurtarmazlar sizin gibi soysuzları!” Evet kurtarmaz Tanrılar soysuzları, soysuzlar Tanrıların gözünde bir hiçtir, soylulara köle olmak için doğmuşlardır, töre vardır bunu koruyan, kanun vardır bunu yazan, çalışırlar doğar doğmaz, haklarını isterlerse vurulur kafalarını tez. Haşmetli Süleyman, çıkmıştır soysuzun çadırından, kendi ulu çadırına doğru giderken, çadıra birini girdiğini görmüş ve zehirleyeceklerini düşünmüş, usulca yaklaşmış çadıra, on altı yaşlarında kıvırcık saçlı bir oğlan, elinde bir torba, o pis elleriyle haşmetli Süleyman'ın yemeklerine dokunmaya nasıl cüret edebilir? Çekmiş kılıcını Süleyman, soysuz görmüş duymuş bunu, kalkmış ayağa yutkunmuş iki defa, içeriye aniden melekler kadar güzel bir kadın girmiş, kokusu çiçekleri, saçı ilk baharı, gözleri yazın yıldızlarını andırıyormuş adeta, bu güzel kadın destursuz ne diye girmiş haşmetli Süleyman'ın çadırına? Bir anda kapanmış ayaklarına Süleyman'ın, “ey haşmetlim affedin onu, bir cahillik etmiş, bağışlayın onu, ne olursunuz onun kirli kanını akıtmayın çadırınıza, vurmayın başını kardeşimin, canımın, o yadigarıdır ailemin, kimseye zararı olmaz, dokunmayın ona” Süleyman aşık olmamış ama bu sefil kadın hoşuna gitmiş. Kılıcını koymuş kılıfına, çok sert bir tokat atmış çocuğa, ağzı kanamış çocuğun ağlamış, Süleyman'ın çadırında. Süleyman çocuğa “çık dışarı” demiş. Çocuk beklemiş ablasını, ablası farkında olacakların, Süleyman tutmuş kolundan çıkmayan bu cahil gencin, atmış dışarı çadırdan, demiş muhafızlara “götürün bunu buradan!” çocuk bağırırken “abla” diye kolundan tutup sürüklüyormuş diğer soysuzlar. Süleyman dönmüş çadıra, ablasının gözünden bir damla yaş gelmiş, Süleyman'ın bakmış yüzüne, canını bağışlamış kardeşinin, şimdi zaman ödeşmedir diye, soyunmaya başlamış kız Süleyman örtmüş perdeyi...

Akşam olmuş işçiler yorgun, meşaleler yanıyor, işçiler almış haberi, verememişler kararını haberin, bu haber şimdi kötü mü yoksa iyi mi? Vurmuşlarda vurmuşlar, kelle korkusu, haşmetli Süleyman durur lafının arkasında, ziyafette var ölümde ona göre çalışmalı soysuz işçiler. Kazmışlarda kazmışlar. O sırada arıyormuş genç adam ablasını, Süleyman'a kaptırdığı. Bakmış her çadıra, her araya bulamamış onu. En sonunda toplamış cesaretini çıkmış Gotan'ın karşısına, sormuş “ablam nerede?”, demiş Gotan “ne oldu ablana?” Süleyman'a meze oldu benim yüzümden, kan sıçramış Gotan'ın yüzüne öyle vurmuş ki gencin yüzüne, demiş sen nasıl haşmetli Süleyman'a, ismiyle hitap edersin? Çökmüş genç yalvarmış demiş “affedersin!”, “yalvarırım deyin nerededir ablam?” demiş Gotan unut ablanı sefil hayvan! “Nasıl olur o benim ablam?” haşmetli Süleyman geride kadın bırakmaz, aşkı haşmetli Valan'ın kulağına kuş uçamaz, vurmuştur başını işini gördükten sonra orospunun. Genç bir hışımla sıçramış üstüne Gotan'ın vurmuş da vurmuş Gotan'a, gürültüyü duyan Süleyman girmiş odaya, kaldırmış sefil genci tek koluyla, atmış köşeye demiş “sefil çocuk, senin derdin ne? Sabah ablan kurtardı seni ama artık o da yok kim kurtaracak seni?” gözlerinden yaş gelmiş gencin, ablası ölmüş, sormuş Süleyman'a, “ölüsü nerede?” demiş Süleyman, “solduğun havada, çoktan götürdüler yakmaya, kül olup karıştı rüzgara”, genç dayanamamış bunlara, soysuzun yüreği parlamış saldırmış koca Süleyman'a, Süleyman kılıcını çekmiş tek hamlede indirmiş soysuzu. Soysuz bu soysuz! Haşmetli Süleyman'ı, devletini, memleketini satmış düşmana, hain soysuz! Kızgın Kurtlar pusu kurmuş her bir yana, birbir indirmiş işçileri, geriye kalan bir kaç süvari.. Gotan teslim olmuş, demiş “yapabilirim iş birliği” vurmuşlar hainin kafasını, demiş celladı ihtiyacımız yok kanı bozuklara. Süleyman'ın etrafını sarmışlar, Süleyman'ı yakalamışlar, bağlayıp esir altına almışlar. Kralın piridir bu, veziridir bu, evladından önemlidir Süleyman. Demişler krala, kızın Valan çok güzel, oğlumuz Karta ister. Başına vurmuş kral, ne yapacağını bilmiyor, kabul etmiş teklifi çünkü halk isyan ediyor. İsyan bastırıp karanlık günlerden kurtaracak bir kişi var o da Süleyman. Takas etmişler Valan'ı, Süleyman karşılığında, takas aynı zamanda olmuş, görmüş Valan'ı, Süleyman. Görmüş gözlerinde ki yaşı, kollarında ki bağı, belinde ki kırmızı şalı. Anlamış o anda, ağlamış Süleyman, melekler ağlamış onunla, yiğit Süleyman, geçmiş ülkenin başına, tüneli başka yerden yaptırmış, asker toplayıp, orduyu kalkındırmış, en sonunda sefere çıkmaya hazırmış. Valan'ı kurtaracakmış, gitmiş soysuzların inine, sarmış etrafı, cenk etmiş cengaverler at üstünde. Yenmiş Süleyman soysuzları, girmiş çadıra kurtaracakmış aşkı Valan'ı. Girmiş ölüsünü görmüş Valan'ın, soysuzlar biliyormuş bu destansı aşkı, öldürmüşler Valan'ı. Süleyman ant içmiş intikam alacağına, öpmüş dudaklarından Valan'ı o sırada hain bir hançer saplanmış sırtına, Süleyman yığılmış yere, öldürmüş askerler haini, kurtaramamışlar yiğit Süleyman'ı. Süleyman ölmüş, Vabahat tüneli olmamış, Kızgın Kurtların başı olan yaşlı adam ölmüş, ateş etrafında dansı yapılmış. Valan ölmüş, devlet yıkılmış. Dans bitmiş, ateş sönmüş.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Deli Gömleği [Şiir]
Perşembe [Roman]


Can kimdir?

İzin verin saklı kalsın bende.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Can, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.