İnsandaki gerçek güzelliği ancak yaşlandıkça görebilirsiniz. -Anouk Aimee |
|
||||||||||
|
Çanakkale Savaşı Türk Tarihinde bir Destandır. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk Önderliği’nde Çanakkale’de savaşan Türkler, bundan tam 100 yıl önce yurdumuza saldıran Britanya, Kanada, Fransa ve kısa adı Anzak olan Avustralya ve Yeni Zelanda ordusuna karşı ölümüne savaşmışlardı. Bu öyle bir savaştı ki, cepheye giden askerlerimiz asla geri dönmeyi düşünmemişlerdi. 15 yaşındaki gönüllü öğrencilerin oluşturduğu birlikler, lise son sınıf öğrencileri, köylüler, şehirliler, yaşlılar, gençler, kadınlar ve erkekler… Kısaca memlekette kim varsa bu savaşta yer almıştı… Çünkü söz konusu vatandı. Çanakkale Savaşları, içinde de birçok hikâyeyi doğurdu. O yıl İstanbul’daki bazı liseler hiç mezun vermedi. Çünkü tüm son sınıf öğrencileri şehit oldu. 57. Tabur askerlerinden tek bir kişi dahi evine, köyüne, şehrine dönemedi. Çünkü hepsi yüce mertebeye erişmişti… Bu nasıl bir savaştı ki… Sabah bir bardak çay, öğle erzaksız, akşamları da hoşaf ve yarım ekmekle yurt koruması yapılıyordu. Bu nasıl bir sevdaydı ki, insan canını, yakınını, anasını, eşini, çocuğunu bırakıp şehit oluyordu? Çanakkale askeri sadece kendini düşünmüyordu. Kendini koruduğu kadar düşman askerini de koruyordu. Yaralı düşman askerini, kurtulması için saatlerce kucağında taşıyan askerimizin yaptığını bütün dünya biliyor… Buna benzer o kadar çok hikâyeler var ki Çanakkale Savaşı’nda… Bir araştırmacı yazar bunları yazmaya kalksa ciltlerce kitap tutar… İşte, dün bu hikayelerden birini de Pamukkale Üniversitesi Öğretim Görevlilerinden Doç Dr Yusuf Ziya Bildirici’nin hesabında güzel bir Çanakkale Hikayesi okudum. Sayın Bildirici ile de görüşmem üzere bu hikâyeyi sizlerle paylaşmak istedim. Hikay,e Prof Dr Mete Tunçoku tarafından derlenmiş. “Anzakların Kalemin’nden Mehmetçik” adını taşıyan bu çalışma, o tarihlerdeMısır’da çıkan bir gazeteden alınmış. Olay, 1915 yılında Londra’da basılan “Glorious Deeds of Australians in the Great War “ adlı eserde anlatılıyor. Yazar, Çanakkale Savaşlarına katılan bir subay. Öykünün Başlığı “Göbekli Dobiş Lamba” adını taşıyor: “ Birkaç kelime de Avustralyalı askerlerin Şişko Dobiş Lamba adını verdikleri yaşlıca Türk askerden bahsedeyim. Dobiş, Cesaret Tepe’de Türk siperlerinde idi. Kendine ateş edildiğinde kafasını sipere sokar, ıskaladığımızı anlatmak için tek parmağını çıkartıp işaret ederdi. Bir sabah, Avustralyalı iki yaralı asker, siperler arasında açıktaydılar. Yardım için kimse kendilerine ulaşamadığından kızgın güneşte öylesine yatıyorlardı. O sırada, bizlerden birisi: “Hey! Bakın Şişko Lamba göründü.” dedi. Yaşlı adam, siperden çıkardığı başıyla tıpkı Kahireli bir dükkân sahibi gibi bizlere selam verdi. Hepimiz donakalmıştık. Sanki dilimiz tutulmuştu. Dobişko, daha sonra siperden çıktı (ki buna cesaret isterdi hani) bizim yaralılara doğru ilerledi. O an, hani dedikleri gibi, yere iğne atsan duyulacak kadar sessizdi, çıt çıkmıyordu. O’nun, yaralı arkadaşlarımızın üzerine eğilip su verdiğini seyrettik. Gözlerimiz hayretten açılmış, bu inanılmaz olayı seyrederken, O, yaralıları rahat ettirmeye çalıştı. Daha sonra da ilgisiz ve sakince siperine döndü. Hep birlikte bağırıp, coşkuyla kendisini alkışladık. Hepsi bu kadar değil. Çatışmalar yeniden başlamadan, Dobiş Lamba, tekrar göründü. İki yaralı askerimizi, küçük bir setin üzerinden aşırana kadar iteledi. Böylece, onları, karanlıkta, kolayca siperlerimize taşıyabilecektik. İşte zalim ve barbar olduğu söylenen Türk böyle…” Gerçekten hikâyeyi okuyunca çok duygulandım. Atalarımızla bir kez daha övündüm. Onlarla gurur duydum. “İşte biz böyle Yüce Bir Milletiz.” demekten kendimi alamadım. Bu memleketi kolay kurmadık. Aç susuz, yalın ayak, perişan bir şekilde adeta yoktan var ettik. Vatanımızın, memleketimizin, yurdumuzun kıymetini bilelim. Daima birlik, beraberlik ve dirlik içinde olalım. Unutmayalım ki birlik olmayan milletler yıkılmaya, yok olmaya mahkûmdur…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |