Ýnsan gülümsemeyle gözyaþý arasýnda gidip gelen bir sarkaçtýr. -Byron |
|
||||||||||
|
*** Ahmet’in okula baþlayacaðý günler yaklaþmýþtý. Oldukça sevinçli ve hevesliydi. Annesi, okul hazýrlýklarý için kýzlarýyla birlikte çarþý pazar gezerek; forma, çanta ve kýrtasiye malzemeleri gibi ihtiyaçlarý almýþlardý. Ahmet, onlarý her defasýnda odasýnda yere serip bakmaktan keyif alýyordu. Okulun ilk günüydü. Uzun boylu olduðu için arka sýralarda olmasýna içerledi. Birkaç kez öne geçmeye çalýþsa da öðretmeni onu tekrar arkaya göndermiþti. Bahçede okula girerken oluþturduklarý sýrada en arkada olmasýna sinirleniyordu. Öðretmenleri kýrklý yaþlarda tombulca ve sert görünüþlü bir kadýndý. Uzun sopasýyla derse baþladýðýnda Ahmet’in gözü sopanýn avuç içindeki ileri geri oynamasýna takýlmýþtý. Öðretmen, tahtaya yazdýklarýný öðrencilerden defterlerine yazmalarýný istedi. Bir süre sonra ön sýradan baþlayýp arka sýraya kadar yazanlarý kontrol etti. Yanlýþ yazanlarý uyarýp tekrar yazmalarý için baþlarýnda bir jandarma sertliðinde bekledi. Sesini yükselttiðinde öðrenciler, korkuyor, teneffüs zili çalmasýyla sevinç içinde bir anda sýnýfý boþaltarak koridorlarda çýlgýnlar gibi koþuþturuyorlardý. Bir gün öðretmen, kontrol esnasýnda Ahmet’e nasýl yazmasý gerektiðini tarif ederken, onun sol elle yazdýðýný gördü. “Evladým, sol elle yazýlmaz, günah olduðunu söylemediler mi?” “Söylediler öðretmenim. Babam çok uyardý ama yapamýyorum. Sol elle daha rahat yazýyorum.” “Olmaz evladým, olmaz! Ver bakayým kalemini…” Öðretmen, kalemi Ahmet’in sað eline yerleþtirdi. Minik ellerini sýkýca kavrayýp avuçlarýnda kaybetti. Tahtaya yazýlanlarý birlikte yazdýlar. Ahmet, kalemi tutmakta zorlandýðý gibi yazdýklarý da bir þeye benzemiyordu. “Ýþte böyle!” “Ama öðretmenim…” “Amasý mamasý yok! Sað elle yazacaksýn, o kadar!” “Beceremiyorum ki…” “Sus, konuþma! Ben ne diyorsam o olacak! Anlamam, çalýþacaksýn!” Ahmet, öðretmenin uzaklaþmasýyla kalemi ürkekçe alýp tekrar sol eliyle yazmaya devam etti. Gözü sürekli öðretmendeydi. Yaklaþtýðýnda kalemi sað eline alýyor, yazýyor gibi yapýyordu. Öðretmen kafaya takmýþ bir vaziyette gözü Ahmet’teydi. Tahtayý silip yazýklarýný defterlere yazmalarýný bir kez daha istedi. Bir yarasa keskinliðinde masadan öðrencileri izliyordu. Ahmet’i sol eliyle yazarken görmüþtü. Sözünün dinlenmemesine sinirlenip hýzla gelip Ahmet’in baþýna dikildi. “Uyu Ali uyu” yazýsýnýn son harfini yazmakta olan Ahmet’in kulaðýndan çekip havaya doðru kaldýrmasýyla Ahmet’in sol elindeki kalem fýrlayýp birkaç metre ileriye düþmüþtü. “Evladým ben sana ne dedim? Sol elle þeytanlar yazar, demedim mi? Geç bakalým tahtaya…” Ahmet’in suratý, yukarý doðru çekilen kulaklarýnýn acýsýyla yamuk bir hâl almýþtý. Öðretmen kulaðýný býraktýðýnda kulak memesine kadar kan oturmuþtu. Tahtaya geçip arkadaþlarýn karþýsýnda mahcup bir halde önüne baktý. Öðretmen, “Bir daha sol elle yazmayacaðým.” diye, tekrar etmesini istedi. Ahmet, mýrýldayan sözlerle tekrar etti. Öðretmen, bunu beðenmedi. Bir kez daha hýzlý tekrar etmesini istediðinde cýlýzca konuþtu. Arka sýralarda bacak bacak üstüne atan öðretmen, sinirlendi. “Hýzlý hýzlý! Olmuyor böyle! Gür sesle bir daha söyle bakalým! Bir daha sol elle yazmayacaðým!” “Bir daha sol elle yazmayacaðým!” “Tekrar et!” “Bir daha sol elle yazmayacaðým!” Öðretmen, “Þimdi herkes söylediðimi tekrar edecek! Ahmet bir daha sol elle yazmayacak! diye, sýnýfa seslendi. Sýnýf koro halinde öðretmenin söylediklerini birkaç kez tekrar etti. Ahmet mahcup bir haldeydi, yüzü kýzarmýþtý. O an yer yarýlýp içine girmeyi çok istemiþti. Bu sözler, ders bitimine kadar kulaklarýnda çýnladý. Teneffüs zili çaldýðýnda dýþarý çýkmak istemedi. Sýnýfta kalan birkaç arkadaþý da onunla dalga geçiyor, gülerek, “Ahmet, sol elle yazmayacakmýþ.” diyerek, alay ediyorlardý. Eve girdiðinde suratýnýn o haline annesi çok üzülmüþtü. Oðluna, neler olup bittiðini sorsa da Ahmet hayata küsmüþçesine konuþmadý. Akþam sofrada üzgün halini gören babasý, “Oðlum ne oldu sana hiç sesin çýkmýyor?” diye sordu. Yanýt vermedi. Ýþtahý da yoktu. Annesi ýsrar etti. Sürekli sað eline bakýyordu. Arkadaþlarýnýn sesleri beyninde dolaþýp duruyordu. Sofrada karþýsýnda oturan küçük kýz kardeþi ekmeðin ucundan koparýp aðzýna götürmek üzereyken, “Ahmet, yemen lazým, yoksa okulda canýný sýkan bir durum mu oldu?” Ahmet yanýt vermedi. Büyük ablanýn yanýnda oturan ortanca kardeþi, “Önemli bir problem var ama ne? Yakýnda kokusu çýkar” dedi. Baba sinirliydi. Kýzarak, “Haydi bakalým, yemeðini ye! Canýmý da sýkma! Zaten iþte bir ton fýrça yedim þefimden. Sinirimi senden almayým ha!” diye söylendi. Ahmet, kaþýðý yavaþça sað eliyle kavradýðýnda babasý yan gözle oðlunu izliyordu. “Aferin, bizim yapamadýðýmýzý öðretmeni yapmýþ” diye, ortaya konuþtu. Bütün gözler evin küçük oðlundaydý. Ahmet, kaþýðý çorba tabaðýna daldýracaðý esnada okulda tekrarladýðý sesler, kulaðýnda gittikçe artýyordu. Kaþýðý çorbalý halde sinirlenerek fýrlattý. “Öð…ööö..” sözcüðünün devamýný getiremedi. Sofradan kalkýp aðlayarak hýzla odasýna gitti. Herkes þaþkýnca birbirine bakýyordu. Ailesi onun ne demek istediðini anlamamýþtý. Babasý, “Üstüne gitmeyin haným, olur öyle þeyler…” Anne, “Bey, okuldan geldiðinden beri evladýmýz konuþmuyor. Dili mi tutuldu ne?” Kardeþlerin yüzünde ise tedirginlik hâkimdi. Büyük ablasý Ahmet’in odasýna gitti. Kapýsýný týklattý. “Ahmet, güzel kardeþim, her þeyi bana anlatabilirsin. Sana elimden geldiðince yardým ederim. Ööööö…. derken, ne demek istedin? Öðretmenin mi?” Ahmet “E…e… vet” dediðinde, Þaþkýndý. Gözlerini açarak sordu, “Kardeþim yoksa kekeme mi oldun? “Bi… bi.. bil… mi… yom”” “Þimdi bana her þeyi baþtan anlat.” Ahmet olup biteni konuþmaktan ziyade defterine yazdý. Yazýyý okuyan ablasý sinirlendi. Diþlerini gýcýrdattý. Sofraya dönerek okuduklarýný ailesine anlattý. Sinirlice odasýna gidip giyindi. Öðretmene bir iki laf söylemek için dýþarý çýkmak üzereyken annesi “Kýzým öfkeyle kalkan zararla oturur. Dur hele, hep birlikte bir konuþalým. Ona göre davranýrýz. Geç içeri.” Ablasý burnundan soluyordu. “Ben o öðretmen bozuntusuna sorarým. Sanki sol el organ deðil!” Baba bu sözleri duymamýþ gibi banyoya gidip abdest aldý. Sonra da odasýna gidip namazýný kýlýp geldi. Yer sofrasý kalkmýþ iki kýz kardeþ mutfakta bulaþýklarý yýkýyordu. Abla pencerenin kenarýnda dýþarý sinirlice bakýyordu. Aile hep birlikte oturma odasýnda buluþtular. Baba söze girdi. “Bak kýzým, okula gidip de öðretmeni oðlumuza cephe aldýrmaya hiç gerek yok. Unut gitsin. Hem dinimizde de yeri var. Neden sað ayakla iþ yerine girilir? Çünkü bereketli olsun diye.” “Ah baba! Hurafelere kendini kaptýrma. Sol ayaðýn olmasa yürüyebilir misin? Hem demezler mi ‘Bir elin nesi var iki elin sesi var’ diye? Öðretmeni Ahmet’in kulaðýndan çekip sýnýfa rezil etmiþ. Sen nelerden bahsediyorsun? Oðlun kekeme oldu baba! Bunun ne demek olduðunu biliyor musun? “Düzelir kýzým düzelir. Bak bakkalýn oðlu Hüsmen de kekemeydi, bir korkuyla düzeldi. Onun da zamaný var. Unut gitsin!” “Hayýr, baba unutmayacaðým! O kadýna haddini bildireceðim! Öyle öðretmen olmaz! Sýnýfta hiçbir öðrenciyi rezil etme hakkýna sahip deðil! Kardeþimin varsa bir problemi, velisi olarak ben ne güne duruyorum? Hemen kulak mý çekmek lazým? Hem de sol elle yazdý diye! Kardeþimin beyin loplarý da öyle çalýþýyor, ne yapsýn. Ona gününü göstereceðim. Gerekirse onu mahkemeye vereceðim!” Anne üzüntülü bir halde “Kýzým baban haklý, üstüne gitme artýk. Olan olmuþ, yakýnda doktora götürür çaresine bakarýz.” diye, mýrýldandý. “Anne, oðlun diyorum oðlun! Ke-ke-me! Onun için ne zor bir durum biliyor musun? Hayatýný ve geleceðini etkileyecek…” Kýzý giyinip sinirli bir þekilde okula gitti. Müdürün odasýna kapýyý týklatýp girdiðinde müdür, telefonla konuþuyordu. Bitmesini bekledi. Müdür, eliyle koltuðu gösterdi. Ablasý veli olarak olup biteni anlattýðýnda müdür, üzüldüðünü söyleyip öðretmeni uyaracaðýný belirtti. Ablasý, burnundan soluyordu. Mutlaka öðretmene bir iki çift laf söyleyerek rahatlayacaðýný düþündü. Öðretmenler odasýna yöneldi. Ýçeride onu bir köþede kahve içerken gördü. Öðretmenlerin çoðu buradaydý. Kimisi kitap okuyor kimisi de birazdan vereceði dersin hazýrlýðý içindeydiler. Abla, ortaya konuþtu: “Nursel öðretmen, bakar mýsýn?” “Buyurun, ne istemiþtiniz?” “Ahmet’in ablasý ve ayný zamanda velisiyim.” “Evet, buyurun. Ben de sizi arayacaktým. Ahmet sol…” “Size öðretmen bile demek istemiyorum! Býrakýn saðý solu da öðrencilerinize çaðdaþ ve bilimsel ders vermeye bakýn! El Mars’a gidiyor, biz hâlâ sað elle mi yoksa sol elle mi yazýlýr, onun tartýþmasý içindeyiz. Sizden öðretmen olmaz, yazýklar olsun sizi öðretmen yapana!” Öðretmen, rezil olmuþ, kýpkýrmýzý kesilmiþti. Elindekileri sehpaya býrakýp öylece kalakaldý. Bütün öðretmenler ikisinin konuþmasýna odaklanmýþlardý. “Merak etmeyin, sizi mahkemeye filan vermeyeceðim, ama inþallah bu vicdanla umarým rahat yaþama imkâný bulamazsýnýz. Kardeþim sizin bu kötü davranýþýndan sonra kekeme oldu. Þimdi mutlu musunuz, he?” Öðretmenlerden araya girenler olsa da abla sinirli bir halde aðlayarak konuþtu. “Ahmet’i baþka sýnýfa aldýracaðým. Gerekirse okulunu deðiþtireceðim. Sizin elinizde heba olacak öðrenciler, yazýk!” diyerek, oradan uzaklaþtýðýnda Öðretmen olduðu yerde hiçbir þey söylemeden oturdu. Uzun bir süre pencereden dýþarý baktý. *** Ahmet, ilköðretimi baþarýyla bitirmiþ, liseye baþlamýþtý. Uzun tedaviler sonrasý kekemesi de sonlanmýþtý. Liseyi takdir ve teþekkürlerle bitirdikten sonra üniversite sýnavýna girmiþ ve bir üniversitenin inþaat mühendisliði bölümünü kazanmýþtý. Ýkinci sýnýfa geçtiðinde bölümünü sevmediðinden tekrar üniversite sýnavlarýna girdi. Bu kez hayalindeki Týp Fakültesini kazanmýþtý. Mezun olduktan sonra bir hastanenin göðüs servisinde çalýþmaya baþladý. Üniversitenin son sýnýfýnda tanýþtýðý arkadaþýyla evlendi. Bir kýzý bir de oðlu oldu. Yýllar sonra hastanedeki odasýna kapýyý týklatan yaþlý bir kadýn girdi. Ahmet, masanýn önündeki sandalyeyi gösterip buyur etti. Kadýný tanýmýþtý. Ýlkokul da kendisini kekeme yapan öðretmeniydi. “Hocam ben Ahmet, anýmsadýnýz mý?” “Evladým, o kadar çok Ahmetler geçti ki elimden, çýkaramadým. Hem yaþým da seksene dayandý, unutkanlýk malum…” “Hani þu sol elimle yazý yazdým diye, tahtaya kaldýrýp beni sýnýfta rezil ettiðiniz Ahmet.” “Hýýýýým… Sen o musun?” “Evet. Rahatsýzlýðýnýzý öðrenebilir miyim?” “Üþütmüþüm… ” Ahmet, öðretmenin bir deri bir kemik kalmýþ sýrtýný açýp stetoskopla dinledi. Tansiyonunu ölçtü. “Evet, ciðerlerinizde tahribat var. Sigara kullanýyor musunuz?” “Yirmi yýl önce býrakmýþtým.” Ahmet, ‘hocam’ diye hitap etmeyi çok istese de içinden gelmedi. “Size birkaç ilaç yazacaðým düzenli olarak kullanýrsanýz bir haftaya kadar iyileþirsiniz. On gün sonra kontrole beklerim.” Öðretmen, üzerini toparladýktan sonra aldýðý reçete ile çýkmak üzereyken Ahmet arkasýndan seslendi: “Hocam, bir saniye bakar mýsýnýz?” Öðretmen ihtiyarlýðýn verdiði yavaþlýkta dönüp gözlüðünü düzelterek baktý. “Reçeteyi sol elle yazdým, size iyi günler…”
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ertuðrul ERDOÐAN, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |