Yeryüzün herhangi bir caddesinde, daha önce herhangi bir yeri ıslatmış olan yağmur damlaları şu an bu karanlık caddedeki düzensiz döşenmiş taşlardan oluşan kaldırımları ıslatmaktaydı. Sokağın başında beliren uzun pardüsölü zayıf adam, postallarının ıslanmasına aldırmadan su birikintilerine basarak, dingin fakat kendinden emin adımlarla caddenin ortasına kadar yürüdü. Yağmur damlalarının hızını kestiğini farketti. Elini pardüsösünün sol yan cebine atarak büyük boy bir benzinli çakmak çıkardı. Sol eliyle pardüsösünün sol kenarını tutup çekti. Sağ eliyle sol iç cebinden üzerinde pirinç kazıma harflerle sevgilisinin baş harfi yazan metal sigara kutusundan, daha önce özensizce sarılmış küba tütünü sigaralarından birini rastgele çekti. Sigarasını yaktı. Aynı dingin hareketlerini tekrarlayarak önce metal sigara kutusunu, sonra benzinli çakmağını pardüsösünün aynı yerlerine yerleştirdi. Başını kafifçe kaldırıp sigarasından çok derin olmayan bir nefes aldı. Dudakları arasından çıkan duman, gecenin karanlığındaki sisli sokakta yavaşça kayboldu. Şehir ışıkları adamın yüzünü tam olarak aydınlatmıyordu. Bir seksenbeş boylarında, zayıf, karanlıkta gözüktüğü kadarıyla düzgün yüz hatlarına sahipti. Öldü...*
*En az karanlık kadar sessizdir ölüm, ama onun kadar mert değildir her zaman...