Bir önyargıyı yok etmek, atomu parçalamaktan daha zordur. -Einstein |
|
||||||||||
|
Her ne varsa hayatın içinde değişiyor sürekli.Ritmi ister hızlı,isterse yavaş olsun boyun eğiyor bu değişmez kanuna. Çoğu zaman farkına bile varamıyoruz "olmaya devam edenlerin." Bir an dikkatimizi çekerlerse, sadece o anki hal üzerine tepkiler veriyoruz. Hoşumuza gittiğinde tebessümden ibaret kalan tavrımız, aksi durumlarda; gemlenemeyen iç burkulmalarına, baldan tatlı öfkelere dönüşüyor.Ama her iki durumda da duygularımızın ortak paydası "şaşırmak" sanırım. Eski bir Fransız özdeyişi yaşlanmayı sadece "giderek daha az hayret etmek" olarak tanımlasa da, hayatın karşımıza çıkardıklarına dair değerlendirmelerimiz nüfus kağıtlarımız eskidikçe daha dingin, daha derinlikli ve daha hoşgörülü oluyor. Bu olgunun en çok eleştiri alan yanı ise, insanların yaşlandıkça daha muhafazakar (!) bir kişilik yapısına bürünmeleri olsa gerek.Kim ne derse desin gerçekten anlaşılabilir ve haklı bir tepki tarzı bence. Yıllarca "tutunabilme adına" özenle geliştirilmiş, ödün verilmeksizin korunmuş bazı değerlerin usulca avuçların içinden kaydığını görmek; sahip olunan her neyse, ona daha sıkı, daha içten sarılmayı gerektirmez mi? Ya elimizde olmadan, bizim dışımızda gelişen ve asla değiştirip-dönüştürme şansımız olmayan süreçlerde yitirdiklerimiz? En sevdiği oyuncağı zorla elinden alınmış çocukların içindeki o masum yangınlara benzer ateşler tutuşturmaz mı yüreğimizde? Kendimizi en zayıf, en yalnız ve en çaresiz hissettiğimiz anların toplamı değil mi geçmiş yaşantılarımız içindeki "bugünümüzü olgunlaştıran" deneyimlerimiz? Ve kendi yaşamlarımızın öznesi olabildiğimiz kadar değil mi "var olan mevcut derinliğimiz?" İyisi mi; çok da fazla derinlere dalmadan bir cümleyle de olsa, düşün sarnıcından sızan ilk damlayı günışığına çıkaralım ve diyelim ki: Varsın değişsin herşey, değişebildiği kadar.Bize düşen, bunun yörüngesini iyiye,güzele oturtmak olmalı elimizden geldiğince, yüreğimizin yettiğince ! Geçen gün, kütüphaneme -eskilerden ikinci kez okunacak ne var? diye bakarken gözüm fotoğraf sanatçısı Cemal Turgay'ın İZMİT'İ ARARKEN isimli kitabına takıldı.Siyah -beyaz fotoğraflardan oluşan kitabın ilk sayfasını çevirdiğimde karşıma Doğan Hızlan'a ait bir cümle sonraki sayfalarda "içinde kendimi unutacağım" o sıra dışı boyuta hazırladı beni. "Fotoğrafın belgesel gücüne inanın.Tarihi, yanılgısız biçimde anlatmak için en kestirme yoldur" diyordu Hızlan. Ve bu kestirme yoldan; 1886 yılından başlayıp 1965'e kadar uzanan muhteşem bir zaman yolculuğuna çıktım.Her fotoğrafa dakikalarca baktım bir kez daha.İlk incelediğimde farkına varamadığım detayları yakalamaya çalıştım. Önce dilime bir türkü ilişti kendiliğinden ve "meşhur çınarlarımızın" yeni dikildiği zamanlarda volta atmaya başladım demiryolu boyunca.Karşılaştığım herkese -merhaba! dedim yüzümde kocaman bir gülümsemeyle.Mutasarrıf Musa Kazım Bey'in ardındaki kalabalığa karşıp Saat Kulesi'nin temel atma törenine uğradım sonra. Bir tren düdüğü düştü aniden körfezin cam gibi sularına ve yoksul yelkenliler hafiften sallandı o an.Gelecek zamanlarda olmayacaklarını hissetmişçesine. Takvim 1927' yi gösterirken, İstasyon Oteli önünde İzmit'liler; çocuğundan yaşlısına görülesi bir heyecanla Cumhuriyet Bayramı coşkusunu yaşıyorlardı.Onlardan biri olabilmek öyle doyumsuz bir güzellikti ki... Özdemir Asaf'ın "anı bahçelerinde üşümek sıcaktır" dizesi takıldı dilime sonra, yarı beline kadar karla kaplanmış İzmit'in içinde bulduğumda kendimi.Fotoğrafların siyah-beyaz olduklarına aldırmadan, renkleri tümüyle doldurmaya çalıştım benliğime. İzmit, kar ve deniz...Ziyadesiyle mutlu ve bambaşka bir adam oldum o an bendeniz.... Anlatmaya devam etmek isterdim tüm gördüklerimi en ince ayrıntısına kadar ama biraz bencillik yapayım ve burada keseyim istiyorum. En iyisi; Kocaeli Yüksek Öğrenim Vakfı Yayınları arasında yer alan bu kitaptan mutlaka bir tane edinin ve kendi gözlerinizle, kendi yüreğinizle çıkın o siyah-beyaz yolculuğa.Kalbinizin, göğsünüzden çıkacak kadar büyük gürültülerle atmasına aldırmadan adımlayın tüm kaldırımları. Eminim son sayfaya geldiğinizde, siz de "bambaşka biri" hissedeceksiniz kendinizi.Belki de ,şimdiki zamanı yakalamak hiç bu denli can sıkıcı olmayacak. Ve en önemlisi,"İzmit'i bu denli estetik olarak belgeleyen" bir eseri sizden sonrakilere nadide bir miras olarak bırakabilme şansını elde edeceksiniz. Ne demişler? İnsan sahip oldukları kadar değil, sahip olduklarından aldığı haz kadar zengindir !
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © TURGUT ÇAKAR, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |