Yalnızlık güzel birşey, ama birilerinin yanınıza gelip yalnızlığın güzel birşey olduğunu söylemesi gerekir. -Balzac |
|
||||||||||
|
Aklıma bi' fikir gelirse unutmadan kaydederim diye aldığım, hatta, şöhret olduğumda açık artırmalarda yüz binlerce liraya satılacağı hayalini kurduğum not defterine, kurşun kalemle yazıyorum bunları. (sonra kendimi bu konteynerde buldum diyeceğimi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz.) kediyi öldüren merak, beni de, içinden çok hoş ve ağır bir koku gelen bu konteynerin içine kadar getirdiğinde, saat 10 olmak üzreydi ve ben, yeni bi' müşteri daha bulmanın hevesiyle, bugün kazanacağım paranın hesabını yapıyordum. büyüklüklerinden ve pervasızlıklarından korktuğum koca gemi vinçlerinin arasında, rica minnet güvenlikten aldığım baretle ve sürekli yukarı bakarak yürüyordum. Kamyonlar, baretsiz işçiler, vagonlar ve sevk edilmeyi bekleyen, sevk edilmiş onlarca konteynerin arasında, dikkatli ve korkak adımlarken, idari birimlerinin aksi istikametteki yükleme alanından gelen bu kokuyla, sanki, bu koku, çizgi filmlerde kahramanları burnundan tutup çeken kokular gibi beni kendine doğru çektiğinde (14 dakikam var ve benim aklıma tom ve jerry geliyor., iş, para, kaçmak üzre olan mesai ve masanın üzerindeki isimlikte yazan ünvan anlamını yitirdi. şimdi düşününce, hannibal lecter'ınkilere benzediğini anladığım hızlı ve sakin adımlarla, ellerimi üzerinde yarım saatten fazla dolaştırdığım bu devasa metal kutunun önünde buldum.içine girmeyi akıl edene kadar dışında oyalanıp, kimsenin beni görmediğini anladığım o upuzun süre boyunca, anlam veremediğim ağır bir tasayı, tarifsiz bir huzurla birlikte ruhuma yağdıran bu kokuyla meşk ettim sanki. sonra, diğer tüm taşıyıcıların aksine, kilitsiz hatta gıygaşuk kapısını, kilitli olması halnde yaşayacağım büyük hayal kırıklığı ve merakıma yenilmiş olmanın vereceği büyük huzursuzluğunu da hesaplayarak ittim. Karanlık... İçeride, ne bir kutu, ne bir çuval, çöp, kağıt parçası hatta toz bile yoktu, karanlık ve ölçülü bir dikdörtgen içinde sıkışmış o koku... Önce bir çarpma sesi duydum, sonra "aman, dikkat diyen!" bir ses, sonra çarpma sesinin giderek büyümesine, ama sadece başımı o yana çevirip bakmama sebep olacak kadar bir önemsiz ilgiyi doğuran bağırışlar. sonra, kaynağını, tarifini, ismini bilmediğim bu kokuya beni tanıştıran konterynerin sol uzun duvarında, bir buçuk metreden daha büyük bir göçük oluşturan o çarpmayı gördüm. elmde kokuyu tutar gibi beklerken ve yüzüm o tarafa dönük, bu çarpma bana, alnımdaki kanamaya sebep olan yaranın açıldığı o sert düşüş olarak etki etti. sonra bir çarpma daha ve bu kez içinde yuvarlandığım metal kutunu alt kısmına gelen, benim de sırtımda bir iki kemiği kıran (kırık mı emin değilim, daha önce hiç bir yerim kırıkmadı benim.) büyük darbe. iyice ezilen, içindeki bitince -nedense- mutlaka buruşturulan kla kutularından dönen konteyerle birlikte, suya düştük. dışarıda hala sesler var, saha amiri vinç operatörüne talimatlar yağdırıyor, başka biri, galiba saref, elindeki telsizle acil ambulans istiyor (ambulans benim için değil)), ne yapacaklarını bağıra çağıra birbirine soran bir sürü insan, eminim, eğilmiş suya bakıyorlardır. bense, hala, kokunun esaretinde, nereden geleceğini bulmak önemini iyice yitirmişken, ayakkabılarımın içine dolan suyla, kendime geliyorum. konteynerin neresindeyim, suyun ne kadar altındayım artık, oksijenim, sürem ne kadar kaldı bilmiyorum. gömlek manşetlerim ıslandığında, birazdan ölecek olmanın bilincinde ama yüzüme yayılmış o salak gülümsemeyle, bunları yazıyorum (bi' ayna olsa kendime bakıp, amma da salaksın derdim). Kutunun içindeyim ama zeminde değilim artık, sular iyice yükseldi içeride ve ben ölüm sebebimin koza misali beni sarmalayan sihriyle, birazdan gireceği hipotermiyim ve halüsinasyonları düşünerek sona yaklaşıyorum. Son 32 saniyem, koku aklımı ruhumu ve burnumu tamamen kaplamışken, yırtık köşelerden sukırılan ışığı görürken, dudaklarım birbirine vurur, göğsüm daralırken, kokunun neden geldiğini görÜyorum. evet bu koku, bu koku...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emrah Demir, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |