..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yedi iklim dört köşeyi dolandım / Meğer dünya her tarafta bir imiş. -Dadaloğlu
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > Çocuk Romanı > Özgür Tanrıverdi




28 Nisan 2005
Kırmızı  
Özgür Tanrıverdi
Günaydın Berke!... -Günaydın annecim… Kahvaltı hazır mı? Geç kalacağım okul servisine. -Yeniden okuluna gidiyor olmak nasıl bir duygu bakalım? -Hiç bu kadar rahat ve mutlu olacağımı düşünmemiştim anne…


:CDAJ:
-1-




     Dedem, “hep boyundan büyük işlere kalkıyorsun”, derdi bana hiç usanmadan. Belki de haklı… Yaramazlık ruhumda var. Düşündüklerimi yapmasam sanki yerimde duramayacak oluyorum. Yanlış anlamayın, aslında her düşündüğümü de yapmıyorum. Bazen tesadüfler yakamı bırakmıyor. Yoksa, bilerek haylazlık yaptığım o çocukluğumun en hınzır günlerini zaten geride bıraktım. Dedeme gore ben üniversitede okurken de böyle yaramaz olacakmışım. Bazen hak veriyorum kendisine ama bazen de sırf o haksız çıksın diye, uysal bir kedi gibi davranmak da gelmiyor değil hani içimden. Ama yapamıyorum. Olmuyor. İçim kıpır kıpır, haylazlık da değil aslında yaptıklarım. Kimseye zarar vermek istemem. Zaten kim vermek ister ki?... Belki de hayallerim çok geniş… hiç bir kitaba sığmayacak kadar hem de… Öyle ilkokulda kızların saçlarını çekiştirdiğim, arkadaşlarımı top oynarken kasıtlı çelme takıp düşürüp dalga geçtiğim zamanlarda öğrendiğim tek şey ; kimseye zarar vermemenin gerekliliği, olmuştu. Öğrendim ama biraz geç öğrendim sanırım. Adını bile hatırlamadığım saf bir arkadaşımın başı benim haylazlığım yüzünden kanamıştı tenefüs saati içinde. O’nu kafasına dikiş atmaları için hastaneye götürrülerken ben tuvalette bir köşeye saklanmıştım ağlayarak. Düşündüm de haylazlık yapıp ardından pişmanlıkla ağlamak kadar tuhaf bir duygu yoktur herhalde. O günden sonra da yapmadım zaten öyle şakalar. Dedem, olgunlaşıyor musun yoksa torun,
diyerek gülerdi katıla katıla. Bakamazdım gözlerine ve o tertemiz yüzüne. Utanırdım.


Sıkılırdım. Bilmem… Şimdilerde lisede okuyorum. Dedeme gore hayatın gerçek basamaklarının başladığı zemin katınde yani. Hep haklı çıkar zaten. Şikayetçi miyim bu durumdan? Hayır. Başımın sıkıştığı ya da içimin sıkıldığı anlarda, O’nun yakınımda olması bana huzur verir. Umarım hep yakınlarımda olur.

-2-



     Şu sıralar hayatım biraz karışık. Henüz ondört yaşında olmama rağmen tüm hayat üzerime binmiş gibi hissediyorum. Bu belki de yıpranmışlık ya da sorumluluk. Çevremdeki tüm büyükler böyle diyorlar. Belki de yaşadıklarım ya da yaşattıklarım yüzünden. Nereden bilebilirdim ki?
     Adım Berke. Haylaz çocuk dedikleri ilkokul dönemimden sonra en azından bu şekilde çağırıyorlar beni. İnsanın bir isminin olması ne kadar güzel bir şey. Takılmış olan lakaplardan uzak, kendine ait olan bir isim. Ben de arkadaşlarıma isimler takardım ilkokuldayken ama sonra… Sanki çok büyümüşüm de ilkokul çok gerilerde kalmış gibi konuşuyorum. Halbuki, bir altı yıl öncesinde farkım yoktu ki ilkokul sıralarındaki haylaz çocuktan. Ama, yaşadıklarım böyle söyletiyor beni belki de… Annemim açık tenini ve kumral saçlarını almış yüzüm ve babamın da deniz mavi gözlerini. Aynaya her bakışımda, gözlerimin içinde hayallere dalıyorum ve mavi huzur veriyor bana. Kendimi beğenmişliğim hiç olmadı aslında ama bazen bilmiş tavırlarım ve sanki büyümüş de küçülmüş hallerim olur istemeden. Deniz gözlerime daldığım anlar da bu anlardan birisi .

Yakışıklıyım. Yani kızlar öyle diyorlar. Kirpiklerim yüzüme sanki kalemle çizilmiş gibi eklenmişler, komşumuz olan Nalan teyzeye gore. Kirpiklerim… Bazen, bir insanın ayırt edici özelliklerinin olması dikkat çekici olabiliyor istemeden. Deniz gözler ve kalem kirpikler… Benim anılarımda hem iyi hem de kötü birer belirteç olarak kalacaklar sanırım. Ama hep iyi tarafını görmeye çalışıyorum artık hayatın. Yaşanmışları değil yaşadığım bugünü değelendirmeyi öğretti o şansız geçen bir ay bana. Üzerinde bile durmak istemediğim haftalardı ama insan istemeden de olsa söz etmek istiyor. Uzun hikaye… Bir de basketbol takımında oynuyorum okulumun. Bayılıyorum spora. Beni dinç hissettiriyor gün içerisinde. Belki de o çocukluğumun haylaz anılarından sıyrılmamı sağlayan bir çeşit destekti basketbol benim için. Ve aslında bir de bugünlerde yeni bir dostum oldu; yazmak… İçimden geldi birden yazmak. Dedem çok şaşırdı bu duruma. Sanıyorum, beni masa başında sürekli birşeyler yazarken hiç hayal etmemişti. Gülümsemsindeki gururu hissediyorum ve biraz da haksız çıkmanın mahçubiyetini. Yazıyorum. O’na söz verdim, bir gün O’nu da yazacağım ilerde. Belki…
     İstanbul… Yaşadığım yer. Bazen kalabalıklığı ve büyüklüğü korkutuyor beni. Eskiden umursamazdım ve biraz da hava atardım diğer şehirlerde olan akrabalarımıza. İstanbul’da yaşıyorum, demek iyi hissettiryordu beni. Şimdilerde ise… Aslında annemin bazı zamanlarda üzüntüyle dediği gibi; “İstanbul’un güzelliğini yaşıyamıyoruz bu karmaşasında”… Haklı aslında. Boğaz’ın huzur veren güzelliğini, tarihi yerlerini ve




eğlenceli semtlerini çoğunlukla göremiyoruz nedenlerden dolayı. Bir çok neden aslında…
Sayacak da değilim. Ulaşım, kalabalık, maddi durumlar… Belki de isteksizlik. Biraz da uzağız oralara aslında. İstanbul kocaman bir şehir artık. Almış başını gidiyor her bir yöne. Kötü… Bakırköye yakın oturmak aslında hem iyi ve hem de kötü. Bir sürü değişik insanla iç içe olmak zor geliyor bana. Annem öğretmenlik yapıyor ve aslında bazen ne kadar yorulduğunu anlayıp utanıyorum ilkokulda yaptığım yaramazlıklardan. Kolay değil İstanbul şartlarında küçücük bir sınıfta onca kalabalığı susturmak ve birşeyler öğretmek. Zor işi ama O seviyor. Babam daha şanslı anneme gore… Psikolojik danışmanlık yapıyor. İnsanların sorunlarını dinleyip bir şekilde yol göstermek aslında O’na inanılmaz mutluluk veriyor. Bir gün ben de seveceğim mesleği yaparken mutlu olmak istiyorum. Dedem çok şaşırmıştı ilerde doktor olmak istediğimi söylediğimde. Belki de her geçen gün şaşırtıyorum O’nu. Yaşanılan olaylar esnasında da şaşkınlığını gizlememişti zaten. Olaylar…
     Baharı çok seviyorum ve içim huzur buluyor ilkbahar geldiğinde. Bir coşku. Ilık esintinin olduğu bir bahar akşamında elimde kalemim oturmuş masamın başında yazıyorum. Yazdıkça insanın iyi hissedeceğini söylemişti bir zaman ilkokul öğretmenim. Herkesin sandığı gibi bir angarya olmadığını savunurdu hep. Yaramazlıklarıma nasıl da katlanmıştı Hatice öğretmenim. Annem hayrandı aslında meslektaşına o zamanlar. Ken-





disinden tecrübe ve yaşça büyük olan öğretmenimden hep saygıyla söz ederdi. Biraz da benim yaramazlıklarım yüzünden duyduğu mahçubiyet olsa gerek. İnanılmaz sabırlıydı canım öğretmenim. Arada ararım telefonda konuşuruz ve çoğu zaman da fakir alırım geleceğe dair. Çok zor şartlarda bir yerler edinmiş bir kadındı öğretmenim. Hep hayran olunacak ve sevgisini hep yüreğinde hissedebileceğin kimselerden. Tüm hınzır davranışlarıma, çocukluklarıma, ortalığı birbirine katışlarıma sabırla yaklaşırdı. Çocukluk güzel aslında…
     Lisede çok parlak bir öğrenci sayılmam sınıfımda ama sosyal olaylara geldiğinde en populer olan öğrenci benim. Konuşmayı, eğlenmeyi sevdiğim için belki de bu kadar populer oldum. Çocukluğumun o hınzır yaramazlıkları kalmadı karekterimde ama yine de esprili ve komik bir yanım da yok değil. İtiraf ediyorum ki; yine de vazgeçemiyorum yaramazlıklardan. Arkadaşlarımla takılmayı seviyorum okul çıkışında. Yaptığımız şeyler de aslında her gün aynı şeyler. Fakat, anılar biriktiriyorum kendime ve gençliğime dair… Mutlu anılar olsun isterim hep. Fakat bazen istemediğin olaylar içine düşüveriyorsun ve belki de merek… Uzun hikaye…
     “Berke, hala uyumadın mı?”
     “Hayır anneciğim… Yazıyorum bir şeyler… Birazdan uyurum”
     “Deden seni soruyordu az once yardıma ihtiyacın var mı, diye…”
     “Yok, yazmak fiilinin bu kadar hoşuma gideceğini daha önceden bilmezdim.”
     “İyi yaz o zaman ama yorma o kadar gözlerini de tamam mı?”
     “Tamam. Yatarken haber veririm.”
….


-3-
     “Uyumamış mı hala Berke?”
     “Hayır baba… Masasının başında yazı yazıyor. “
     “Yaşadıklarını mı?”
     “Sanırım. Sormadım.”
     “Sorma zaten kızım, hevesi kaçmasın. İstediğinde ve hazır olduğunda söyler veya okutur nasıl olsa. ”
     “Haklısın”
     “Baba, yarın gidecek misiniz Berke ile gezintiye?”
     “Bilmiyorum Murat. Berke beylerin keyfine kalmış artık. Hele bir yarın olsun.”
     “O seninle Pazar yürüyüşlerine bayılıyor, eminim gelir.
     “Öyle de Nazlı kızım, biliyorsun yaşadıklarını. Kalabalık rahatsız eder oldu Berke’yi…”
     “Daha iyi şu sıralar. Yazdıkça içini boşaltıyor eminim. ”
     “Kolay değildi yaşadıkları”
     “Evet”, derken Nazlı hanım, gözlerindeki nemi hissettirmemeye çalışıyordu kocacına ve babasına…
     “Çabuk toparlar benim torunum. Güçlüdür O… ne de olsa haylaz değil mi?. Babası gibi aynı”, derken, hem Selim beye bakıyor ve arada kahkalarını duyuracak şekilde gülüyordu.
     “Yapma baba. Ne yaramazlığımı gördün ki?”
     “Şakaydı be oğul.”
     “beni mi çekiştiriyorsunuz siz hepiniz?”, diyerek içeriye giren Berke, elindeki su bardağını göstererek babasına tehdit içeren bakışlarla baktı ve “Kızdırmayın beni. Serperim bak.”
     “Eminim yaparsın. “
     “Bitirdin mi yazıları genç yazar?”
     “Dalga geçme anne. Biraz yoruldum, sonra devam ederim nasıl olsa…”
     “Yaz bakalım . Beni de yazıyor musun? Bak dedenin ismi geçmezse tutmaz o yazılar haberin olsun!”, diyerek o şen kahkahasını yeniden serbest bırakmıştı Hasan Dede…
     “Dede, send alga geçme bari. Nenem burada olsaydı bak sen nasıl savunurdu beni. Sahi ne zmaan gelecek amcamlardan?”
     “Bilmiyor musun Berke, kafasına gore takılır nenen… HAcı Düriye bu! Ne zaman eserse o zaman gelir elbet. Bu sefer özletti kendisini”, derken Nazlı hanım ellerini, Hasan dedenin ellerine doğru götürmüştü sevgiyle…
     “Gelsin hemen yarın arayayım. Torununa hayır demez.
     “Ara bakalım. Deden yetmiyor sanki sana?”
     “Dede alınganlık yapma hemen. Ben yatıyorum, beni kızdırmayın yoksa kırmızı bisikleti çıkarırım sokağa yine…”
     “Aman ha!”
     “Tamam korkmayın şakaydı”
     “Öyle deme Berke, tabi ki çıkacaksın yeniden bisikletinle. Ama senin istemen önemli”
     “Biliyorum baba. Sadece şakaydı. Kırmızı bisiklet?”
     “Evet . Kırmızı bisiklet…”
     “Herkese iyi geceler. Öpüyorum sizleri…”


-4-

     Yatağımda huzur buluyorum. Hem düşünmek, hem de bir çok sıkıntımdan uzaklaşmak için düşüncelerimle birlikte uyuyorum. Sabaha daha rahat kalkıyorum. Kendimi tanıyorum ve bundan da zevk duymaya başladım. Arkadaşlarım da öyle. Ne de olsa büyüyorum. Huzurluyum bugünlerde. Yaşadıklarımın kötü anıları yavaş yavaş geçti ve bitti. Şimdilerde hayatımı sevmeyi ve ona daha fazla değer vermeyi öğrendim. Hep deniz mavisini severdim hayallerime daha fazla yakın olduğu için. Belki de dinlendirdiği için. Hayatımda en son renk kırmızı olmuştu, belki de istemediğim olayların tesadüf sıralaması sonrasında. Kırmızı. Bana sıkıntı ve heyecanı hatırlatıyor artık bu renk. Fakat, gecenin yavaşça örtündüğü karanlık örtünün bile bir ton mavi olduğunu düşünüp, huzur içinde uykuma dalmak hoşuma gidiyor. Şimdiki gibi…

-5-
-Günaydın Berke!...
-Günaydın annecim… Kahvaltı hazır mı? Geç kalacağım okul servisine.
-Yeniden okuluna gidiyor olmak nasıl bir duygu bakalım?
-Hiç bu kadar rahat ve mutlu olacağımı düşünmemiştim anne…
-

...............................................








     






     
     

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Kırmızı hk.
Gönderen: Taki Akkuş / İstanbul/Türkiye
26 Ağustos 2006
Sevgili Özgür, kırmızı adlı çocuk romanının birinci bölümünü beğeniyle okudum. Akıcı bir anlatımla; an ve anıların bir arada bir bütünlük içinde vermen güzel. Gelecek bölümlerde buluşmak dileğiyle, yüreğine ve diline sağlık.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın roman ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Karanlığın Sesi
Kurak Gönüller

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Boşluk [Şiir]
Nasıl? [Şiir]
Güncelerin Güncesi [Şiir]
Aşkın Titreyen Elleri [Öykü]


Özgür Tanrıverdi kimdir?

Sadece yazıyorum. . .

Etkilendiği Yazarlar:
-


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Özgür Tanrıverdi, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.