İnsanlığın hangi filizi köreltilmek istenmişse, tersine o filiz daha gür büyümüştür. -Freud |
|
||||||||||
|
“Bırak Köri!” Köri bırakacak gibi değildi. Yıllarca kendisiyle kesintisiz ilgilenmiş olan kadın artık onu değil valizin içinde daha çok kısa bir zaman önce gelmiş olan ölü kediyle ilgileniyordu. Bahçe kapısına yaklaşan Muazzez elindeki valizi ve eşyaları bırakıp Köri’yi bahçedeki kulübesine sokabilmek için uğraştı. Köri girmemek için deve gibi ön ayaklarının üzerine çöktü. Muazzez onu kıçından kulübesine doğru itekledi. “Gir şu klübeye lanet hayvan, geç kalacağım.” “Hauvvff...” “Gir hadiii...” Köri kıçına gelecek tekmeyi sezip kulübeye girdi, içerde bir tur atıp Muazzez’in tekerlekli lacivert valizinden gelen kokuya yeniden yöneldi. Koluna astığı poşedi dürerek içindeki gazeteyle Köri’nin burnuna vurdu. Köpek geri kaçtı, kulübesine girdi. Muazzez demir bahçe kapısını açtı ve bıraktı. Kapı gürültüyle çarpıp, sekti. Köri burnunu kapının demir parmaklıkları arasından mahkum gibi soktu ama havlamaya cesaret edemedi. Muazzez’in, eve getirdiği ölü kediyle kendisinden çok ilgilenmesine anlam veremiyor, kedilere karşı düşmanlığı artıyordu. Valizini sürüklerken ara ara kolundaki eşyalarını zaptetmeye çalışan Muazzez bir zaman sonra Köri’ye dönüp bir kez daha baktı. İçinde bir şeyin acıdığını, kırıldığını hissediyor olmasına rağmen adımları onu evden uzağa zorluyordu. Hapşırdı. Bir kez daha hapşırdı. Grip olacağını sezdi. Anlayış bekliyordu hayattan. Fakat beklediği rastgele bir anlayıştı. Her şeyden, her şeye karşı... Mutlak anlaşılırlığın mutlak dürüstlükle olacağının da bilincindeydi. Bu ona öğretilmişti. Oysa çevresine ördüğü duvarlar elinde olmadan da olsa yalnızca gerçeklerden oluşmuyordu. Annesini düşündü. Eşyalarının bazılarını bırakarak zorlanarak da olsa gözlerine dokundu. Yerlerinde olduğundan emin olmak için görmesi nedense yetersiz gelmişti. Tekrar annesine yoğunlaştı. Kısa yaşanan geçmişlerinde kendisine yol gösterebilecek bir cümle düşündü. Kulağında, yankılanan sözcüklerden çok görüntüler vardı. Saçlarının örüldüğü sahneler, yanağının okşandığı sahneler. Güzelliğine yapılan ısrarlı vurgulardı. Sonsuz bir özgüvenle donatıldığını sanmıştı yıllar boyunca. Öyle de davranıyordu. Çelik görünümlü krema... içinden kızdı. “İnsanlar gerçekleri zor da olsa kabul ederler ya da kendi gerçeklerini yaratırlar, oysa yalan yalandır. İnsanların hepsi yalan söylerler, hepsi yalanlara inanırlar; bir varın yalan olduğu noktasında ise hareket alanları dardır. Yalan sahibini yalana neyin ittiğini anlamaya çalışanlara anlayışlı diyebilirsin. Fakat diğerlerini anlayışsızlıkla suçlamak ne kadar doğrudur bilmiyorum kızım...” “İnsanların bazıları sadece yalanın nedeni hakkında fikir yürütürler; he? Ah anne... o zaman anlayışlı insan yok mudur? O da öyle, değil mi? Anlayışsız...” diye Chao’yu düşünerek söylendi kendi kendine. Yanından geçen eski bir minibüsün yarattığı toz bulutunun ortasında kalınca gözleri yaşardı. Ağlamak için kendine gereken bahaneyi yaratabildi. Önce yutkundu. Minibüs kendi tozunda durdu. Biraz geri gelip Muazzez’i de alıp yeniden bir toz bulutu yaratarak devam etti. Mezarlığın önüne gelindiğinde, şöför, çalan oynak müzikli acıklı sözlere sahip şarkının sesini sonuna kadar kıstı. Muazzez şarkıyı içinden söylemeye devam etti. Ara sıra da gözlerini silip burnunu çekti. * * * İlçe ototgarında biletini kontrol etti. Çığırtkanların arasından otobüsüne gitti. Yavşak suratlı bir muavin, Muazzez’in valizini bagaja atıp eline plastik bir numara tutuşturdu. Otobüsün arkasında bir sigara yaktı Muazzez. Güneş, çöle yaptığı muameleyi bu küçük kente yapıyordu. Üflediği duman hemen dağılmıyordu. Akrep ve kertenkeleler duvarın üzerinde birbirlerini kolluyorlardı. * * * “Bu denizde kaç kişi boğuldu biliyor musun?” “Hayır.” dedi Muazzez. “Çok... onların yakınlarının bu manzaraya baktıklarında ne düşündüklerini bilmek isterdim. Sanırım acı duman gibi. Sert bir sigaranın dumanı. Yavaşça üflüyorsun, duman havada önce asılıyor sonra yavaş yavaş dağılıyor sanırken oysa o perdelere koltuklara falana siniyor. İşte bizim acıyla yaşamayı öğrendiğimizi sanarak yanıldığımız nokta da bu... sadece alışıyoruz. Geçen yıl bir yakınımızın bir oğlu boğuluyor, ağlayıp sızlanıyoruz, sonra başka bir yakınımızın bir şeyi boğuluyor bu kez ağlamıyoruz da diyoruz ki geçen yıl da şunun oğlu boğulmuştu. Bu yıl öleni geçen yıl ölenden az sevdiğimiz için değil bu Muazzez. Kendimizi daha fazla sevdiğimizden, bu yüzden acıya karşı kalkanlar oluşturuyoruz ve kendi oğlumuz boğulduğunda nasır olmuş kalbimiz diyor ki onlar da öldü... Biz alışıyoruz Muazzez. Alışmak istemiyorum. Yokluğuna alışmak istemiyorum.” Birasından bir yudum alan Muazzez bira dolu ağzını Chao’nun dudaklarına dayadı. Sarhoşluklarını paylaştılar. Chao üşüyüp duvar dibine çöktü. * * * Yavşak yüzlü muavin, başını cama dayayıp çantasındaki ölü kediye doğru yolculuk yapan Muazzez’e bir şey içip içmeyeceğini sordu.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © chaotica, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |