..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yüz kişinin içinde aşık, gökte yıldızlar arasında parıldayan ay gibi belli olur. -Mevlana
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Özge Can




26 Şubat 2006
Adalet Yansıması  
açlar-toklar

Özge Can


Açlar-toklar, üstler-altlar, zenginler-fakirler, varlar- yoklar...


:BBCB:
Yemekten şişmiş karnının üzerinde uyukluyor, bir yandan da mırıl mırıl sesler çıkartıyordu. Sırtını okşayan sahibi bir yandan da şampanyasını yudumluyordu. Kendine ait odasında her an yiyebileceği, normal bir kedinin hayal bile edemeyeceği kadar çok maması vardı. Kapının yanında çeşit çeşit oyuncakları ve aksesuarları duruyordu. İp yumakları, zıplayan büyüklü küçüklü toplar ve hatta özel kuyruk ısıtıcıları...
Öğle yemeğini odasında penceresinden görünen mükemmel deniz manzarası eşliğinde yemişti. Biraz sonra da ikindi gezintisine çıkaracaktı bakıcısı onu... Ona naz yapmayı seviyordu, sürekli mutsuz ,huysuz kedi tavırlarında miskin miskin oturup sinirlendiğinde insanlara saldırıyordu. Zavallı bakıcısının elleri yara bere içinde kalmıştı ancak ev sahibi ona yüklü para verdiğinden katlanıyordu bu garip işe... Başka nerede görülmüştü ki böyle bir meslek, kedi bakıcılığı... Ama insan zengin olunca bir başka oluyordu tabi...
Öğle gezintisine arabasında çıkıyordu huysuz, zengin kedi... Her geçtikleri yerden yiyecek alıyorlardı ancak kedi sadece zevk için tadına bakıp bırakıyordu. Son gezilerinde de bakıcısının üzerine tuvaletini yapmış ve tekrar dönüp arabasına binmişti. Sahibine bir şey yapamıyordu tabi... Ne de olsa o veriyordu ona her şeyini... Üst kesime huysuzluk yok, onlar otursun sevsinler onu yeter ki, sonra kediye istediğini verip defolup gitsinler kimin umurunda... Yeter ki sevsin onu sahipleri, gerisi yalan...
Evlerinin arka sokaklarındaki çöplüklerde gezinen bir kedi daha vardı. Elbette ki zengin, huysuzlardan ibaret değildi şu üç kuruşluk dünya...
Açlıktan derisi kemiklerine yapışmış, çöplerdeki poşetleri belki bir şey bulurum umuduyla karıştırıp duruyordu. İki gündür bir şey yememişti, hava da soğuktu, hareket edecek hali yoktu. Yine de sokaklar arasında volta atıp duruyordu. Grimsi tüyleri iyice kararmış, is rengini almıştı, pek de pis kokuyordu. Kuyruğunu bacakları arasına sokmuş, kenarlarda yiyecek kırıntıları arıyordu. Geçen hafta bir balık kılçığı bulmuş, hemen arkadaşlarının yanına götürmüştü. Payına az bir parça düşmüştü ama en azından arkadaşlarının ağzına bir kaç lokma girmişti. Arka sokaklarda iyi dostları vardı.
Zengin kedinin ise, tanıdığı başka bir kedi bile yoktu, zaten de istemezdi. Dostluk paylaşmak gerektirirdi. Asla paylaşmazdı odasını, yemeğini... Onlar da bulsalardı ya kendilerine zengin bir sahip, bunun için biraz yalakalık yapıp, okşanmak yeterdi. Belki bu da yetenek istiyordu ve o bu yeteneğin kendisine bahşedildiğine emindi. Yine de mutsuz ve kaprisliydi, neden onunla eskisi kadar çok ilgilenmiyorlardı? Neden yeni bir arabası yoktu? Ve neden tüyleri istediği yöne kıvrılmıyordu? Sütü de bir garipti zaten... İşte böyle şeylere sinirlenip duruyordu bütün gün... Şanssızlığına övüyordu ertesi gün...
Çöplükteki kedi, ellerinde poşetlerle gelen bir kadının bir çöp torbasını tam onun önüne atması ve torbanın içinde birkaç kırık kemik parçası olması nedeniyle dünyanın en mutlu kedisi haline gelmişti. Hemen arkadaşlarına verip yarısını, afiyetle yemişti kalanını... bir sonraki gün için ayırmayı da ihmal etmemişti. Uzun zamandır ilk defa karnı tok uyumuştu, soğuk ama sessiz asfaltta...
Birkaç gün sonra sokak kedisini çok üzen bir olay oldu. Çok sevdiği bir arkadaşı hızla gelen bir araba tarafından feci şekilde ezildi. Etrafa yayılan kan kokusu onu bayıltacaktı neredeyse... Birkaç hayırsever kenara çektiler onu ama ne çare, iç organları birbirine geçmişti bile... çöpçüler aldı sonra onu, götürdüler şehir çöplüğüne...
Aynı gün bir başka kötü olay daha oldu. Bu sefer yıkılan zengin kediydi. Bir felaketle karşılaşmıştı. En sevdiği oyuncağı kırılmıştı. -Aynısından iki tane daha olmasına rağmen bu onu huysuz ve sinirli yapmaya yetmişti- Artık sinirli olmak için koca bir nedeni vardı. Bakıcısının ellerini kanattı, süt kasesini devirdi ve halıya işedi. Hakkı vardı, en sevdiği oyuncağı kırılmıştı.
Diğer kedi ise arkadaşlarına sokulmuş gelip geçenlerin gözlerine bakıyordu belki bir parça yemek verirler diye... O kan kokusu bir türlü burnundan gitmiyordu. Ama belki de arkadaşı kurtulmuştu. Açlıktan, sefaletten ve soğuktan... Karnı gurulduyordu ancak ne çare, kimse bir parça ekmek bile vermiyordu.
Bir gün zengin kedinin evinin önünden geçiyordu ki tesadüfen, bir kadın pencereden ona mırıldanarak seslendi. Hemen pencerenin önüne gidip miyavlamaya başladı çaresiz kedi... Kadın bir kase kedi maması döktü onun önüne... Kadın zengin evdeki kedi bakıcısıydı, mamalar ise evdeki kedinin burun kıvırdığı ikinci kalite mamalardı.
Çaresiz bekleyen kedi bir kase mamayı görünce gözlerine inanamadı, tadına baktığına bir an kendini ziyafette hissetti. Kenarda bir kuzu dönüyor ve bütün kediler toplanmış, mükemmel kokuların tadını çıkarıyorlardı. Arkadaşlarını çağırmak istedi fakat ortalıkta kimse yoktu. Keyfine vara vara yedi küçük, renkli mamaları... Hayatında yediği en güzel şeydi. Bir sürü tadın birleşimiydi sanki, daha önce ağzına hiç girmemiş olan tatlar vardı içinde... Acaba kadın neden vermişti o kadar mamayı ona? Bu kadar güzel yiyecek niye verilirdi ki sokaktan geçen kirli kediye?
Verilirdi tabi... Onlar ikinci kaliteydi, zengin kedinin ağzına layık değillerdi. Onlar ikinci kaliteydi, kim yerdi? Kirli bir sokak kedisinden başka...
Aylar yıllar böyle geçti, gitti. Zengin evin kedisi sıcacık evde, yumuşacık yatağında uyurken, sokaktaki kedi uyudu buz gibi asfaltın üstünde... midesini zor taşırken biri, gurultularını dinledi diğeri... Ara sıra yine bakıcı ona ikinci kalite mama fırlattı camdan, ölesiye heyecanlanıp, sevindi sokaktaki kedi... Evdeki ise üzerine işedi bir kase mamanın, tadını beğenmedi diye...
Evet, aylar hatta yıllar geçti. Ne değişti? Hiçbir şey... Bir çocuk masalı yazmak isteseydim, iflas ederdi zengin aile, sokaklara düşüp hayatı anlar, yaptıklarına pişman olurdu zengin kedi...
Sokak kedisi mi? Onu sıcak bir aile bulur ve evine alırdı. Her gün karnı doyar ve patileri ısınırdı ama bu bir çocuk masalı değildi.
Hiçbir şey değişmedi. Zengin evin kedisi yine o evde kaldı, her gün vitaminli mamalar ve meyveli sütler içti. Oyuncaklarıyla oynayıp, geceleri sırtını okşattırdı ve bir gün aşırı yemekten, midesi rahatsızlandı ve kısa bir süre sonra öldü. Son nefesini verdiğinde bir veteriner masasındaydı. Herkes çevresinde dört dönüyordu. Veteriner masasındaydı.
Diğeri hayatı boyunca sokaklarda yaşadı. Hiç huysuzluk yapmadı, azla yetinmeyi bildi, her şeye rağmen yaşamanın güzel olduğunu düşündü hep, dostlarını sevdi. Ve bir gün açlıktan öldü bir çöp kutusunun arkasında... Son nefesini verdiğinde bir çöp kutusunun arkasındaydı. Çöp kutusunun arkasında...
Şimdi biri arka bahçede toprağın altında, öbürü şehir çöplüğünde çöplerin arasında... Aralarındaki fark neydi?



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplumcu kümesinde bulunan diğer yazıları...
Belki de Sölenter yada Sünger Olmalıydık?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İstanbul'a... [Deneme]
Belki de Sölenter yada Sünger Olmalıydık? [Deneme]
Set Sayısı [Deneme]


Özge Can kimdir?

Yazı yazmayı çok seven ancak henüz genç ve tecrübesiz olan bir Türk vatandaşı. . . Bu konuda her türlü yorum ve yardıma açık, gençliğini olumlu yönde kullanmak isteyen bir ham kalem. . .

Etkilendiği Yazarlar:
V.C Andrews, Attila İlhan, Reşat Nuri Güntekin


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © Özge Can, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.