..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Sevgi en azgın yüreği uysallaştırır, en uysal yüreği azdırır. -Alexis Delp
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Doğa ve Dünya > ömer akşahan




6 Mart 2003
Y ü r ü y ü ş  
Sevgiye, barışa, dostluğa doğru...

ömer akşahan


Arkadaşım Cuma günü sınıfıyla yürüyüşe gelmemi istediğinde önce biraz duraksadım. Çünkü, o gün benim boş günümdü; ya uykumdan fedakarlık ederek yürüyüş fırsatını değerlendirecektim, ya da boş verecektim. Her şeyi öğrenme hissim ağır basınca, evet, dedim.


:AIJI:
Ömer Akşahan

Her gün bir yürüyüş içindeyiz. Yaratılışımızın bir simgesi de bu olsa gerek. İnsanın doğuşuyla başlayan bu yürüyüşün anlam ve önemini eğitim programları içinde çocuklara bilinçli olarak sezdirebilmek amacıyla, her yıl sonbahar ve
ilkbahar-yaz dönemi içinde birer gün olmak üzere yürüyüş günü (Wandertag) yapılmaktadır. Kendime özgü bir sınıfım olmadığı için üç yıldır böyle bir geziyi Almanya’da yapma olanağım olmamıştı. Bu fırsatı o yıl Alman meslektaşım Peter sayesinde elde ettim. İtiraf etmem gerekirse, bu geziden çok keyif aldım.

Arkadaşım Cuma günü sınıfıyla yürüyüşe gelmemi istediğinde önce biraz duraksadım. Çünkü, o gün benim boş günümdü; ya uykumdan fedakarlık ederek yürüyüş fırsatını değerlendirecektim, ya da boş verecektim. Her şeyi öğrenme ve yaşama isteğim ağır basınca, evet, dedim.

Saat tam sekizde Peter’in sınıfındaydım. Öğrenciler beni görünce hep bir ağızdan sevinçle haykırdılar.
Bu denli tezahürata değecek bir şey yaptığımı sanmamakla beraber gururlanmadım dersem yalan olur. Ölçülü gururlanmanın insani olduğuna her zaman inanmışımdır. Okulun hemen yan sokaklarından başlayan yürüyüşümüzden önce, öğretmen öğrencilerle kısa bir konuşma yapıp, izin belgelerini topladı. Bir öğrenci belgesini evde unutmuştu. Buna rağmen tüm öğrenciler yürüyüşe katıldı. On dakikalık bir yürüyüşün ardından üst geçit köprüsüne geldik. Burada çocuklarla birlikte altımızdan hızlı bir şekilde akıp giden araçlara neşe içinde el sallıyor, karşılığında araçlardan korna ile selam alıyorduk. Kendimi bir anda onlardan biri olarak görmeye başlamış, bir o yöne, bir öteki yöne doğru koşuştururken zamanın nasıl akıp gittiğini anlamamıştık.

Araçları bu şekilde selamlamanın gelenekselleştiğini arkadaşım söylediğinde bir çok sorunun da cevabını almış oluyordum. Selamlamanın ardından koyu gölgenin güneşi kaybettirdiği ormana daldık.
İçime birden tarifsiz bir güzellik geldi oturdu.
İnsan ister istemez burada her şeyi ülkesiyle karşılaştırmak zorunda kalıyor. Yapılan çalışmaları karşılaştırdığımda artılar ne yazık ki bizden yana değil. Gerçi bir çok alandaki başarılarılarımız küçümseme duygularımızı azalttıysa da, eğitimdeki durumumuz hâlâ iç açıcı bir tablo sergilememektedir. İçe dönük yaşamayı ne zaman unutursak, o zaman bu duyguyu da aşacağımıza inanıyorum.

Arkadaşım gerek benim, gerekse öğrencilerin kuşlara, ağaçlara ilişkin sorularına engin bilgisiyle ayrıntılı bir biçimde yanıtlar vererek, yürüyüşümüzü keyifle sürdürüyorduk. Mesleğimde yıllar sonra ilkokul öğretmenliğinin zevkini tatma olanağını Almanya’da yakalamış olmaktan mutluydum.
Orman içinde topraktan düzgün yapılmış yürüyüş yolu üzerinde küçük bir dereye geldiğimizde kısa bir mola verip, deredeki küçük ağaç köprüden öğrencilerin sevinçle inip çıkmalarını izledik. Bu arada öğrencilerin bana gösterdikleri ilgi de giderek artmaya başlamıştı. Ben de ilgilerini karşılıksız bırakmadan, kısa diyaloglarla onlarla konuşuyor ve tanımaya çalışıyordum. Yürüyüş yolumuzun hemen büyük bölümü orman içersinde devam ediyordu.

Gezimizin hedefi; yaklaşık beş kilometre sonra ulaşacağımız içinde küçük bir kilise ve kır lokantası olan küçük bir tepecikti. Oraya vardığımızda öğrenciler de biz de yorulmuş, serin bir içeceği çoktan hak etmiştik.Yürüyüşümüz kazasız belasız ve daha önemlisi, birbirimizi tanımanın verdiği büyük bir keyifle tamamlanmıştı.

Öğrencilerle birlikte içeceklerimizi ve arkadaşımın ısmarladığı yöresel bir yemeği zevkle yedikten sonra yorgunluğumuz gitmiş; sıra lokantanın yanındaki küçük oyun alanında oynamaya gelmişti. Burada da öğrencilerle tahtaravalli oyununa katılarak zevkli dakikalar geçirdim.

Ne yazık ki arkadaşımın sınıfında hiç Türk öğrenci yoktu. Ancak arkadaşımın Türkiye üzerine olan ilgisi nedeniyle öğrencileri Türk dostu olmaya adaydılar. Onlara mandolinle çaldığım „Postacı“ şarkısının ardından yakınlığımız giderek arttığı gibi Türkiye ile ilgili sorular da sormaya başladılar.

Her öğrencinin sıkça yaptığı gibi onlar da ailelerine günlük raporlarında bu sıcak ilişkinin yankılarını yansıtmış olmalılar ki, yeni bir sınıf gezisini bu kez aileleriyle birlikte komşu bir termal bölgeye yapma kararı almışlar. Bu geziye de katılmamı isteyen arkadaşım Peter’e bu kez tereddütsüz “evet” dediğimi, umarım anlamışsınızdır.

Evet, yürüyüş; dostluğa, barışa, sevgiye uzanan bu yürüyüşlere dünyanın neresinde olursanız olun, ne tür insanlar olduğuna aldırmaksızın siz de gönül rahatlığıyla katılın. ../..




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın doğa ve dünya kümesinde bulunan diğer yazıları...
Beyaz Afrika Menekşesi

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sonbahar Soloları
Köşe Yazarlığı
Efeler, Yörükler, Türkmenler
Sözlence
Aynı Dili Konuşmak
Okumadığım Her Şey, Bir Şenliktir!
İsimsizler
Kum Tanesi İle Yosun
Velad'la Mariya...
Sokrat Chat Yaparsa...

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Hiçliğe Övgü [Şiir]
Kayıtdışı Şiir [Şiir]
Gece Dokunuşları [Şiir]
kalem [Şiir]
Meğer [Şiir]
Güz Yağmurları [Şiir]
Küçük Mariya İçin Kar Senfonisi [Şiir]
Giderken Düşürdünüz 'Ben'i Çantanızdan [Şiir]
Issız Sokak [Şiir]
ayrılıklar [Şiir]


ömer akşahan kimdir?

Kendini nasıl anlatır ki insan… Oturup yazılmaya kalkılsa, her edebiyat işçisinin yaşamı kalın bir roman olur. Ben bunu zaman zaman yazdığım denemelerde ve şiirlerimde yansıtmaya çalışıyorum. Yapıtlarımı izleyenlere küçük birer ipucudur; söylenen her bir sözcüğümüz, tümcemiz. . Kendimi şiirde ilk keşfedişim beni aynı zamanda büyük bir hayal kırıklığı yaşattı ve düzene yenik düştüm. Yol göstericim de yoktu yanımda; düzene isyan edeceğime, şiire küsüp öyküye yöneldim. Bütün bu yaşananlar ortaokul dönemime rastlar. Yine bir gün düzen beni aldı, bir sonbahar yaprağı gibi Aydın Dağlarının zirvesine fırlattı. Yıl 1981. Ve beni yeniden hayata bağlayan sihirli gücün şiir olduğunu orada anladım. O gün bugündür, can yoldaşım, arkadaşım, sırdaşım ve en büyük sığınağımdır ŞİİR! İnanıyor ve haykırıyorum; şiir mabedinde yanmayan hiç kimse, ben buyum, ben şuyum diyemez. Tek inancım, ömrüm oldukça yazmaya, gerekirse yazdırarak da olsa şiire ihanet etmeyeceğim. Aydın’ın İncirliova ilçesinde, ‘53 yılının Ocak ayında, bir Kova erkeği ve sevgili annemin tek eşinden 14. yavrusu olarak dünyaya gelmişim. Babam ve annem ümmiydi. Okul yüzü görmemiş bir ailenin ilk üniversite mezunu olarak kutsal öğretmenlik uğraşımı resmi düzeyde ‘99 yılına dek sürdürdüm. Halen özel sektörde işimden arta kalan zamanlarda, öğrencilere Türkiye’nin hemen her noktasında şiir dersleri veriyorum, gönüllü. Yeni Türk şiirini mevcut Türkçe ve Edebiyat kitaplarından öğrenemeyen gençlere yeni Türk şiirinin kapısını aralamaya çalışıyorum. İnanın bu çalışmalarda şiir adına öyle ilginç olaylara tanık oluyorum ki, gözyaşlarınızı inanın tutamazsınız. Tüm uğraşlarımdan edindiğim çok önemli bir gerçeğin altını kalınca çizmek istiyorum: ŞİİR ÖYLESİNE SİHİRLİ BİR ANAHTAR Kİ, AÇMADIĞI BİR KAPIYI GÖSTEREN HENÜZ ÇIKMAMIŞTIR! Bugüne dek, bir çok edebiyat dergilerinde şiir, deneme, öykü, inceleme, gezi , anı yazılarımla yer aldım. ‘90’da Ödemiş EFE dergisi yöneticiliği, Almanya’da Almanca yayımlanan GEMEİNSAM adlı yayının sorumluluğunu yaptım. Almanca şiir, öykü denemelerinin yanı sıra yurda döndükten sonra da Almancadan Türkçeye şiir kazandırma çalışmalarımı yayımladım. ‘90’da “Nasıl Çalışalım? Nasıl başaralım?” adlı çalışmam M. E. B. ca tavsiye edildi. Egebank tarafından 3000 adet basıldı. ‘98’de ilk şiir kitabımı Sivas’ta yakılan 37 güzel insana adadığım için yalnızca 37 şiir içermektedir. Evliyim. Eşim de emekli sınıf öğretmeni olup, bir oğlum ve bir kızımla beraber yaşamımızı renklendirmeye çalışmaktayız.

Etkilendiği Yazarlar:
Mayakovski, Cemal Süreya, Sabahattin Ali, Cahit Tanyol


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © ömer akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.