Mektubum sanırım fazla uzun oldu, çünkü daha kısa yazmak için yeterince vaktim yoktu. -Pascal |
|
||||||||||
|
Sanırım bana değil daha yukarılarda ranzanın üst katın da yatmama rağmen benim de yukarımda bir yere bakıyor. Yardım istiyor. Tanrıya bakıyor o. Kucağındaki çocuk için yardım istiyor. Halamın evinde de var aynı resim. İsa imiş o çocuğun adı. Annesi Meryem. Vaftiz suyuna yaklaştırdıklarında beni – geç kalınmış bir vaftiz- çok korktum su sıcaktır diye. Mermer kadar beyaz yüzünde papazın bu yaşta bir çocuğu vaftiz etmenin sıkıntısı vardı sanki. Boynundaki kolyeler dikkatimi çekmişti. Birde ne zaman suya daldıracaktı acaba beni? Beklediğim gibi olmadı. Birkaç damla su sirkeledi yüzüme , vücuduma doğru o kadar. Bir yandan da ana dilim olması gereken daha doğrusu baba dilim Ermenice dua okuyordu. Davudi bir sesi vardı onun ve yardımcı iki papazın. Giyimlerinden öbür ikisinin statü olarak daha aşağı oldukları belli oluyordu. Daha sonraları papazın asıl sıkıntısının yarı kan Türk olan –anne tarafından- bir çocuğu vaftiz etme sıkıntısı olduğunu düşündüm. Yoksa bu kadar baştan sağma olmazdı dedim kendime. Ara sıra gittiğimiz baba tarafından akraba çocukların vaftiz törenlerini izlediğimde. Oysa oldukça hatırı sayılır paralar dökülür o törenlere. Benimkisi de yakın bir akrabaya verilen üzerine bir bardak su içtirilmeye çalışılan borç paranın geri döndürülme amacıydı sadece. Böyle dini bir vecibe söz konusuyken kimse iç edemezdi parayı. Bütün bunlar bir film şeridi gibi yeni din öğretmeni Şahin Bey bana Vaftizci Yahya’dan bahsettiğinde geçi verdi gözlerimin önünden. Bu adam nerden çıktı? Oysa ne rahattı geçen sene. Bir Türk okulunda okuyan tek Ermeni öğrenci olarak din dersine girmeme hakkımı;kırk beş dakika da olsa aylaklık hakkımı ne güzel kullanıyordum. Ayrıcalığım vardı benim. Aylin’e sorarsan çok şanslıydım ben.(!) Senin dininle ilgili de ders verebilirim sana diyordu Şahin Bey. Onlar kendi dersini işlerken bana yazılı bilgiler veriyordu. Yorum yoktu salt bilgi. Daha önceki yıllarda rastladığım din öğretmenlerinden farklı biriydi. Nerden düşmüştü bu mahalle okuluna bilmem ki? En az benim gibi pek bir yakışıksız duruyordu burada. Heyecanından ve sevecenliğinden pek zorla yapıyormuş gibi durmuyordu bu işi. Evdeki eksikliğin fark etmişti belki. O sonsuz sessizliği. Kimse din hakkında konuşmuyordu bizim evde. Sadece tanrıdan bahsediliyordu arada o kadar. Birbirlerini kıracaklarını düşünüyorlardı çok kibardılar saygılıydılar. Bir kere sorduğumda anneme ben ne olacağım diye; ilerde karar verirsin diyordu. İleri atmıştım bende. Ama hayat hiç durmuyordu ve çok çabuk ilerliyordu.Okula ilk geldiğim günleri hatırladım birden… Merhaba, dedi. Merhaba dedim. Çok kibar bir kızdı yada şimdilik öyle görünüyordu. Bir haftadır fısır fısır aralarında konuşuyorlardı. Sonunda biri cesaret etti demek . Bekliyordum hatta kendi kendimle iddaya bile girmiştim önce hangisi gelecek diye. İtiraf edeyim yanıldım. Bu okul güzel. Sanılanın aksine erkek öğrenciler daha saygılı kızlarsa her zamanki gibi daha meraklı. Adım Füsun. Memnun oldum dedim. Benim adımı biliyorsundur. Yok, dedi gözlerinde yalancı bir bakışla. Peki, dedim. Jüliet ismim. Çok güzel,dedi. Sağ ol beğendiğine sevindim. Bir suskunluk oldu aramızda. Benim alışkın olduğum bir suskunluk tabii bu. O ise bir türlü ne söylemesi gerektiğine karar veremiyordu. Nerelisin sen? dedi. İlginç dedim kendi kendime. Bir ortaokul öğrencisinin yeni tanıştığı sınıf arkadaşına nereli olduğunu sorması, bunu merak etmesi.Olabilir tabii. İstanbulluyum dedim. Sen nerelisin? Sıkılgan ve meraktan çıldıran bir tavırla ben de İstanbulluyum dedi. Ne güzel dedim hemşeriyiz seninle. Hangi okuldan nakil geldin? Nerde oturuyorsun? Hangi öğretmeni sevdin? Vesaire vesaire. Hepsini sakince cevapladım. Asıl soruyu soramamanın rahatsızlığıyla kıvranıyordu. Erkek çocuklardan ikisi boğuşuyorlardı sesin geldiği tarafa baktığımda Aylin ‘in bizi dinlediğini anladım. Göz göze geldik. Niye bu kızın adını ezberledim ben? Bir haftadır birbirimizi seyrediyoruz ama yanıma hiç gelmedi. Bende onun yanına gitmedim. Çok yaramaz. Bir kız öğrencinin bu kadar yaramaz olması pek rastlanır bir şey değil. Bütün okul tanıyor bütün öğretmenler müdür muavinleri. Biraz aksi biri sanki. Aylin yanımıza geldi. Bana döndü gözlerime bakarak; Niye kıvrandırıyorsun kızı? dedi. Ona dönerek sen neden kıvranıyorsun? Soracağın bir şey varsa açıkça sorsana.dedi Füsuna. Öyle, dedim. Sorulacak bir şey varsa açıkça sorulmalı. Aylin’in gözlerine aynen bakarak. Ben soruyorum dedi… Neden adın Jüliet? Çünkü ben Ermeni yim dedim. Buda bir Ermeni ismi. Füsuna döndü. Gördün mü? dedi. Çokta zor değilmiş. Kimse böyle bir sorudan kırılmazmış. Hem alışkın olmalı baksana, bunu bir oyuna çevirmiş, dedi. Sevmiştim bu kızı. İlerle, dedi. Sesin geldiği yöne baktım Aylin sıranın yanında dikilmiş bana bakıyordu. Edebiyat kitabını inceliyordum.Sırada yalnız oturduğum için kitapları çantamı başkasına yer kalmayacak şekilde yaymıştım. Neden? dedim. Ne demek neden? dedi. Burada oturacağım. Kırk beş kişilik bir sınıfta kendine ait bir sıran olacağını düşünmüyorsun herhalde, dedi Aylin. Gülmeye başladım. Bütün teklifsiz ve dediğim dedik tavrına rağmen içten biriydi. İlerledim ve ona yer açtım. Niye bu kadar koşturuyorsun? dedim. Nasıl yani? dedi. Şu yani; enerjine hayranım ama sürekli hareket halindesin. Birilerini kızdırmak, sürekli sorun çıkartmak hoşuna mı gidiyor? Yoksa bir şeyden mi kaçıyorsun? İyi yere gelmişim hislerime güvenirdim zaten uzun zamandan beri, dedi. Peki sen neden bu okuldasın? dedi. İki sokak aşağıda sizinkilerin okulu var. Niye oraya gitmiyorsun? Olmaz, dedim. Orda hiç rahat edemem… Benim annem Türk… Ne var bunda? dedi. Çok şey dedim. Burada sadece adımı açıklarım ne olduğumu; bazen de kavga çıkar tartışırken çok kızarlarsa gavur yada kefere derler. Ama orda kanı bozmuş bir yarı Ermeni olarak daima aşağılanırım. Birde senin gibi bir arkadaş bulmam zor, hazır yakalamışken. Güldü, içten bir gülüştü bu. Baban hapiste sanırım, dedim. Birden yüzü dalgalandı. Nerden biliyorsun?dedi. İdarede öğretmenler konuşurken duydum benim orda olduğumu fark etmediler. Öyle, dedi içerde. Ama bunu konuşmaktan pek hoşlanmıyorum. Anlıyorum, dedim herkesin hayatta konuşmaktan yada tekrar tekrar anlatmaktan rahatsız olacağı şeyler vardır. Biz anlıyoruz o zaman birbirimizi, dedi. Sanırım dedim. Belki bir gün bazı şeyleri de konuşmaktan rahatsız olmayacak kadarda anlarız kim bilir? aaa…bak aklıma ne geldi, dedi. Garip bir şekilde gülerek Bir gün bunu birine söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi. Aslında sen çok şanslısın. Düşünsene, dedi. Bu okuldaki erkek öğrenciler asla senin adını unutmayacaklar…. .
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aylin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |