..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Sanatçýnýn iþlevsel tanýmý bilinci neþelendirmektir. -Max Eastman
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Ertuðrul ERDOÐAN




9 Mart 2024
Kadýn Adamlar  
Ertuðrul ERDOÐAN
Ablam dedim ama siz bakmayýn, o artýk erkek oldu ve babam adýný Halid koydu. “Nasýl yani?” demeyin. Burada erkek evladý olmayan aileler, köylülerce yadýrganýrlardý. Babam, sýrf mahcup olmamak için ablam Figan’ý köyün on iki ihtiyarý karþýsýnda Bacha Poþh âdeti ile yemin ettirerek henüz küçük yaþlarda erkekleþtirmiþti. Ablam artýk erkek gibi olmuþtu. Törenin ardýndan babam, ablamýn kulaðýna, “Sen artýk kýz deðil, erkeksin. Her yerde böyle davranacaksýn.” diye, fýsýldamýþtý.


:CCF:
‘Evimiz þehirdeki gibi modern deðildi. Bahçesinde begonvillerle bezeli rengârenk çiçekler de yoktu. Önünde havuz, deniz veya göl manzarasý olmasýný çok isterdim ama üç kýz kardeþim ve annemle birlikte yaþadýðýmýz ev; hani þu dünyanýn yoksul ülkeleri arasýnda sonlarda olan, Afganistan’ýn Badahþan vilayetinin Wakhan ilçesine baðlý Khandud köyündeydi. Yaþadýðýmýz topraklar; Rusya, Amerika ve sonrasýnda Ýslami rejimler arasýnda pinpon topu gibi oradan oraya savrulmuþ, kadýnlarýn ise evlerine hapsedildiði bir ülkedir. Daðlarýn zirvesindeki köylerimize öyle kolay kolay turistler de gelemezdi. Çünkü doða þartlarý ve ölüm yollarýnýn can aldýðý bu bölgede yaþamak cesaret isterdi. Köyümüze yýlda hepi topu yüz kiþiye yakýn ya daðcý ya da maceraperestler uðrardý. Onlarýn da tek yaptýklarý fotoðraf makinalarý ve çektikleri videolarla yokluk içindeki yaþantýmýzý, keyfi yerinde olanlara izletebilmekti. Evimiz, maðara görünümünde olsa da içerisi o soðuk havalarda genelde serin olurdu. Bizler, odalarýmýzda kapý nedir bilmezdik. Zaten gizli saklý hiçbir þeyimiz de yoktur.
Babamý sizinle tanýþtýrmadým. Onu görebilene aþk olsun! Celalabad þehrinde bir nakliyat þirketinde kamyon þoförü. Evine ayda birkaç kez uðrardý. Köyümüz, Tacikistan, Çin ve Pakistan’a sýnýr komþusu olduðundan Pamir ve Hindikuþ Daðlarý’ndaki dünyanýn en tehlikeli yollarýnda çalýþmasý hep yüreðimizi aðzýmýza getirirdi. Eve her geliþinde babamý yeniden doðmuþ gibi hissederdik. Ah o yollarý bir görseniz! Bu arada benim adým, Tamara. Evin ortanca kýzýyým. Küçük kýz kardeþim Elvan, henüz yedi yaþýnda. Ablalarýmdan Fevziye on altýsýnda, en büyük ablam ise… Ablam dedim ama siz bakmayýn, o artýk erkek oldu ve babam adýný Halid koydu. “Nasýl yani?” demeyin. Burada erkek evladý olmayan aileler, köylülerce yadýrganýrlardý. Babam, sýrf mahcup olmamak için ablam Figan’ý köyün on iki ihtiyarý karþýsýnda Bacha Poþh âdeti ile yemin ettirerek henüz küçük yaþlarda erkekleþtirmiþti. Ablam artýk erkek gibi olmuþtu. Törenin ardýndan babam, ablamýn kulaðýna, “Sen artýk kýz deðil, erkeksin. Her yerde böyle davranacaksýn.” diye, fýsýldamýþtý. Ablam, babamla birlikte atlarýna binip evimizin uzaklarýna sýrtlarýna taktýklarý tüfekleriyle giderlerdi. Döndüklerinde artýk ne avladýlarsa annem piþirir, hep birlikte yerdik. Odun kesmek, hayvanlara bakmak, evin tamiri gibi aðýr iþler, ablama yüklenmiþti. Ona artýk aðabey diye hitap ediyorduk. Bu Bacha Poþh denilen âdette erkek olmaya karar verilenin önce saçlarý kesilirdi. Ablamýn da gözleri yaþlarla dolduðu bir anda ipeksi saçlarý kesilmiþti. Bulunduðumuz yerde kahvehane gibi yerler yoktu. Ancak ilçe merkezlerine yakýn olan köylerde yemin edenler, oralara rahatlýkla girebilirlerdi. Girdikleri yerlerde veya karþýlaþtýklarý köylüler tarafýndan da saygý görürlerdi. Aslýnda bu durum söylenildiði kadar kolay olmuyordu. On sekiz yaþýna gelmiþ ve bir bezle sýký sýký baðlanmýþ memeleri küçük, regl dönemlerini düzensiz atlatan genç kadýnlarýn bilinçaltlarý, onlarý erkekliðe taþýmýþtý. Erkekliðe geçenlerin, kesinlikle seks hayatlarý bitiyordu. Çünkü yemini bozanlarýn sonu ölüm oluyordu. Ýçindeki kadýný öldürmek bu olsa gerekti. Öldürmek dedim de bizim ülkede yaþayan kadýnlar zaten ölüden farksýzdýrlar. Kafesine kapatýlmýþ kuþlar gibi evlerine hapsedilen kadýnlarýn iþi; temizlik, yemek yapmak ve çocuk bakmaktan baþka ne olabilir ki? Evimizde ne telefon ne de televizyon vardý. Çocuklar, oyun nedir bilmezlerdi. Sekiz yaþýndaki bir kýz çocuðunun görevi; dört yaþýndaki kardeþine annelik, erkek çocuklarý ise hayvanlarýn baþýnda çobanlýk yapmaktý.
Babam, muhafazakârdý. Hem de en koyusundan! Bize nefes aldýrmazdý. Bulunduðumuz yerde, hatta yakýn köylerde ne doktor, ne saðlýk ocaðý ne de okul vardý. Dünyadan bir haber yaþardýk. Kýz halimle bir gün, hayvanlarý otlatmak için çýkardýðýmda köyden birisi þikâyet etmiþ olacak ki, babam bir akþamüzeri iþten yorgun geldiðinde beni falakaya yatýrdý. Her tarafýmý kýzartana kadar dövdü. Dövmekle kalmadý, bedenimi bir top gibi duvarlara fýrlattý. Neymiþ, o görevi aðabeyim yapacakmýþ! O ne dövmeydi! Ne annem ne de kýz kardeþlerim ayýrabildi. Zaten ayýrmak âdetlerimizde yoktu. Ceza neyse çekilecekti. Bizim dünyamýz, bedenlerimizi kucaklayan evimizin kireç kokan duvarlarý oluyordu. Bir de pencereden baktýðýmýzda uçsuz bucaksýz daðlarýn bozkýr görüntüsüydü. Hep merak ederdim, acaba daðlarýn ardýndaki yaþantýlar nasýldý ve kadýnlar neler yaparlardý? Hýzla kayan bulutlarýn üstüne oturup týpký masaldaki cadýnýn süpürgeyle uçup gitmesi gibi, hayal ettiðim yerlere gitmek isterdim. Sahi medeniyetin ne olduðunu nereden mi öðrendim? Köyümüze gelen bir yabancýdan...
Okumak isterdim. Kitaplar nasýl bir þeydi, bilmiyordum, ta ki daðcýlar köyümüze gelinceye kadar. Gelen bir yabancý, dilimizde okuma ve yazmayý öðreten bir kitap vermiþti. Hiç kimseye göstermeden onu sakladým. Babam görmüþ olsaydý, kemiklerimi kýrardý. Biliyor musunuz, hayalimdeki meslek doktorluktu. Çünkü köyümüzdekiler, ne doktor ne de öðretmen gördüler. Kadýnlarýmýz, doðum yaptýklarýnda ölümle burun buruna gelirlerdi. Hatta doðayla mücadele edemeyenler ateþler içinde acý çekerlerdi. Akraba evlilikleri olduðundan çocuklar sakat doðar veya ölürlerdi. Bizim buralarda savaþýn kokusu sonradan sonraya iyice duyulmaya baþlamýþtý. Bir gün nasýl olduysa alçaktan uçan bir jetin vadiye attýðý bombalarýn gürültüsü ile kendimi eski bir dolabýn içine atmýþtým. Yýðýn giysiler arasýnda bir de ne göreyim, ailemizde gençlik dönemlerinde Kabil’de bir deðirmende çalýþýrken okula gitmeyi de ihmal etmeyen dedeme ait “Çocuðun Alfabesi” adlý bir kitap! Onu hemen elbisemin arasýna sakladým. Jetler uzaklaþtýðýnda kimseye göstermeden Peþtuca kelimeleri resimlerle eþleþtirmeye çalýþarak okumayý öðreniyordum. Ablam odun getirmeye gittiðinde, annem yemek baþýnda, babam ise kamyonu ile iþinde olduðu zamanlarda okumayý öðrenmek için planlar yapýyordum.
Babam, gerçekten zor þartlarda çalýþýyordu. Týpký her an ölüme hazýr bir savaþçý gibiydi. Altýndaki kamyon oldukça eskiydi. O geçit vermez daðlarýn yollarý çukurlu, heyelaný bol ve dar yollarýnda çalýþmak her þoförün harcý deðildi. Zaten bu yola ölüm yolu deniliyordu ve dünyanýn en tehlikeli yollarý arasýndaydý. Bir gün Halid Aðabeyim, babamla olan yolculuðunu anlatmýþtý. Aman Allah’ým! Anlatýrken heyecandan her tarafým titremiþti! Anlatýlanlarý duyduktan sonra içime babamý her an kaybetme korkusu yerleþmiþti. O gün Tuz Daðý’ndan aldýklarý çuvallarla dolu tuzlarý Pakistan sýnýrýndaki bir ilçeye götürüyorlarmýþ. Beþ bin rakýmlý daðýn yola yakýn iri çakýllarý araçlarýn üstüne düþmeleri an meselesiymiþ. Hele yaðmur yaðdýðýnda gevþeyen kaya parçalarý yola düþtüðünde araçlar için büyük tehlike yaratýrmýþ. Ýki araç dar yolda karþýlaþtýklarýnda birisi geri geri giderek kuytu bir yere yanaþmak zorundaymýþ. Karþýlýklý geçerlerken mutlaka birbirlerine sürterlermiþ. Aðabeyim yan taraftan aþaðýlara bakmýþ, uçuruma yuvarlanan araçlar çoðunluktaymýþ. Kamyondan inip babama yol gösterdiðinde tekerlekler ölüme oldukça yakýnmýþ. Yoldaki küçük bir kaya parçasýnýn kopmasýyla kamyonun aþaðýlara uçmasý içten bile deðilmiþ. Babam artýk bu yolu ezberlemiþ ama yine de saatlerce süren o yolculuk, sýrat köprüsünden geçmek gibi bir þeymiþ.
Afganistan’da daðlarda yaþayýp da ata binmeyi bilmeyen yoktur. En ünlü oyunumuz Buzkaþi’yý aðabeyim Halid anlatmýþtý. Bu oyuna oðlak oyunu da deniliyormuþ. Genelde kýþ aylarýnda cuma günü oynanýrmýþ. Oyuna katýlan atlar dokuz ay, gün ýþýðýna çýkartýlmadan özel yemlerle besleniliyormuþ. Günde on yumurta yedikleri de oluyormuþ. Oyunun topu, kafasý kesilmiþ oðlakmýþ. Bunun belirli mesafede at üstünde taþýnmasý gerekiyormuþ. Oyun boyunca atlýlar, oðlaðý kapmak için birbiriyle yarýþýrlarmýþ. Oðlak, oyundan yirmi dört saat önce soðuk suda bekletilip tuzlanýyormuþ. Böylelikle aðýrlaþan oðlaðýn taþýnmasý ve yerden alýnmasý zorlaþsýn isteniyormuþ. Bir gün babam beni de götürür müydü? Hiç sanmýyorum. Keþke ablamýn yerine ben erkek olsaydým! Olmadý! Bizim ülkede erkek demek, özgürlük demekti. Hesap soran veya “Neden hayvanlarý otlatmak için dýþarý çýktýn!” diye, dayak atan da yoktu. Ýstediðin gibi her yere git. Özgürlük gibisi var mýydý? Özgürlük demiþtim. Bir kadýn, özgürlüðü denemeye kalktýðýnda karþýlýðý; ya dayak ya da yaptýðý cezaya göre ölümdü. Peki, cezasý için modern þehirdeki gibi hapishaneye girer miydi? Hayýr. Ülkemde kadýnlara hapishane de yasaktý! Bizleri hapishane niyetine aþiret reislerinin evlerinde hizmetçi olarak çalýþtýrmaya gönderirlerdi. Oralarda cinsel istismar görenler için bir önlem de yoktu. Bu tür haklarýný dile getirenlerin karþýlýðý idam sehpasý olma ihtimali yüksekti. Kadýn olmak ülkemde gerçekten zordu! Kimse kadýnlýðýn kolay olduðunu iddia edemezdi. Kadýnlýðýn kýrýlan onurunu yine tamir edecek olan da adamlýðý seçen kýzlar olacaktý. Hayat týpký masallardaki prensin ayakkabý ile âþýk olduðu kýzý her yerde aramasý gibi kadýnlarýn adý da ülkemde aranýyordu!
Savaþ, ülkemizin kaderiydi. Ne Amerika’sý ne Rus’u ne de bir baþkasý bizleri rahat býrakmadý. Bomba sesleriyle uyandýk. Köyümüzü ele geçirenlerin esiri olduk. Savaþýn yoksul kurbanlarý gibi oradan oraya savrulduk. Bir erkeðin kadýnlarla göz temasýnýn karþýlýðý, kýrbaç veya ölümdü. Bir ara ucundan yakaladýðýmýz özgürlük, bir kelebek gibi avuçlarýmýzýn arasýndan uçup gitmiþti yine… Burkalarý tekrar giymek zorunda kaldýk. Taliban yönetimince kadýnlarýn görünmemesi için evlerin camlarý karartýlýyor veya siyah boyanmasý isteniyordu. Bu yaþamdan kaçmak isteyen kadýnlar ise kendilerini yakýyorlardý veya intihar ediyorlardý. Okur-yazar olmasýný istemiyorlardý. Yüzde doksaný cahildi ülkemdeki kadýnlarýn. Yemeði yapacak olan kadýnlarýn pazara gitmeleri de istenmezdi. Güneþli bir tarlada bir kadýnýn çay içmesi ya da kýz kardeþinin düðününe arabayla gitmesi bile potansiyel bir ölümcül kumardý. Bizlerin dört duvar arasýnda pencereden görebildiklerimiz yalnýzca; köyün birkaç tepeye yayýlmýþ mezarlýðý, akþam güneþinin parlayan kýrmýzýsý ve pembe renkli taþ yýðýnlarýydý. Okuma yazmayý ise dedemin kitabýndan sökmüþtüm. Aðabeyim babamla birlikte Tacikistan’a gittiðinde ondan defter ve kalem istemiþtim. Gizlice alýp getirdiði deftere þiirler yazdým. Bakmayýn ülkemin öyle olduðuna, eskiden ülkemde nice þairler yetiþmiþ. Yýllar öncesinde hemen hemen her evde okunmasa bile bir veya daha fazla Fars þiir koleksiyonlarý bulunurmuþ. Hatta Müþa’era þiir yarýþmalarý bile yapýlýrmýþ.
“Anne! Anne!” diye aðýtlar yakarak aðlayan aðabeyim Halid’in sesini uzaktan duymuþtuk. Yaklaþtýkça hýçkýrýklarý artýyordu. Annem, örtüyle gerilmiþ mutfakta bizlere patatesli bolani yapýyordu. Aðabeyim kapýdaki örtüyü açýp mutfaða girdiðinde anneme sarýlýp uzun süre býrakmadý. Hýçkýrarak bir þeyler söylüyordu ama ne olduðunu anlamamýþtýk. Annem, “Oðlum babana bir þey mi oldu?” dediðinde, aðabeyim baþýný salladý. Annem bayýlmýþtý. Dünyanýn en zorlu yolu bir kurban daha almýþtý. Þirket yetkilileri babamýn parçalanmýþ cesedini getirdiklerinde tanýyamadýk. Köyümüzün mezarlýðýna gömdükten sonra evimizin reisi aðabeyim olmuþtu. Hayvanlar ile ektiklerimiz bizi beslemiyordu. Neyimiz varsa komþulara satýp bir ilçeye gitmek istiyorduk ama savaþýn ortasýnda daðlarý aþýp tehlikeli yollardan geçebilmek öyle kolay deðildi. Baþýmýza mutlaka bir þeyler gelecekti. Korkumuz erkek görünümlü ablamýn eline silah tutuþturup örgütün saflarýna almalarýydý. Ya diðer kýz kardeþlerim? Onlar da köyün güzelleriydi. Örgüt üyeleri, saçlarýndan yakaladýðý kýzlarý sürükleyip savaþ ganimeti diye güzel olanlarý nikâhlarýna alýyorlardý. Zavallý annem ne yapardý? Aðabeyim, babamýn çalýþtýðý þirkette birisi ile tanýþmýþ ve hepimizi Ýran üzerinden Türkiye’ye kaçýracak bir yolun olduðundan bahsetmiþti. Babam için verilen bir miktar paraya ilaveten her þeyimizi sattýðýmýz için elimize bir miktar para geçmiþti. Ya hep birlikte yaþadýðýmýz topraklarý terk edecektik ya da kalýp bir evin içinde hapis yatacak ve özgürlüðümüzden olacaktýk. Özgürlüðü seçtik. Ucunda ölüm de olsa yola çýkacaktýk. Ertesi akþam, içinde bir baþka ailenin olduðu bir araç geldi. Bu araç daðlarý aþabilecek türdendi. Aracýn kapalý kasasýna bindik. Yanýmýza birkaç giyecek ve bolca yiyecek aldýk. Çukuru bol bu yollarda hamile olan kesin doðururdu. Uzun yolculuðun ardýndan Ýran sýnýrýna yüz kilometre yaklaþtýðýmýzda yolda birçok tehlike atlatmýþtýk ama þoför bu iþi iyi biliyor olacak ki, bizleri sýnýra yakýn geniþ bir araziye sað salim getirebilmiþti. Nereye gideceðimizi tarif ettiler. Epeyce yol yürüdük. Yürümekten ayaklarýmýzda derman kalmamýþ, dudaklarýmýz ise soðuktan çatlamýþtý. Kimi zaman yakýnýmýzdan akan dereden su içtik. Uðradýðýmýz bað ve bahçelerden meyve yemek zorunda kaldýk. Zira erzak da tükenmiþti. Bir ara karþýmýza çýkan silahlý soyguncular neyimiz var neyimiz yok, aldýlar. Yalnýz annem külotuna diktiði bir bez torba içindeki altýn ve paralara umutlanmýþtýk. Bir köyde misafir edildikten sonra Ýran sýnýrýna yaklaþmýþtýk. Burada bir baþka göçmen tacirleri ile tanýþtýrýldýk. Allah’tan bu iþi yapan Kýrgýzlar yakýn köylümüz olduðundan bize maddi yönden zorluk çýkarmadýlar. Annem, para ve altýnlarý verince iþler kolaylaþmýþtý. Ýran’dan Türkiye’ye olan yolculuðumuz baþlamýþtý. Sað olsunlar yemek konusunda sýkýntýmýz da olmadý. Ýran’ýn þehirlerden uzak bölgeleri, ülkemize benziyordu. Issýz olsa da insanlarý yardýmseverdi. Aracýn penceresinden dýþarýlarý seyrederken hayallere daldým. Bir dað köyüne uðradýðýmýzda, yamaçlara yapýlan evlerin, ülkemdeki gibi kerpiç ve taþtan yapýldýklarýný fark ettim. Ýnsanlar damlara çýkýp silindir ile düzelterek yaðmur sularýnýn evlerine girmelerini önlüyorlardý. Girdiðimiz bir ev, týpký bir maðaraya benziyordu. Oval ve dikdörtgen þeklinde oyuklarda biblolarýn görüntüsü çok hoþtu. Bir odaya geçmek için kapý yerine burada da örtüler çekilmiþti. Yerde bir kilim ve yaslanmak için otantik görünümlü yastýklar vardý. Odalara geçmek için eðilmek zorundaydýk. Yokuþtaki evlere gitmek için her iki tarafta taþtan merdivenler saðlý sollu, orta kýsmýnda ise yaðmur sularýnýn gideri için bir bölüm yapýlmýþtý. Evlerin uzaktan görüntüsü bir sanat þaheseriydi. Bir ev daha dikkatimi çekmiþti. Bu ev, oldukça farklýydý. Önünde geniþ bir alan vardý. Çeþme önündeki koltuklar modern görünümlüydü. Ortadaki sehpada bir vazo ve içindeki gülün rengi pembeydi. Bu evde oturanlarýn zengin olduklarý belliydi. Avludaki merdivenlerin týrabzaný ferforje, pencere ve kapýlarý oval biçimindeydi. Bu köydeki bir evde kaldýk. O gece yol yorgunluðumuzu atýp güzel bir kahvaltýnýn ardýndan tekrar yola koyulmuþtuk. Yolculuðumuz bu kez otobüsleydi. Kafamý cama yaslayýp yola devam ederken düþüncelere daldým; ülkemin adetleri gözümün önüne geldi. Ah babam! Neden ismimizi söylemekten çekinirdin ki? Hiçbir devlet kurumunda kadýnýn adý söylenmezmiþ! Evraka “Bilmem kimin kocasýnýn eþi veya kýzý” olarak yazýlýrmýþ. Söylense ne olurdu ki? Kadýnlar utanýlacak ne yaptýlar ki? Namussuzluk ya da utanç verici olarak görülüyormuþ kadýnýn gerçek adýnýn söylenmesi! Hay Allah’ým! Bir keresinde aðabeyim anlatmýþtý. Babamla Wakhan’a giderken yolda aldýklarý bir adam anlatmýþ. Karýsý yüksek ateþle doktora gitmiþ, doktor, zatürre teþhisinden sonra ilaçlarý yazýp reçeteyi kadýna vermiþ. Kadýn da kocasýna teslim etmiþ reçeteyi. Ancak reçete üstünde karýsýnýn ismini gören adam deliye dönmüþ ve ilaçlarý almak yerine adýný yabancý bir adama ismini söylediði için karýsýna þiddet uygulamýþ. Yalnýz bu mu? Evlilikler de kýzlar için baþlý baþýna bir sorundu. Yaþý on altýya gelen kýz, damadý bile tanýmadan büyük miktarda baþlýk parasý ile evlendiriliyordu. Afganistan’da evlenmiþ olsa ne olacak ki? En iyisi bile, evde hapis hayatý yaþayacaktý. Evin odalarý onun dünyasý olacak, makinesi varsa, kocasýnýn söküklerini dikecek, tandýrda ekmek yapacak ve inekleri saðmayý öðrenecekti. Komþularýnýn ufak bir þikâyetinde kadýnýn evine polisler girip yatak odasý baþta olmak üzere her tarafý didik didik arayacaklardý. Evlenen kýzlarýn en zoruna giden ise zor koþullarda uzaktan gelen akrabalara düðün yemeði hazýrlamalarýydý. Ziyarete gelenler buna çok önem verirlerdi. Bunu bilen gelinler, kocalarýný borçlandýrmak uðruna da olsa en güzel sofrayý hazýrlama yarýþýna girerlerdi. Ülkemin fakir çocuklarý! Oyun nedir bilmeyen çocuklarý! Gecenin geç saatlerinde düzenlenen davetlerde yapma göðüs ve ayaklarýna zilli halkalar takýlarak yaþlý zengin adamlarýn sofralarýnda birkaç dolara zenne yapýlan ve sonra da tecavüz edilen çocuklarýmýz! Baçabaze denilen ve Ýslam açýsýndan da caiz olmayan bu durum gerçekten çok iðrenç ve mide bulandýrýcýydý!
Sonunda düþünceler arasýnda iki bin otuz dokuz kilometrelik yorucu yolculuk Türkiye sýnýrýnda son bulmuþtu. Van’a sýnýr bir ilçede Afganistan’dan gelen bir komþumuz ile tanýþtýk. Bir süre onlarda kaldýk. Ailece çalýþma hayatýna atýldýk. Ne iþ varsa yaptýk. Ben bir lokantada hem garson olarak çalýþtým hem de okula gittim. Þimdi çeþit çeþit kitaplarý okuyabiliyorum. Diðer kardeþlerim de farklý iþlerde çalýþarak hep birlikte kiraladýðýmýz bir evde yaþama sýmsýký sarýldýk. Bu yazýyý sizlere karlý bir günde kütüphaneden yazýyorum. Þimdilerde özgürlüðün mis gibi kokusunu hissediyorum.
Yaþasýn özgürlük!
Khandud’daki evimizin penceresinden uçsuz bucaksýz daðlarýn sonsuzluðuna bakarken hayal kurmuþ ve defterime þöyle yazmýþtým: “Bir gün, evimizin önünde asfaltlý yol olacak ve ayakkabýlarým çamurlara saplanmayacak. Mis gibi kokan bir havada kuþlar, o bombalarýn keskin kokusundan korkup kaçmadan huzurla uçabilecekler. Savaþýn ölüm korkusu olmadan çocuklarýmýz, kýzlý- erkekli okullarda okuyacaklar. Þarkýlar söyleyip dans edecekler. Ah benim bahtý kara ablam! Bacha Posh'a kurban edilmeyen kýzlarýmýz, kendi çocuklarýný cinsiyetleriyle büyütüp ipeksi saçlarýný örecekler ve bir sürü oyuncak bebekleri olacak burkasýz rengârenk giysiler içinde... Eþim, pýrýl pýrýl sakalsýz bir cilt ve mis kokan teniyle öpecek beni ve huzurla iþine gidip gelecek. Çocuklarýmýz özgürce oynayacaklar. Belki de birlikte gerçekleþecek bütün hayallerimiz...

Ertuðrul ERDOÐAN



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn toplumcu kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ayaklarýn Nerede Anne?
Sol El
Pavyon Güzeli

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Maydanoz Hilmi
Gizemli Zarf
Mutfak Penceresindeki Ýri Gözlüm


Ertuðrul ERDOÐAN kimdir?

Ertuðrul Erdoðan, 1958 yýlýnda Ankara’da doðdu. 1968-1980 yýllarý arasýnda babasýnýn kurduðu Doðan Yayýnevi ve matbaalarýnda çalýþtý. 12 Eylül darbesi sonrasý yayýnevlerinin kapanmasýyla Ordu þehrinde 1982-83 yýllarýnda mahalli ve ulusal basýnda gazetecilik yaptý. Çeþitli dergi, gazete ve kitaplarda öyküleri ya¬yýmlandý. Hindistan Kritya ve Kolombiya’da düzenlenen Medellin Uluslararasý Þiir Festivali’ne on-line olarak katýlmýþtýr. Dünya sorunlarýný romanlarýna yansýtan Erdoðan, Türkiye Yazarlar Sendikasý (TYS) üyesidir. Kitaplarý: - Vallahi Öptürmem, Mola Yayýnlarý, Temmuz 2012. - Mor Gözdeki Hüzün, Deha Yayýnlarý, Mart 2014. - Mor Gözdeki Hüzün, Hel Yayýnlarý, Nisan 2015. - Sonrasýz Kadýnlar, Lakin Yayýnlarý, Þubat 2015. - Corona Yalnýzlýðý, Ceren Yayýnlarý, Haziran 2021


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ertuðrul ERDOÐAN, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.