Tanrı'm bana niye intiharı çok gördün böyle yaşamak daha mı iyi? Zorundalıklar içinde, ağlamak isteyip de ağlayamamaklar içinde, canım yanarken ateşi sevmek mecburiyeti içinde yaşamak daha mı iyi? Bir melek masumiyetini yitirip bir şeytana dönüşerek tüm lanetleri yaşamak daha mı iyi? Bir kabın içinde ayaklarını uzatamayacak kadar kadar sıkışıp, kalkmaya ve yürümeye zorlanmak daha mı iyi? Tanrı'm yaşamanın gün batımlarımda yüreğim akşam, beynim zifiri gece olurken gün ışığı umuduyla yaşamak zorundayım. Ve her sabah içime sinen karanlıkları ve kurt ulumalarını gün boyunca taşımak zorundayım. Neden bana ölmeyi yasak kılmaktasın. Madem ki bir mürekkep gibi akmaktayım kutsallıklarına ve bir daha temizlenememek kaderim olmakta, bırak bir kağıt gibi kendimi yakayım. Neden izin vermemektesin kül olmama. Bir insan olamamanın güzelliğini yaşayamadıysam, bırak bir güle toprak olayım. Neden ölmeme yasak koymaktasın, buruşuk bir kağıt olup beni ateşe atmanı beklememi mi istemektesin. Gün ortasında bıçak saplanırken yüreğime, ağrılardan belimi büktüm. Ben her gün acılardan bıktım. Gülmek yüzüme yakışmaz oldu, ağlamak sokaklarımı bir sis gibi kapladı. Kimse kaldırımlarımda sokak lambası olmadı. Üstümden kara bulutlar hiç eksik olmadı. Tüm şehrin tenteleri başkaları tarafından sahiplenildi. Bana sahip çıkan olmadı. Sırılsıklam acılar çektim. İnsanlara şiir gibisin dediğimde hemen kendilerini sanat eseri sandılar. Bilmediler ki aslında birilerinden mısra çalarak şiir oldular. Gülüşlerini annelerinden, bakışlarını babalarından, tesbih sallayışını arkadaşlarından çalarak kendine anlam vermeye çalıştılar ve aslında bilmediler ki taklitten hiçbir zaman iyi bir eser çıkmazdı. Kendine özgü ve özgün bir insan imgesi kişilik olan bir şiir olurdu. Böyle şiir pek azdı ve ben şair gibi ortalıktan gezmekten sıkıldım. Tanrı'm bana niye intiharı çok gördün böyle yaşamak daha mı iyi? Bir şiir tadı alamadan yaşamak daha mı iyi? Ey Tanrı'm sen al canımı. Bari ölümüm mısra tadında olsun.