Yaşamdan korkmayın çocuklar. İyi, doğru bir şey yaptınız mı yaşam öyle güzel ki. - Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Çoban Ali ... - Ali ! koyunları dereye indir emi - Olur ana - Ali ! çıkına taze bazlama koydum he - Sağol anam eline kurban ! - hadi benim sefil oğlum Allah işini rast getirsin . Çoban Ali 24 yaşında toy bir delikanlıydı. Askerliğini yapmıştı. Bir anası vardı bir de kendisi. Köyün çobanlığını yapıyor ve iki lokma helal rızk için çalışıyordu. Babasını hiç görmemişti. Ağabeyi Ekrem’de yıllar önce köyden kaçıp gitmişti. Çoban Ali var gücüyle anasını memnun etmek için çabalıyor ve anasını hiç üzmüyordu. Koyunları önüne katmış ve güneş doğmadan çıkmıştı yola. Her gün aynı çayıra gelir koyunları derenin kenarına yatırdıktan sonra kendide derenin etrafına oturup akşamı ederdi. Yine böyle bir gündü. Anası Alinin bohçasına yiyeceklerini koymuş ve hayır dua ile oğlunu salmıştı. Ali bugün fikrini değiştirmişti. Koyunları derenin yukarı yamacına kasabaya doğru inen yola çıkardı ve kendide yolun kenarına durmuş gelip geçen arabalara bakıyordu. Geçen arabalardan biri de durmuş ve arabadakiler dışarı çıkarak çayırda koşturmaya başlamıştı. Sonra uzaktan gördüğü kadarıyla bir kız ve küçük bir çocuk koyunlara doğru gelmeye başlamıştı. Ali olan bitene sessizce bakarken Ali’nin köpeği Ateş oğlan havlayarak kızın ve çocuğun üzerine doğru koşuyordu. Ali de var gücüyle bağırmaya ve koşmaya başlamıştı. Kız ve çocuk kendilerine doğru koşan köpeği görünce donmuşlar hareket edemiyorlardı. Ateş oğlan iyice kıza ve çocuğa doğru yaklaşmıştı ama Ali Ateş oğlanın üzerine atladı ve müdahale etti. Kız bayılmıştı çocukta ağlıyordu. Sonra kızın annesi ve babası da koşup geldi. Ali Ateş oğlanı gönderdikten sonra tekrar başlarına gelmiş ve beklemeye başlamıştı ve kendini suçlu gibi hissediyordu. - emmi kusura bakmayınız, köpektir işte . Küçük hanımın koyunlara doğru yaklaştığını görünce ürktü. - Bırak be ; iti böyle boş bırakırsan - Emmi burası dağ başı ! boş bırakacağım ki ayı kurt gelirse engel olsun . - Tamam , tamam sus haydi git işine . Çoban Ali boynunu bükmüş arkasını dönüp koyunların yanına gelmişti. Kendisine gelip konuşmaya şahit olan kız babasının hareketini doğru bulmadığından gidip Çobanla konuşmasını ve özür dilemesini istemişti. Babası da yaptığı hareketin yanlış olduğunu düşünmüş ve Çoban Alinin yanına doğru gelmişti . - evlat ! kusura bakma . Bir anlık sinir işte - önemli değil emmi haklısınız korktunuz ! - neyse evlat biz şurada piknik usulü bir şeyler yapacağız. Gel sende katıl ! - sağol emmi siz keyfinize bakın ! - yo biz bu dağ başında sana misafiriz sende soframıza misafir olacaksın . - hele sen git emmi ben bir ara uğrarım . - bak mutlaka geleceksin söz mü ? - peki emmi söz gelecem Çoban Ali utangaçtı. Daha önce hiç böyle bir sofraya misafir olmamıştı . Çekine utana sofralarına gitti ve oturdu. Bir şeyler yiyip içtiler. - evlat koyunlar senin mi ? - yok emmi köylünün ben çobanlık yapıyorum. - Baban ne iş yapar ? - Babam sizlere ömür emmi , ben hiç görmedim . - Şey özür dilerim . - Yok önemli değil ben bu yetimliğe alıştım. - Adın ne evlat ? - Ali emmi Çoban Ali derler. - Peki Ali sana bir şey diyeceğim . - Buyur emmi emrin olur - Çobanların sesi güzel olur bende köyde büyüdüm , bilirim ! - Yok emmi - Haydi haydi . Bir türkü söyle de şöyle çocukluk günlerimi yad edeyim. Çoban Ali bu istek karşısında utanıyordu. Ve söyleyecek cesareti bulamıyordu. Oysa o çevrenin en güzel en yanık sesli delikanlısıydı. Çoban Ali kendince bir şeyler düşünürken adamın kızı şöyle bir Çoban Ali’nin yüzüne bakmış ve sonra... - şey haydi bizi kırma lütfen ! - şey ama - bende severim köy türkülerini - pekala söyleyeyim gari Çoban Ali utana sıkıla kendine hafifçe çeki düzen verdikten sonra başını kaldırıp şöyle bir göğe bakmış sonra da ... << Dağ başında bir gül gibi Boynu bükük kalan yarim Aşireti töreleri yüreğime eken yarim ! Bir kez sana bağlanmışam Ben kendimi unutmuşam Aşkın ile kavrulmuşam Sevdan beni köz eyledi Berivanım ! dağ çiçeğim Bir gün sana dönceğim Aşireti töreleri Senin için yeneceğim . >> Adamcağızın gözleri dolu dolu olmuş kız da ağzı açık baka kalmıştı. Ali’nin yanık sesi dağı taşı inletiyor ve kuşlar sanki Ali ‘ ye eşlik ediyordu. Sona Çoban Ali de boynunu bükmüş ve ağlamaya koyulmuştu. Adam ve kızı Çoban Ali’nin birden ağlamaya başlamış olmasına bir anlam verememişlerdi. Ali usulca ayağa kalkmış ve bir adama bir de kıza baktıktan sonra arkasına dönüp yürümeye başlamıştı. Baba-kız göz göze bakıştılar. Sonra kız da Ali’nin peşinden ayağa kalkarak yanına doğru yaklaştı. - şey affedersiniz neden gidiyorsun ? - ne yapayım ömür billah burada kalamam ya - sen ağlıyorsun Ali - he ağlıyom hep ağlarım . - konuşalım bana dertlerini anlatırsın - yok derdim tasam yok - bir sevdiğin var galiba Ali ! - o da yok . bulamamışım , her gece düşümde görürüm ama daha kendimi görememişim. - Yani - Bilmem ben - Ali baksana bir - Yok; ha sen çok güzelsin - Ney - Sen çok güzelsin dedim . neyse kalın sağlıcakla ben gidiyom. - Şey Ali - Buyur emret ! - Yok ... Ankara’ya hiç gider misin ? - Bilmem ben şehri, daha köye yeni gelmişim. - Bak bu telefonum ve adresim . Ankara’ya gelirsen beni bul beklerim. Tamam mı ? - Olur haydi Allah’a ısmarladık Çoban Ali saat erken olduğu halde koyunlarını toplamış köyün yolunu tutmuştu. Kendi kendine : << bana ne oldu böyle ? >> diye düşünüyordu. Koyunları ahıra almış ve eve çıkmıştı. Anası oğlunun erken gelmesine şaşırınca sormadan edemedi. - Oğlu’ m Ali’m bir şey mi oldu ? - Yok ana bu günde erken gelesim tuttu. - Açlığın var mı oğul ? - Yok ana biraz uzanacağım ! ... ( 2 Ay Sonra ... ) Çoban Ali kara sevdaya tutulmuştu. Çayırda gördüğü o adamın kızını bir türlü aklından çıkaramıyor gece gündüz onun hayalini kuruyordu. Oğlunun bu hali anasını düşündürür olmuştu. Köylüde Alide ki bu değişikliğe bir anlam veremiyordu. - oğul neyin var ; yemeden içmeden kesildin , hiç kimse ile konuşmazsın, derdin nedir söylemezsin, bak Anan seni düşünür senin bu haline yanar. - Yok anam bir şey - Var oğul sende bir hal var - Ana ! ... - Sus oğul ! eğer bana da söylemezsen benimle de konuşmazsan diyeceğim yok. - Anam ! sevdalanmışım . - Ney oğul .... bilmeliydim . - Bilsen de faydası yok anam ! - Niye ki oğul kimdir necidir bu kız ? Çoban Ali bir bir anasına her şeyi anlatmıştı. Anası da oğlunun bu haline üzülmüştü. Oğlunu Ankara’ya gönderse bile o şehir kızı oğlunun sevdasına karşılık vermezdi. - oğul senin ki kara sevda ; unut onu - yok ana unutmak neyime , onu kalbime yazmışım . - oğul : o şehir kızı , sen ! - doğru Ana ben bir çobanım - oğul kader bu - yok ana isyan etmiyorum ama bu sevda da içimi yakıyor. - Oğlum garip oğlum , kara sevdalı oğlum Çoban Ali’nin içinde ki bu sevda ateşi gün geçtikçe alevleniyordu. Ali şehre gidip o kızı bulmak istiyordu ama karşılık alamayacağını düşündüğünden yanıp tükeniyordu. Çobandı ama çobanların da yüreği vardı. Çaresizlik içindeydi. Diğer yandan şehir kızı (yasemin) de güncel hayatına devam ediyordu. Bir doğum günü partisine gitmişti Yasemin ve radyoda güzel bir türkü çalıyordu. “ BERİVANIM” türküsü Yasemin’ e çoban Ali yi hatırlatmıştı. Acaba Çoban Ali Yasemin’ e ne söylemek istemişti. Bunu düşünüyordu. Dalıp gitmişti. Keşke Çoban Ali burada olsa da o söylese bu türküyü diye geçirdi içinden. Sonra Çoban Ali’nin ne işi var burada dedi kendine. ( 3 Ay Sonra ....... ) Çoban Ali bu sevdaya dayanamamış anasının rızasını alarak Ankara‘nın yolunu tutmuştu. İlk akşam askerden bir arkadaşını arayarak ona misafir olmuştu. Sonra ahizeyi aldı eline ve Yaseminin numarasını çevirdi çevirmesine ama daha ismini bile bilmiyordu. Sonra hemen kapattı telefonu. Ne diyecekti , ne diyebilirdi ? ... Fakat aradı. Telefonu açan oydu. Dili tutulmuştu. Konuşamıyor ağzını açmaya cesaret edemiyordu. Bir anlam veremiyordu bu haline . .... - alo konuşsana - şey , alo , ben - buyurun - ben Ali, Çoban Ali - a ... Ali sen misin ne yapıyorsun ? - Ankara’dayım da - Buraya gelir misin Ali ? babamda sevinecek - Şey ya arayım dediydim de - Hayırdır yada sen nerede olduğunu söyle ben gelip alayım Ali seni Çoban Ali ben gelirim diyerek telefonu kapattı. Düşünüyordu. Neden bu kadar yakın davranıyordu acaba. Yoksa dedi ama olmazdı. O varlık içinde birisiydi. Kendi de çulsuz bir aptaldı. Bir an kaçıp gitmek istedi ama ... verilen adrese gitti kapıyı çaldı. ... - hoş geldin Ali içeri buyur - kim var ? - ben ve annem babamda gelir birazdan haber verdim - şey ben seninle konuşmak istiyorum - buyur içeride konuşalım - yok - peki ben anneme haber vereyim sakin bir parka gelmişlerdi. Ali ne söyleyeceğini ne anlatacağını bilemiyordu. Adeta dili tutulmuştu sanki ve susuyordu . Sonra : ,,, - evet Ali ne konuşacaktın benimle ? - ismin nedir bunu bile bilmiyorum - adım Yasemin Ali - şey Yasemin ! ........ ........ dağlar taşlar ... Ey çoban Ali dedi kendi kendine hangi yüzle konuşacaksın ne söyleyeceksin ? Sevdalı olduğunu söyleyebilecek misin ? her şey üstüne devriliyordu sanki ... - neden susuyorsun Ali ? - .................... - konuşacak mısın ? - Yasemin ; ben bir çobanım. Köyümde dağ taş gezer türküler söyler koyunları güderim . yaşlı bir anam pirketten örülü iki oda bir evim var. Çoban Aliyim ! ama insanım nihayetinde ve benimde yüreğim var hemi de öyle bir yüreğim var ki nicesine taş çıkarttırır ve kök söktürür. - Anlayamadım Ali bana ne anlatmaya çalışıyorsun ? - Anlatmaya çalıştığım şu Yasemin . belki buna hakkım yok . Bunu söylemeyi hak etmiyorum. Belki benimle dalga geçeceksin. Ama bu bir gerçek - Gerçek olan ney Ali ? - Gerçek olan şu : vuruldum Yasemin, aşka vuruldum, sevdaya vuruldum, sana vuruldum . - Ali ! .... - Sus Yasemin ne söyleyeceğini biliyorum. Sus ne olur ! Çoban olduğumu söyleme. Bilirim sen bu şehrin süslü güzelisin, bende dağların çobanıyım Ama inkar edemem, bu kanunu değiştiremem : seviyorum seni ... - Ali ama ... - Yine sus : gideceğim bana karşılık ver de demiyorum yalnız bil istedim. Bunun için geldim bu koca şehre. Şimdi gidiyorum. Bir daha seni rahatsız etmem karşına çıkmam gidiyorum ve bunu bil işte bunu benden duy : seni seviyorum ... - Ali sevilmek güzel ama - Çobanım değil mi ? sus Yasemin ! Dedim ya hepsini bilirim ama gel de şu yüreğe anlat işte - Ali bir şey isteyeceğim. - Canımı iste onu bile veririm. - Berivanım türküsünü söyler misin ? - Ney - Bu türküyü söyle ne olur ... ........... -.- ...................... ve Çoban Ali kara sevdasını yüreğine hapsedip köyüne dönmüştü ya harıl harıl yanıyor dağa taşa her yana Yasemin diye haykırıyordu. Berivanım türküsü dilinden düşmez olmuştu . Mustafa Çelebi ÇETİNKAYA 13 Ocak 2002 Pazar
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mustafa Çelebi ÇETİNKAYA, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |