İyi bir aşk mektubu yazmak için, neler yazacağını bilmeden oturman, kalktığında da ne yazdığını bilmemen gerekir. -Rouesseua |
|
||||||||||
|
- Nihat Genç İçin- Hak Teslimidir. Merhaba Nihat Ağabey, Kardeşiz biz, siz bütün bir insanlıkla kardeş olduğunuzu elbet biliyorsunuz, istedim ki: “Ben… Ben, ben de varım ve sizin kardeşinizim!” diyeyim ciğerlerimin kökünden söktüğüm nefesle, hoş, duymasanız da olur. Gözyaşlarımız kardeş, kimsesizliğimiz kardeş, halkça ve hakça kalabalıklığımız kardeş, hor görülmüşlüğümüz, haksızlığa uğramışlığımız, görmezden gelinişliğimiz yine “Varım (ulan), varım!” deyip yumruklarımızı sıkmışlığımız kardeş. Gerçi ben küfür sevmem, yine de itiraf etmeliyim ki sizin felsefeden süzülü, deneyim ve edebiyatla işlediğiniz küfürlerinizi – belki bir derece- dinleyebiliyorum ve buna ben de çok şaşırıyorum. Sevgili Ağabey’ ciğim, yapıtlarınızdaki etkin, insanın canlı canlı derisinin soyulduğu acısını hissettirecek denli gerçekçi anlatımlarınız ve bu noktadaki ustalığınız sizi okumamı zorlaştırıyor ( ne vakit bu kadar hassaslaştım ve ne vakit şifa bulurum bilmem). Bu gerekçeye karşın anlatımlarınız ve dahi yazılarınız, kolunu omzuma atar, biraz yalpalayarak da olsa Karadeniz yaylalarının taptaze baharlarının sise inat yakınsak neşesini işaret ederek beraber bakarız gün doğumlarına. Ben sizi, bağını bahçesini, kız kardeşini koruyup kollayan, mahallenin onuruna abide olan duruşunuzla buram buram Anadolu toprağı kokan ağabeyim bildim, inanınız ki en son gereksinim duyacağım, en son isteyeceğim şeydi bir ağabey varlığı (şahsen tercihim de olmaz). Görüyorum ve anlıyorum ki kadın-erkek, büyük-küçük, çoğumuzun ağabeyisiniz. Memleket evlâdı gibi yılmaz Cumhuriyet bekçisi gibi ve dahası…Uzun zamandan beridir sarıldım ince bedeninizden yükselen o güçlü, Türkiye’nin Erciyes’ i gibi sarp, yılmaz, Anadolu’yu sırtlayan karlı omuzlarınıza, o omuzlarda ağladık sağır kulaklara ve kör kalplere. Görkem, dışarıdan görünen değil içeriden dışarıya belirendedir, zamanla kavrıyor insan. Daha genç yaşlarımdayken sizin için “faşist” derlerdi de ben de hiç yanaşmazdım yazdıklarınıza, o tarihlerde bir kere bile okumadım sizi, tabii o zaman başka ağabeyler var sanıyordum, bir faşisti (söyleme göre) okumak, faşist olmakla birdi benim için. Sanırım o yaşlarımda kulağa üflenenle bilinçle oluşanın, yürekte yoğrulanın farkını ayrımsayamıyordum. Ahh gençlik, ahh cehalet! Bilmiyordum ki “insan” yolculuğunun inişleri çıkışları olduğunu; kayıp ve kazanımların kazanım ve kayıp olarak görünebilirliğinden habersiz, yaşam dümdüz bir çizgidir sanıyordum, nerden bilirdim ki en dümdüz giden hiç gidemeyendir. Anne şefkatinde yükselen bir yüreğin, bin kamyon gücünde olduğu kaya dibi yuvaların yiğitler yetiştirdiği doğrudur, gördüm, biliyorum. Kimse beni artık inandıramaz, delilere bakılınca biraz delirmeden kalınacağına ve biraz delirmeyenin çok akıllı olacağına. Söylesenize ağabey, “Bozuk düzende sağlam çark olmaz” dan yola çıkarak bunca çarpıklıkta olası mıdır düpedüz akıllılık? Evet, biraz delirdik hatta bazen çıldırdık kimi öfkeden kimi hınçtan ama hep insan kaldık, asıl sınav da buydu ya: Ateşi görmek, ateşlerden geçmek. Canım ağabeyim, çok şey yazmak istiyorum elbet, daha neler neler anlatmak istiyorum size lâkin siz anladınız bilirim, uzun lâfa ne hacet. Seviyorum sizi ağabeyim, kıştan uyanmış toprakta ve umulmadık bir yerde pınar gözelerindeki billur suların çocuk şakası sevinciyle göbeğini yapraklaması gibi. Soluklanmak için elin dayandığı bir çam ağacının av(u)ca yapışan reçinesinden ne denli çabalasan da kurtulamayış ve yine de arada bir burna dayayıp koklayış gibi. Yamaçlara yayılı dağ menekşesi olup başıbozuk dağınıklıktaki papatyaların beyazından cesaretlenerek öbek öbek kendinden eminliğin şımarıklığıyla skalanın en üstündeki rengi giyinip ve yaslayıp sırtımı dağlara” İşte bu benim ağabeyim!” diyorum. “İyi ki varsınız ağabey!”, hep var olasınız, sağ olasınız canım ağabeyim. Kardeşiniz Funda
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Funda PAKTAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |