..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Umutlarım her zaman gerçekleşmiyor, ama yine de her zaman umuyorum. -Ovid
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Şiir > Destan > Kibar TAVASAV




11 Ekim 2003
A051 - Bitlenmişim Aşkım!.. / Mektup (Şiirsel Öykü )  
Prensesisime

Kibar TAVASAV



:AGBJ:
Aşkım!
Sağanak yağmurun, sert esen
Güz rüzgarlarıyla hüküm sürdüğü
Kapkara koca dağların doruklarında
Üç metre önümüzü göremediğimiz
Esrarlı bir gecede aklımdasın...
Yürüdük zamanın öte yakasından
Bu satırları yazdığım gerçeğe doğru
Islandık,
Yıkandık,
Üşüdük,
Sel oldu aşkımız, ...
Okyanuslarda fırtınaya yakalanmış
Dört ağaç gövdesinden oluşmuş bir sal gibi
Ufukta bilinmeyen, fakat var olan zamana doğru
Sürüklendik hain gecenin içimize yüklediği
Hasret kokan şarkıların eşliğinde
Bir bir yalnızlık ve sevda türküleri
Tutturduk yürüdüğümüz bu ıssız yolculukta
Ruhumuzu ve canımızı koltuk altımızda taşıyarak
Koşuşturduk yalnızlık kokan patikalarda
Sevdamız koştu içimizde coşkuyla
Sen koştun içimde dolu dizgin

Yanık motor yağını
Boş bir cola kutusunun içine döküp
Üslübüyü mum ipliği niyetine
Yağın içine batırıp yakarak
Taş duvarlarını aydınlattığımız
Zikzaklar çizen habur çayının yakınlarındaki
Kayalık bir tepenin eteğinde bulunan
Beş insanın sığabileceği genişlikte
Küf kokan,
Loş karanlık bir mağaradayız
Bodur çalılar kaplamış mağaranın girişini
Loş ışıkta bedenlerimiz bizden daha büyük yansıyor
Yarık ve çatlakların olduğu mağaranın duvarlarına...
Bu çatlak ve yarıklarda örümcek ağları yer almakta
Ve bu ağlarda yer yer örümceklerin içlerini yedikleri
Sinek iskeletleri göze çarpmakta
Ağların üstlerinde ise parmak büyüklüğüne yakın örümcekler
Avını beklerken hareketsiz durmakta
Ve yarıklardan içeri dışarı
Tesbih böcekleri, kırk ayaklar dolanmakta...
Şurada taş duvarın dibinde
Sırt çantam duruyor
Sevda yüklü içi
Hasret yüklü buram buram

Sen yüklüsün...
Çok yoruldum
Omuzlarımda  seni taşıdığım bu yükün altında
Yine de taşıdım ama sen yoksun
Vay kahpe felek vay! ...

Parkam, pedim, pançom var sevdamın yanında
Çift şarjörlü, dürbünlü, bomba atarlı
Gece görüşe ayarlı, pointer'li tüfeğim
Dayalı durmakta sırt çantama
Biraz önce yağmurdan ıslanan tüfeğimden
Islattığım için özür dileyip
Onu bir gelin gibi okşayarak temizledim
Islak mermilerini mendilimle sildim
Şimdi yanık yağın aydınlığında
Parıldayarak neşeli neşeli bana bakıyor
Bu yağmurda biz buraya sığınıncaya kadar
Kaç saat yol aldık,
Kaç saat yürüdük,
İnan seni düşünürken hiç hatırlamıyorum
Yalnız sabah gün ağarmıştı tan sökümünde
Şimdi ortalık karanlık
İşte bu geçen zaman sürecinde
Sen hep yanımdaydın
Şu an ise ölümsüz satırlara dökülüyorsun gönlümden
Eline geçtiğinde bu dizeleri okuyacaksın

Biz yürüdük yağmurda...
Yağmur yağdı üstümüze
Biz yürüdük yağmurda...
Yağmur yağdı içimize
Soluksuz, nefessiz, takatsız kaldık
Ve iliklerimize kadar da ıslandık
Bu sensiz, soğuk, ürperten karanlıklarda
Yağmur içime işledi  ve üşüttü beni
Bak keskin kokulu havasız mağaranın
Şu tarafında, dışarıdan topladığımız
Yağmur suyu içmiş, ıslak çalıları tutuşturmak için
Şiir defterimden yırttığım sayfalarla yaktığım
Yüzümüzü yalayan ateş yanıyor
Yüksekliği yüzellisantimetre olan
Sadece bir insanın geçebileceği genişlikteki
Bu rutubetli mağaranın kapısına
Ateşin ışığının dışarıya yansımaması için
Battaniyemi gerdim
İşte ben sana bu mektubu
Sığındığımız bu kasvetli mağaradan
Soğuk taştan duvarları olan
Kapısındaki battaniyenin parmaklık olduğu
Bir mahpushaneden yazıyorum
Gönlüm kalem oldu,
Sevgim sayfalar,
Dökülüyorum sana, gönlüne
Sana olan sevdam dağların doruklarındaki karı
Tek bir nefesimle yere indirecek kadar
Ve şu an seni çok özlüyorum

Ateşten çıkan duman
Mağaranın kapısındaki battaniyeden
Dışarıya çıkamadan, içeriye dolup
Gözlerimi yaşartıyor
Bu yaşlar üşümüş yanaklarımdan
Süzülüp buz gibi soğuyarak
Boynumdan aşağı inip
Yanan içimi serinleterek, birazda üşüterek koynuma doluyor
Ben göremiyorum ama arkadaşlarım
Göz yaşlarımda senin adının yazdığını söylüyor
Adın süzüle süzüle soğuk bir esintiyle
Yağmurdan ıslanmış,
Yürümekten terlemiş,
Soğuktan üşümüş içime,
Gözyaşlarımın içinde billur billur akıyor aşkım
Sen akıyorsun içime
Yağ işte, dol gönlüme durma
Söndür ateşimi, titreyeyim varlığınla
Sür yüzünü kaç gündür kesemediğim
Uzamış, içinde beş beyaz teli saklayan sakallarıma
Ben de doyayım sana

Sırt çantamda bir kaç parça eşyam ve...
Boydan çekilmiş bir resmin
Gülümsüyorsun resminde, sanki yanımdasın
Sıcak nefesin vuruyor, resmine bakarken yüzüme
Yağmurdan ıslanmış resmini
Ateşte kurutmaya çalışıyorum
Kuruturken tutuşuyor saçların
Ben tutuşuyorum
Yanıyorsun
Yanıyorum
Bir tarafından yanık saçlarının kaldığı
Resmin elimde öylece ortada kalakalıyorum

Hayal olmuş çıplak bedenin
Bir an bile çıkmıyor aklımdan
Gitmiyor gözlerimden
Sen ne yaptın böyle bana
Vuruyorum ben de bu sersem başımı
Mağaranın taş duvarlarına
Niye diye sorma bana, anla işte
Hafızamı yitirip dağ dağ memelerini unutmak için
Belki hayal olacak ama
Allı, beyazlı bir gelin gibi
Yağmur yerine sen dökülsen üstüme
Tutuşurum işte o an teninde ve...
Söndüremez yanık kokuları yayılırken etrafa beni hiç kimse
Yanarım! ...
Midyelerin içinde incileşen kum taneleri gibi
Efsunlu gözlerle baksan gözlerime
Dilim, yüreğim, herşeyim efsunkar kalır gözlerinin içinde
Kül olurum! ...
Geçen zamanı kollarken tetikte
Ben de yürüsem şeytanın ayak izlerinde
Tutuşurum
Tutuşurum  da
Söndüremez beni tüm bulutların yağmurları inse bile üstüme
Adına yaşamak dediğimiz feryat
Dağları delip Ferhat bile olsak budur işte
Oysa senden önce kaç tane kadın geçti yatağımdan
Kaç kadına dokundu ateşli vücudum
Kaç incecik narin kadın parmakları gezindi omuzlarımı
Kaç batan tırnak kırıldı etimin içinde
Kaç dudak emdi dudaklarımı 

Kaç kadın inledi sabaha kadar
Kaç kadın beni inletti ateşli gecelerde
Evet hepsi senin tenimde doğuşunla
Bir bıçak gibi kesilerek
Silinip kazındı şimdi yoklar hafızamda
Öyle bir girdinki vücuduma
Hiç bir zaman silinemeyecek şekilde
Kanata kanata kalbime kazındın
Yürü tenimde yürüyebildiğin kadar
Yürü...
Sana açık,
Sana özgür vücudumdaki her santimetre kare toprağım
Dokun bana, ...
Öp,
Hadi ısır, sustur dilimi
Göm satırlarda konuşan dudaklarıma dudaklarını
Ellerin gezinsin boynumda, aşağılarda
Bende bu başımı dağ dağ memelerine yaslayıp uyuyayım
Meleklerin benim için kurduğu salıncaklarda

Biliyormusun kaç gündür hiç uyumadım?
Kaç gündür yollardayım
Kaç gündür seni arzulamaktayım
Ayaklarıma giydiğim çoraplar kağıt olmuş
Parmaklarım çıkmış dışarıya, erimiş altları
Gözlerim kanlı, altı şişmiş
Olmuş mosmor kan bardağı
Yıkadıkça dumandan akan göz yaşlarım
Cayır cayır yanıyor, mosmor olmuş
Gözlerimin altındaki kan bardaklarım
Yanıyorum ben acı acı,
Hani ateş basmayı,
Hani kor ateşte yanmayı,
Hani alev alev erimeyi,
Hani yanarken terlemeyi,
Yaşıyorum ben yudum yudum ah!
Çok zormuş sensiz olmak
Çok zormuş ağlarken gülmeye çalışmak
Yani böyle tutuşurcasına yanmak
Yani böyle ateşlerde kalmak
Yani yaşarken işte yaşamamak
Zormuş,
Çok zormuş, ...
Bunu şimdi ben çok daha iyi anladım

Soydum tükenmek bilmeyen
Derman yüklü bedenimi
Şu an terim ıslak ve titriyorum biraz canım
Derinlerimden bir pınar gibi ne kadar silsem de akıyor
Debisini hiç kesmeden içimden tekrar terim
Bu terin ıslaklığında üşüyorum
Birbirine vuruyor dişlerim, dudaklarım,
Ateşin yanında dizlerime koyduğum
Kürkümle, elbiselerimi kurutuyorum
Yürüdükçe beyaz köpüklerden bir harita yapmış
Terimdeki tuzlarla elbiselerimde bedenim
İşte Ege, Marmara
İşte Karadeniz, Akdeniz
İşte Van gölü
İşte Trakya, Anadolu
Çizmiş bir bir tenim misakı-milli hudutlarını
Fakat ben ne yazık ki dışarıda kaldım

Elbiselerimden duman olmuş buhar çıkıyor
Islak, terli, çıplak bedenimden
Mağaranın tavanına
Duman duman bir şeyler yükseliyor
Sevdam yükseliyor
Sevdam buhar olup mağaranın içine doluyor
Sökemiyorum
Yakamıyorum
Atamıyorum içimden seni
Ne yapacağımı artık çok şaşırdım
Hangi dağa çıksam
Hangi ırmakta yıkansam
Hangi uçurumdan iple insem
Hangi vadinin patikalarında dolansam
Kim söker seni bir kerpeten gibi içimden
Kim dağlar kalbimi
Kim unutturur seni bana
Ya da hangi kurşunla vurulayım kalbimden
Sonsuza kadar yok olman için
Doçka mı?
Bikeyzi (bcs) mi?
Kanas mı?
Ya da bin metreden beni param parça etmek için
Üstüme üstüme gelen bir repegeonbir (rpg11) roketiyle mi?
Yoksa elektrik fünyeli, beş kiloluk bir tnt kalıbıyla
Hazırlanmış bubi tuzağıyla
Yetmişbeş parçaya bölünüp
Yetmişbeş akbabanın sivri gagalarının arasında parçalanarak mı?
Söyle sevgili söyle!
Vurma beni ölümden beter edip te
Sen kalbimde büyüdükçe
Ben kabul edemeyip isyanlardayım
Söyle nasıl sakin olayım?
Ya da söyle nasıl kendimi avutayım?
Mor dağları mı indirip yıkayım?
Irmakların yollarını mı değiştireyim?
Dünyadaki tüm zehirleri karıştırıp
Yetmişlik bir şişenin içinde iki saniyede dibini mi bulayım
Ya da ne yapayım söyle?
Sen hangi zehirsin de içtim ben seni böyle?
Yüreğimi parçalarcasına...

Görüyormusun?
Efkarın kucağında
Yaktığım sigarayla konuşuyorum bir başıma
O bile senin gibi duman olup benden kaçıyor
Bu nedir allah aşkına
Yangınlardayım
Soyunda gel yanıma
Sana gibi görünse de sana değil aslında isyanım
Ben aramızdaki aşamadığım mesafelerle kavgalardayım
Yıkılsın!
Yıkılayım!
Ellerini tutamadığımdan
Gözlerine bakamadığımdan
Seni sevip okşayamadığımdan
Sana sarılıp dokunamadığımdan
Dudaklarında yaşayamadığımdandır bu isyanım
Başka bir şeye değil

Saat gecenin yirmiüç otuzbeşi...
Yağmur yağıyor hala, baykuşlar ötmekte dışarıda
Mağaranın köşesinde yanan ateşin üstünde
Fokur fokur bir çaydanlık kaynıyor
Biraz sonra arap çayıyla
Habur kenarında yakalayıp da
Bıçağımla başını kesip
Baş ve kuyruk deliklerini çamurla kapatarak
Ateşte pişmeye bıraktığımız tospağa ile
Derisini yüzüp, baş ve kuyruk kısımlarından
Birer karış kesip çakallara attığımız
Kalan beş karışını, ateşte kızartıp
Beş parçaya bölerek paylaştığımız
Kara yılanla karnımızı doyuracağız
Pişen tospağanın kokusu
Mis gibi içimizi dolduruyor
Ateşte pişen üst kabuğu açılarak
Nar gibi kızarmış sırt eti açığa çıkıyor
Yutkunuyorum...
Çok açım,
Ama ekmeğimiz ıslanmış,
Yani ekmeksiz kaldık,
Olsun aşkım, ...
Yüklü bulutların yeryüzüne serbest bıraktığı
Bereket dolu yağmurlar yağdı
Her yer kurbağa ve solucan kaynıyor
Toplayıp
On altı litrelik bir yağ tenekesinin
Kapağında pişirip tuzlayarak
Kurbağanın sadece arka bacaklarını
Ve ateşte kıkırdak halini alan solucanları
Cips olarak yemekten sonra yiyeceğiz
Baharatımız özlem, sevda oldu
Dostluk, arkadaşlık salatamız
Hadi bebeğim sende bir öpücük ver de
Tam doysun bu gece karnım

Mağaranın soğuk taştan duvarlarına militanlar
'' Gebereceksiniz Türk Ordusu '' yazmışlar
Gülüyorum)))
Bende elime sivri bir kaya parçası alıp
'' Bendensiniz, öpücem sizi eşkiyalar '' yazıyorum)))
Belli ki onlar da burayı kullanmışlar
Kimbilir belki de çok yakınımızdalar
Hatta belki de bizi görüyorlar
Hadi çıkın ortaya, biz buradayız, siz neredesiniz
Nerede alçak yürekleriniz, sakın azmayın, aklınızı alırım
Biz sizlerin ve bu dağların efendisiyiz

Bitlenmişim aşkım! ...
İç çamaşırlarımın dikiş aralarını toprak biti kaplamış
Tatlı tatlı kaşındırıyorlar
Yemekten sonra arkadaşlarla
Bisküi kutusunun üstünde marlboro'suna yarıştıracağız
Yarışa katılacak bitimin

Sıfırüç osman koydum adını

Kahverenkli bir şey
Başı küçük, karnı şişkince
Ayakları kısa, yere yapışık yürüyor ama heybetli
Bir sevgilisi var sıfırüç osmanın
Onun da adını koydum şule sıfıryedi
Ne çocuklar doğuracaklar ırklarına
İçlerinden en irileri sıfırüç osman
Galiba vücudumun efendisi aynı zamanda onların reisi o
Belli ki bileğinin hakkıyla
Çok kanımı emerek gelmiş bu duruma
Yani çok çalışmış
Kim bilir nerelerimde gezindi durdu
Acaba gözleri var mı? yok galiba bildiğim kadarıyla
Sıfırüç osmanın sırt kısmı şeffaf beyaz
Eğer yarışı kazanırsa
Sevgilisi şuleyle beraber dört saat
Koltuğumun altında ödül olarak
Balayında kalacak sıfırüç osman
Emsinler kanımı emebildikleri kadar
Madem biz evlenemiyoruz
Bari onlar evlensin
Yuva yapmak sevaptır ne de olsa
Helal olsun kanım birinci gelecek sıfırüç osmana
Osmanlar, şuleler benim alın terim, hizmetlerim
Tanrının ödül olarak bana verdiği bir armağan

Walkman radyomun kulaklıkları kulağımda
En çok sevdiğim şarkılar çalıyor şu anda
Biraz önce Kıraç;
'' Karahisar kalesi yıkılır gelir '' i söyledi
Şimdide Cem Karaca;
'' Vurun ulan vurun vurun
Ben kolay ölmem
Ocakta küllenmiş aşım var
Kirvem hallarını böyle yaz
Rivayet olur belki
Gül memeler değil bu
Dom dom kurşunu
Param parça ağzındaki '' yi söylüyor
Bende eriyorum bu şarkılarda,
Bitiyorum...

Hiç bir acı
Hiç bir yorgunluk
Hiç bir şey senin yokluğun kadar koymuyor
Bu tanrının kulu Kibar'a
Hiç bir mutlu olay
Senin yanımda olma mutluluğunu
Hiç bir zaman yaşatmıyor bana
Yokluğunda mor dağlar
Sanki üstüme kapaklanıyor
Hasretim sana
Hasretim denizin dalgasını andıran saçlarına
Hasretim beni içine çeken okyanus dudaklarına

Aşkım
Bir gün namert bir namlunun ağızından çıkan
Kahpe bir kurşunla vurulup da
Toprağa düşersem eğer
Sakın ardımdan ağlama
Bil ki ben çok mutluyum bu yolda yok olmaktan
Yalnız ne olur
Mezarımı kırmızı beyaz ve kokulu çiçeklerle süsle
Arada bir gübrele, çapala, sula
Genç, diri bir çınar dik baş ucuma
Kök salsın bu çınar toprağımda
Sonra beni unut allah aşkına
Bu gün denizlerde seninle beraber olamıyoruz belki ama
Bir gün mutlaka buluşacağız bir tanem ikimiz okyanuslarda
Öptüm bal tadındaki dudaklarından
Hoşçakal
Sınırkartalı
Kibar

Kibar Tavasav



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın şiir ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
A192 - Ihlamurlar Çiçek Açınca Gel
A003 - Gülümsu/vıchy Bakışlım
A002 - Sana Aşık Olmak
A101 - Seni Seviyorum
Sana Kuru İki Kelime Bırakıyorum
A001 - Aşk'a Tutsak Gülüşlerim
Çömlekçi Suyu Saksıdan İçer Sevgilim
A219 - Işıkları Söndür... Ay Düşsün Gözlerine
A200 - Çağan Günbatları Esiyor Aşkın Yollarına
A038 - Benimle Evlenir misin?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Türkler mi, Ermeniler mi Katletti? [Eleştiri]


Kibar TAVASAV kimdir?

. . .

Etkilendiği Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Kibar TAVASAV, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.