Gençliğinde müzik öğrenen, felsefeyi daha iyi anlar. -Platon |
|
||||||||||
|
Sana dair anlatacak, söyleyecek çok şeyim yok belki… herkes gibi, herkes kadar biliyorum seni, yaşamının mihenk taşlarını, hayatla olan kavganı. Burada bilmek istemediklerini bile bilmek zorunda kalıyor insan, herkesin yaşamının içine vıcık vıcık bir kıvamda sızıyor, görüyor, duyuyor, biliyor ama anlamıyor çünkü. Ben de anlamadım, diğerleri gibi… Görürdüm seni, dar zamanlarda. Sigaranı, çayını, gülüşünü, kıvırcık saçlarını ve başını ellerinin arasına alışını… sanırım en çok böyle hatırlayacağım seni. Sen, babamın ve amcamın arkadaşı, her sabah başını avuçlarının içine aldığını görüp selamlaştığım, kıvırcık beyaz saçlarıyla çarşının göbeğinde temiz ve aydınlık bir insan yüzüydün sadece benim için. Seni tanır ama bilmezdim. Sen de beni.... Ben de Ziya’nın kızı, Mehmet’in yeğeniydim senin için. Ötesi değil… zaten bu küçük, can sıkıcı yerde hep aynı çemberin ve hiçliğin etrafında değil miyiz? Her zaman ki gibi bir sabahtı. Oksijen tüketip, karbondioksit üretiyorduk hep beraber. Sonra, senin artık aramıza dahil olmadığını öğrendik. Önce inanmadık, kötü bir şaka olduğunu düşündük bunun. Emin olunca, ölümün ve ölümünün altında kaldı sabah aydınlığımız. Şaşırdık, üzüldük, hayıflandık… seni aslında ne çok sevdiğimizi ve ne çok es geçtiğimizi fark ettik (neden daha çok gülümsemedim ki sana sabahları?) koca bir yas çöktü tam ortamıza… İnsana dair zayıflıklar işte… Herkes aynı şeyleri düşündü belki de senin ölümünde. Kendi ölümümüz, sevdiklerimizin ölümü, yarım kalan hesaplar, kırgın olduklarımız… yaşam çok kısa dedik arkasından, hiçbir şeye değmiyor… içimiz acıdı, sana da ölüme de… ‘Her ölüm erken’… Diğerlerini bilmem ama ben çok telaşlandım. Ya bugün benim için sonsa? Ya bugün tanıdığım, sevdiğim, üzdüğüm, kızdığım insanlar için sonsa? Uzağımda olan, görmediğim, uzun zamandır vefasızlık ettiğim dostlarımı aradım. Seslerini duydum. Sevindim. Üzdüğüm, kırdığım insanlardan af diledim. Affettiler mi beni bilmem ama geç kalmış bir borcu ödemenin huzuruydu suyduğum. Kardeşime daha sıkı sarıldım, o delikanlılığına yakıştıramayıp beni itse de…. Anneme, babama, amcalarıma, kuzenlerime, dostlarıma, iş arkadaşlarıma yani kim varsa bana ve yaşamıma dahil olan, hepsine daha derin bakma, daha çok ve daha etkin zaman ayırma kararı aldım… Sonra açtım Behcet NECATİGİL okudum… Sevgileri yarınlara bıraktınız Çekingen, tutuk, saygılı. Bütün yakınlarınız Sizi yanlış tanıdı. Bitmeyen işler yüzünden (Siz böyle olsun istemezdiniz) Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi Kalbinizi dolduran duygular Kalbinizde kaldı. Siz geniş zamanlar umuyordunuz Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek. Yılların telâşlarda bu kadar çabuk Geçeceği aklımıza gelmezdi. Gizli bahçenizde Açan çiçekler vardı. Gecelerde ve yalnız. Vermeye az buldunuz Yahut vaktiniz olmadı. Evet, dar zamanlara sığdırdık yaşamı, yada sığdırmaya çalıştık… evet, kalbimizde kaldı, kalbimizdekiler. Yol bulup geçemedi kendimizden, öte tarafa… evet, yılların bu kadar çabuk geçeceği ve senin bir sabah orada olmama ihtimalin aklımıza gelmedi… cümlelerim, anlamı terk etti üstelik, ölümün karşılığı matematik diliyle sıfır olduğundan mı? Yoksa sıfır sonsuzluk mu(ki umarım öyledir)? Sen şimdi yok musun yada sonsuz mu? Ne fark eder ki artık değil mi? (ah, çok fark eder aslında…) Biliyorum hayat devam edecek ve bu telaş dinecek bende. Behçet NECATİGİL zihnimin arşivinde tozlanacak. İnsanlara gülümsemeden, daha az ve boş zamanlara sığdırarak, unutarak dostları, kardeşimle kavga ederek, koşturarak, farkına varmayarak ayrıntıların çekiciliğinin tüketeceğim ömrümü. Kırıp dökeceğim insanları, kırılacağım. Es geçeceğim yakın yöremdekileri. Sıkılacağım. Kılıflar uyduracağım beşerliğime… Sonra bir gün yeniden biri ayrılacak aramızdan, yine telaşlanacağım. Bu kısır döngü ben buralardan çekip gidene kadar devam edecek ve mutlak her insan kadar yarım hesaplar bırakacağım gerimde ve her insan bende yarım hesaplar bırakacak... Senin gibi… Rahat uyu Ahmet Amca…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bilgen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |