"Bir kitabın kaderi okuyanın zekasına bağlıdır." -Latin Atasözü |
|
||||||||||
|
“Şarap içeceğiz delikanlı, paran var mı?” dedi kat kat duran, kirli sarı lacivert beresini düzeltme gereği duymayanı. Üstümü başımı yokladım. Kot pantolonumun dar cebine elimi zorla sokup on lira çıkardım. “Bu var.” dedim. Kısa boylu zayıf olanı parayı elimden kapıp hızla uzaklaştı. On dakika geçmeden elindeki siyah poşette şişelerle geldi. Hava kapalıydı. Ara ara esen rüzgarın etkisiyle yağmur serpiştiriyordu ama bu hiç kimsenin umrunda değildi. Benim de. Şarap şişesinin kapağını dişiyle çıkartan iri göbekli olan ilk yudumu alıp şişeyi gezdirmeye başladı. Cebimdeki buruşmuş sigara pakedini ve çakmağı ortaya attım. Ezilmiş paketteki buruşuk sigaralardan herkes birer tane çekti. Benimki izmarite birleştiği noktadan kırılmıştı. Tamir ettim. Yaktım. Alev kızılı, külün ve ışığın etkisiyle silik yavruağzı renginde görünüyordu. Aralarında çok ciddi olduğunu sandığım bir konu hakkında konuşuyorlar, arada sırada değil mi birader, diyerek benden onay alıyorlardı. Kimlerin farklı taraflar olduklarına bakmaksızın hepsini onayladım. Dizlerimi göğsüme çekerek büzüştüm. Biraz sallanarak uzun plajı gözlerimle taradım. Arkama dönüp baktım. Çevremi tekrar taradım. Yoktu. Tartışma alevlendi. Göbekli olanı kısa boylu olana “Nah Karaman Aksaray’dan sonra il oldu” diyerek şişeyi başına vurdu. Tüm düşüncelerim bir anda dağılırken bereli olanın “Abi sen yengeyi koru.” dediğini duyar gibi oldum. Çevreme baktım Muazzez yoktu. Kimi kollayacağımı anlayamadan kendimi önce ayakta sonra ayaklar altında buldum. Başıma tekmeler alıyordum. * * * “Seni orada yalnız başına bırakmamalıydım.” diye söyleniyordu Sevşan. “Sen mi ayıkladın lan beni?”dedim, güldü. “Chao, seni dövüp yoldan geçen polise haber vermişler. Plajda yatan biri var diye.” Polis yanıma geldiğinde beni önce plajın müdavim berduşlarından biri sanmış, sonra yaralı olduğumu anlamış ambulans çağırmıştı. Cücenin başında kırılan şişenin kalan kısmını, adam kıçıma saplamıştı. Tartışmanın bir yerinde kısa boylu olanı onayladığım için adam sinirlenmişti. Ben hangisinin daha önce il olduğunu bilmiyordum ama görünüşe bakılırsa Karaman’ın sonra olduğu tezini savunan ayyaşın yanında yer almıştım. Sevşan’a ulaşmak polis için epey zor olmuş. Cep telefonumu bulan polis rehberdeki tüm isimlerin Muazzez adına kayıtlı olması karşısında dehşete kapılmıştı. Cevapsız çağrı bırakmış olan numarayı arayan polis Sevşan’a ulaşmıştı. Sevşan olan biteni anlamamıştı. “Tüm numaralar telefonunda Muazzez olarak kayıtlıyken sen beni nasıl arayabiliyorsun?” diye sordu şaşkınlıkla. “84. sıradasın.” “Peki annen?” “7.” “Kardeşin?” “Hangisi?” “Trabzon’daki” “22.” Kontrol etti. “Bu şekilde numara bulduğuna inanamıyorum.” dedi. Şaşkın gözlerle bir süre beni izledikten sonra başını sağa sola salladı. Bir süre sustu. “Bu kadını yazmayı bırakmalısın, sana iyi gelmiyor.” dedi. Onun böyle söylemesi canımı sıktı. Başımı aksi yöne çevirdim. Bacağımı toplamayı düşündüm. Kıçımdan çokça cam parçası çıkartılmış ve dikiş atılmıştı. Bu yüzden gerilen derim acımış, bacağımı toplayamamıştım. “Kendini topla Chao... Kadınlar senin gibi serserileri severler ama seninle bir hayatı geçirmek istemezler.” “Ben onunla hayatı geçirmek ya da geçiştirmek istemiyorum. Sömürmek istiyorum.” * * * Koltukta uyuyakaldı. Sabah hastaneden çıkacaktık. Odadaki diğer hastalardan bazıları gaz çıkartarak uyuyorlardı. “Hastayım ben” savunmasından nefret ediyordum. Ben dağılmış kıç kaslarımı sıkmak zorunda hissediyordum kendimi ama onlar büyük keyif alıyorlardı yaparken. Özür de dilemiyorlar, derin bir oh çekiyor ve inleyerek yataklarında dönüyorlardı. Ölmeleri için dua ettim. Aralık kapı usulca itildi. İçeri giren Muazzez’in elinde Soft’un cesedi vardı. Her yanı toprağa bulanmış cesedinin üzerinde kurtlar dolaşıyordu. Onu büyük bir sevgiyle okşuyor öpüyordu. Gözlerimin yaşla dolmasını önleyemedim. Yüzümden ip gibi akan sıvıyı silmekle durduramıyordum. “Lütfen Muazzez’im; artık çık ortaya. Gizlenmekten yoruldum. İnsanlar deli olduğumu düşünmeye başladı dedim ve Sevşan’ı işaret ettim.” Yanağımı okşadı. Başparmağıyla gözlerimi sildi, kulağıma eğildi “Tanrının bilmediğini kul ne bilsin Chao’m. Sır bu işte. Sana geliyorum, yakında bunu kul da bilecek, tanrı da. Yerle gök yeniden birleşecek.” Soft’un üzerinden bir kurt yatağımın üzerine düştü.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © chaotica, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |