"Söylesene insan hayatında kaç defa sever?"
"Bilmiyorum"
"Kaç defa aşık olur?"
"Bilmiyorum"dedim yine. Pencereyi açmak için yerimden kalktım. Odanın havası iyiden iyiye ağırlaşmıştı. Ben pencereye giderken o arkamdan seslendi.
"Sen de hiçbir şey bilmiyorsun dostum be!" Geriye döndüğümde onun gözleri masanın üzerine kaymıştı, masadaki boş kağıda birşeyler karalıyordu. Sonra buruşturup attı. Bu sefer aynı soruyu ben sordum.
"Peki insan kaç defa sever kaç defa aşık olur?"
Gözlerini bana dikti. İyice kızarmıştı gözleri. Cevabını alamadan sorumun sustum. Konuyu değiştirmek istedim ama aklıma birşey gelmedi. Bir süre böylece sessiz oturduk. Sanki gelmesini beklediğimiz birisi vardı. Oda loş ışık altında kasvetli bir hal almıştı.
"Kararın kesin mi?"dedim sessizliği bozmak için.
"Hı?" derin uykudan uyanır gibi baktı gözlerime.
"Canım hani söylemiştin ya...Bir daha onunla konuşmama konusunda."
"Haaa...Evet kesin"
"Ama böyle...Ne bileyim...Bir defa benimde çok sevdiğim birisi vardı. Yaklaşık üç yıl sürdü birlikteliğimiz. Sonra bir gün ayrıldık. Daha sonra hiç konuşmadık. Hatta küs gibiydik. Ama arada bir düşünüyorum da konuşsak birşeyler düzelir miydi diye."
"Yani?"
"Yani konuşmayı deniyemez misin?" Gözlerime öyle bir baktı ki susturdu beni. "Senin için en doğru şey senin kararın tabi ki" diyebildim.
"Belki bu şehirden bile gidebilirim" dedi.
"Saçmalama! Kendini toprlarsın elbet ilk ayrılanlar siz misiniz?"
"Elbette toplarım ama...Bak belki bunu başkalarıda düşünmüştür ama bir ilişkinin içinde bir taraf diğerinden her zaman biraz daha fazla gerçekçi...Bir ilişkide duygusal taraf hangisi ise o daha fazla acı çekiyor"
Haklıydı ayrılıkta yıkıntıları toplayan hep duygusal taraftı. Ama hiçbir yara kapanamayacak kadar büyükte değildi. Tabii bu yara bir melek tarafından açılmamışsa. Güneş odamızın pencersinden yavaş yavaş süzülürken gözünden düşen bir damla yaş gördüm.
"Aslında gerçekçi olmanın bir sakıncası yok..."
"Haklısın" dedim.
Pencerenin önüne gitti. Dışarıyı seyretmeye koyuldu. İki gün önce hiçbirşey söylemeden çekip gitmişti sevdiği. Aradığında ise sadece "Bitti herşey bitti"demişti. Daha sonra -yani dün- ortak arkadaşlarından biriyle konuşurken duymuştu eski sevgilisine döndüğünü. Oysa bitirdiğini söylemişti. Aynen ona nasıl "bitti" dediyse öyle deyivermişti. Peki ama neden konuşmaksızın bitirmişti. Sanki düşüncemi okumuş gibi konuştu.
"Onun yanına dönmüş. Ben hiçbir şey yapamadım. Hatta benimle konuşmaya bile gerek duymadan gitti...Bense salak gibi güzel şeyler yaşadığımızı düşünürken hem" Dönüp bana baktı. Tüm vücudunun titrediğini hissettim. Öfkesinden mi üzüntüden mi bilemedim. Derin bir nefes aldı. "Biraz dolaşmaya çıkalım mı? dedi.
"Olur"
Dışarı çıktık. Sabah ayazı üşüttü beni.
"Ben üzerime hırkamı alacağım, üşüdüm. Sanada birşey getireyim mi?"
"Yok, istemem" dedi. Gözleri daha parlaktı. Sanki biraz daha güçlenmiş gibi gördüm. Gülümsedim, gülümsedi. O yaralı kalp sanki dün geceye karışmıştı.
"Hemen geliyorum"dedim. Hızlıca kapıya hareketlendim. Odaya girdim. Sandalyeye bıraktığım hırkamı aldım. Dönerken buruşturup yere attığı kağıdı gördüm. Yerden aldım tekrar eski haline getirdim kağıdı. Okudum.
"Sevgi cömerttir ama aşk...Aşk cimridir"