Sevgi en azgın yüreği uysallaştırır, en uysal yüreği azdırır. -Alexis Delp |
|
||||||||||
|
Her gün bir yürüyüş içindeyiz. Yaratılışımızın bir simgesi de bu olsa gerek. İnsanın doğuşuyla başlayan bu yürüyüşün anlam ve önemini eğitim programları içinde çocuklara bilinçli olarak sezdirebilmek amacıyla, her yıl sonbahar ve ilkbahar-yaz dönemi içinde birer gün olmak üzere yürüyüş günü (Wandertag) yapılmaktadır. Kendime özgü bir sınıfım olmadığı için üç yıldır böyle bir geziyi Almanya’da yapma olanağım olmamıştı. Bu fırsatı o yıl Alman meslektaşım Peter sayesinde elde ettim. İtiraf etmem gerekirse, bu geziden çok keyif aldım. Arkadaşım Cuma günü sınıfıyla yürüyüşe gelmemi istediğinde önce biraz duraksadım. Çünkü, o gün benim boş günümdü; ya uykumdan fedakarlık ederek yürüyüş fırsatını değerlendirecektim, ya da boş verecektim. Her şeyi öğrenme ve yaşama isteğim ağır basınca, evet, dedim. Saat tam sekizde Peter’in sınıfındaydım. Öğrenciler beni görünce hep bir ağızdan sevinçle haykırdılar. Bu denli tezahürata değecek bir şey yaptığımı sanmamakla beraber gururlanmadım dersem yalan olur. Ölçülü gururlanmanın insani olduğuna her zaman inanmışımdır. Okulun hemen yan sokaklarından başlayan yürüyüşümüzden önce, öğretmen öğrencilerle kısa bir konuşma yapıp, izin belgelerini topladı. Bir öğrenci belgesini evde unutmuştu. Buna rağmen tüm öğrenciler yürüyüşe katıldı. On dakikalık bir yürüyüşün ardından üst geçit köprüsüne geldik. Burada çocuklarla birlikte altımızdan hızlı bir şekilde akıp giden araçlara neşe içinde el sallıyor, karşılığında araçlardan korna ile selam alıyorduk. Kendimi bir anda onlardan biri olarak görmeye başlamış, bir o yöne, bir öteki yöne doğru koşuştururken zamanın nasıl akıp gittiğini anlamamıştık. Araçları bu şekilde selamlamanın gelenekselleştiğini arkadaşım söylediğinde bir çok sorunun da cevabını almış oluyordum. Selamlamanın ardından koyu gölgenin güneşi kaybettirdiği ormana daldık. İçime birden tarifsiz bir güzellik geldi oturdu. İnsan ister istemez burada her şeyi ülkesiyle karşılaştırmak zorunda kalıyor. Yapılan çalışmaları karşılaştırdığımda artılar ne yazık ki bizden yana değil. Gerçi bir çok alandaki başarılarılarımız küçümseme duygularımızı azalttıysa da, eğitimdeki durumumuz hâlâ iç açıcı bir tablo sergilememektedir. İçe dönük yaşamayı ne zaman unutursak, o zaman bu duyguyu da aşacağımıza inanıyorum. Arkadaşım gerek benim, gerekse öğrencilerin kuşlara, ağaçlara ilişkin sorularına engin bilgisiyle ayrıntılı bir biçimde yanıtlar vererek, yürüyüşümüzü keyifle sürdürüyorduk. Mesleğimde yıllar sonra ilkokul öğretmenliğinin zevkini tatma olanağını Almanya’da yakalamış olmaktan mutluydum. Orman içinde topraktan düzgün yapılmış yürüyüş yolu üzerinde küçük bir dereye geldiğimizde kısa bir mola verip, deredeki küçük ağaç köprüden öğrencilerin sevinçle inip çıkmalarını izledik. Bu arada öğrencilerin bana gösterdikleri ilgi de giderek artmaya başlamıştı. Ben de ilgilerini karşılıksız bırakmadan, kısa diyaloglarla onlarla konuşuyor ve tanımaya çalışıyordum. Yürüyüş yolumuzun hemen büyük bölümü orman içersinde devam ediyordu. Gezimizin hedefi; yaklaşık beş kilometre sonra ulaşacağımız içinde küçük bir kilise ve kır lokantası olan küçük bir tepecikti. Oraya vardığımızda öğrenciler de biz de yorulmuş, serin bir içeceği çoktan hak etmiştik.Yürüyüşümüz kazasız belasız ve daha önemlisi, birbirimizi tanımanın verdiği büyük bir keyifle tamamlanmıştı. Öğrencilerle birlikte içeceklerimizi ve arkadaşımın ısmarladığı yöresel bir yemeği zevkle yedikten sonra yorgunluğumuz gitmiş; sıra lokantanın yanındaki küçük oyun alanında oynamaya gelmişti. Burada da öğrencilerle tahtaravalli oyununa katılarak zevkli dakikalar geçirdim. Ne yazık ki arkadaşımın sınıfında hiç Türk öğrenci yoktu. Ancak arkadaşımın Türkiye üzerine olan ilgisi nedeniyle öğrencileri Türk dostu olmaya adaydılar. Onlara mandolinle çaldığım „Postacı“ şarkısının ardından yakınlığımız giderek arttığı gibi Türkiye ile ilgili sorular da sormaya başladılar. Her öğrencinin sıkça yaptığı gibi onlar da ailelerine günlük raporlarında bu sıcak ilişkinin yankılarını yansıtmış olmalılar ki, yeni bir sınıf gezisini bu kez aileleriyle birlikte komşu bir termal bölgeye yapma kararı almışlar. Bu geziye de katılmamı isteyen arkadaşım Peter’e bu kez tereddütsüz “evet” dediğimi, umarım anlamışsınızdır. Evet, yürüyüş; dostluğa, barışa, sevgiye uzanan bu yürüyüşlere dünyanın neresinde olursanız olun, ne tür insanlar olduğuna aldırmaksızın siz de gönül rahatlığıyla katılın. ../..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ömer akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |