Bulanmadan ve donmadan akmak ne hoştur. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Bu yazımla sizlere Osmanlı Dönemi’nde Devrek adının geçirdiği tarihsel kronolojiyi kısaca yazmak istiyorum. Bu bilgiler, istenirse, Devrek’teki resmi ve özel internet sitelerinde Devrek’i tanıtmak amaçlı kullanılabilir, bu da muhakkak ki çok isabetli bir tercih olacaktır. Devrek adının tarihsel kronolojisine geçmeden önce belirtmek isterim ki Devrek Lisesi’nin adının Devrek Hamidiye Anadolu Lisesi olarak değiştirilmesi Devrek tarihi ve kültürü açısından ne kadar doğru bir karardır ve lisenin adının böyle belirlenmesi, Devrek tarihinin geçirdiği iki evresini ne güzel özetlemiştir. Şöyle ki: Osmanlı sultanı III. Ahmed dönemine ait 5 Mayıs 1706 tarihli bir Osmanlıca belgede (C.EV. dosya no:469, gömlek no: 23712) Hızırbey İli namıyla Devrek kastediliyor. Ancak belge bu tarihe ait, fakat vesika Hızırbey İli’nin bahsi ile Beyazıt Hüdavendigar (1389-1402) döneminde, şimdiki Devrek ve Çarşamba/Çaycuma nahiyesi ima edilerek burada, bu sultan döneminde Şeyh Hüseyin’e vakıf olarak tesis edilen Başsız Yoğurt karyesindeki bir mezradan söz ediliyor. Dolayısıyla şu andaki bilgilerimiz ışığında Hızırbey İli adıyla Devrek’in, Osmanlı döneminde Yıldırım Beyazıt devrinde var olduğunu söylemekte hiçbir beis yoktur. Hızırbey İli olarak anılan Devrek’te Türk-Müslüman iskanın devamı noktasında ikinci bir Osmanlıca belgemiz, Dr. Abdullah Cemal’in 1922’de, kaleme aldığı ‘Türkiye’nin Sıhhî-i İctimâî Coğrafyası: Zonguldak Sancağı’ adlı eserinin 35-36. sayfalarıdır. Yazar, bu eserinde şimdi Devrek’te olmayan ancak bugünkü kültür binası ile bastoncular çarşısının bulunduğu alanda inşa edilmiş Şemsi Paşa Câmii Şerifi’nin kitabesinin H. 821/M. 1418/1419 tarihili olduğunu bildirmektedir. Bu da Yıldırım Beyazıt’tan sonra hüküm sürmüş olan oğlu I. Sultan Çelebi Mehmet döneminde de (1389-1421) Devrek’te iskanın sürdüğünü göstermektedir. Yine bu camii şerifin yakınında bulunan türbenin kitabesi olduğu anlaşılan ve bugün Yeni Camii Şerifin duvarına monte edilmiş olan kitabenin tarihi ise H. 891/M. 1486’dır. Bu dönem de Fatih Sultan Mehmet’in ölümünden sonra başa geçen oğlu II. Beyazıt dönemine (1481-1512) tekabül eder. Buradan da anlaşılacağı üzere, Fatih Sultan Mehmet’in Amasra’yı fethiyle (1461) birlikte Devrek artık tamamen bir Türk-Müslüman yurdu olmuştur. XVI. yüzyılın başlarında da, Hızırbey İli olarak adlandırılmaya devam eden Devrek ve çevresi, Çarşamba ile birlikte zikredilmekte ve seksen dört hane, yaklaşık dört yüz yirmi kişiden oluşmakta idi. Peki, o zaman Devrek adı ilk defa ne zaman kullanılmaya başlanmış olmalıdır? XVI. yüzyıldan XVIII. yüzyılın ortalarına kadar Devrek için Hızırbey İli tabirinin kullanıldığı arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır. Ancak 1729-1749 yıllarında Uluslu İbrahim Hamdi Efendi tarafından kaleme alınan ‘Atlas‐ı İbrahim Hamdi Efendi’ başlıklı seyahatnamesinde Devrek adına rastlanmaktadır. Bu tarihten itibaren kullanılmaya başlanan Devrek adı 1887 yılına kadar söylenmeye devam eder. Dolayısıyla 5 Eylül 1887 yılında Hamidiye kazası kurulur: “Nam Nam-ı Hazreti Padişahiye mensup olan bu kaza görülen lüzum üzerine Ereğli ve Bartın kazalarına bağlı olan Devrek ve Çarşamba/Çaycuma nahiyelerinden mürekkeb ve üçüncü sınııfdan belli olmak üzere 1303 senei maliyesinden itibaren teşkil ve mezkûre Devrek kazası merkez kaza kabul olunmuştur (Kastamonu Vilayet Salnamesi H. 1306, 1314, 412, 340-344)”. On yıl sonra Hamidiye kazasının genelinde 172 köy ve merkezinde ise 65 köy vardır. Yaklaşık yüz elli sekiz yıl boyunca söylenmeye devam eden Devrek adı, artık yirmi üç yıl boyunca Hamidiye olarak anılacaktır. Yukarıda Kastamonu Devlet salnamesindeki “Hazreti Padişahiye” ifadesinden kasıt, II. Abdülhamid’tir. Padişahların otuz dördüncüsü olan bu sultan, 1842 yılında doğmuş ve 1876 yılında, Osmanlı tahtına geçmiş olup 1909 yılına kadar tahtta kalmıştır. İyi bir marangoz olan II. Abdülhamid döneminde, Hamidiye’deki baston sanatının da oldukça ilerlemiş olduğu ve bu sanata destek verildiği Kastamonu Salnamelerinde özellikle vurgulanır: … kasabada ceviz ağacı ve çeşitli ağaçlardan imal edilmekte bulunan sandık ve masa ve sandalye ve konsol ve sigara ağızlığı ve en çok baston gibi şeyler şayan-ı memnuniyet bir surettedir.” Dolayısıyla II. Abdülhamid ile birlikte Hamidiye’de, baston sanatı gelişerek günümüze kadar gelir. II. Abdülhamid Han’ın, Hamidiye’de bastona verdiği önemden ayrı olarak Hamidiye’nin eğitim, sağlık ve imar noktasında yaptığı hizmetlerini de kısaca şöylece özetleyebiliriz: · Devrek rüşdiyesi için istenen kitaplar gönderilmiştir (1879). · Devrek nahiyesinin kazaya çevrilmesi için işlemler başlatılmış ve bir kaymakam tayin edilerek bu kazaya Çarşamba/Çaycuma nahiyesi de ilhak edilerek Hamidiye ismiyle yeni bir kaza kurulmuştur (1887). · Bolu’nun Hamidiye kaza merkezi Devrek olmuştur (1889). · Hamidiye kazasında yanan hükümet konağı ve bazı evler onarılmıştır (1890). · Devrek’te çocuk nüfusun yeterli olmadığı için kapatılmış olan Devrek rüşdiyesi yeniden açılmıştır (1893). · Hamidiye kazasına bağlı Çarşamba/Çaycuma nahiyesindeki Şeytanlar köyünün ismi Musausta olarak değiştirilmiştir (1895). · Hamidiye kazasındaki 450 çocuk aşılanmıştır (1896). · Posta hizmetlerinin hızlandırılması amacıyla Hamidiye ile Bartın arasında sürücü posta servisi tesis edilmiştir (1899). · Hamidiye kazasındaki köprünün (şimdiki Zonguldak köprüsü) sel taşkınlarıyla yıkılması üzerine köprü orijinal haliyle yeniden inşa edilmiştir (1907). -1930’lara ait ve bugün Foto Rüstem arşivindeki bir fotoğrafta eski tahta köprü (eski Zonguldak köprüsü) II. Abdülhamid’in eseridir.- · Devrek-Ereğli ve Devrek-Zonguldak arasındaki şose yolun inşası tamamlanmıştır (1909). II. Abdülhamid’in otuz üç yıllık saltanatının ardından Osmanlı coğrafyasında Hamidiye adıyla kurulmuş çok sayıda yerleşim merkezi olduğundan ve bundan dolayı Hamidiye adının karışıklıklara sebebiyet vermesinden, 30 Mayıs 1910 yılında tekrar Devrek adının kullanımına devam edilmesine karar verilir. Bir yıl sonra da aynı gerekçelerle Çarşamba nahiyesi Çaycuma adına dönüştürülür. Bu konuda ve Devrek ile ilgili bilinmeyen daha pek çok konuda daha detaylı bilgiler için yakında yayımlanacağını ümit ettiğim “Devrek ile Çevresi Tarih Ve Kültürü Üzerine Makaleler. Yerel Tarihte Kısa Bir Gezinti” başlıklı kitabımıza müracaat edilebilir. Kalın sağlıcakla…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Güngör Karauğuz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |