Bir takım şeyler görürsünüz ve "Niye?" diye sorarsınız. Ben ise bir takım şeyler düşlerim ve "Niye olmasın?" diye sorarım. -George Bernard Shaw |
|
||||||||||
|
Nasıl olurda havalar benim moralime karar verir, bir türlü anlayamam. Hele bir de kişiliğimi yönlendirdiklerinde, artık bir “dur” deme zamanının geldiğini fark ederim... ama... diyemem. Tutsağı olmuş bir şekilde havaların, buluttan parmaklıklara sarılarak bakarım hayata, kendime... Her an değişebilen anlık moralime... Güzel başlar günler... Tabi oyunun kuralı bu... Önce umut doldurur içimi, uyanırım ve belirsizdir hava... Ne iyi, ne kötü... Tıpkı benim gibi... Ama iyi olma olasılığı baştan çıkarır beni, yüreğimde bir heves, atarım kendimi sokaklara, kimi zaman okul yoluna, kimi zaman boş umutlara... Oyun devam eder, gökyüzü sinsi, ilerler. Temizdir hava, berraktır hiç olmadığı kadar, sabah güneşi bir görünüp bir kaybolur oyun arkadaşı bulutların arasında... Kuşlar da vardır oyunda, unutmamak lazım... Sabah müzik dinlememe gerek kalmaz, onların cıvıltıları yeter yorgun kulaklarıma... Nedensiz sevinirim aniden... İçim içime sığmaz, kırlarda koşmak, dans etmek gelir içimden... Sorgulamam hiçbir şeyi... Yaşıyorumdur ve bu bana yeter... Sonra oyun aslına dönmeye başlar. Yavaş yavaş hava soğur umutlarımı da tutarak ellerinde... En büyük darbeyi ağırlaşan bulutlar vurur, son umut kırıntılarımı da gizleyerek is renginin arkasında... Değişirim sanki... Kusursuz tabiata duyduğum sevgiyi sorgulamaya başlarım, tanım ararım duygularıma ama sanki koskoca bir dil yetmez beni anlatmaya... sadece ... sadece havalar anlatır beni... Donuk koridorda ders anlatan hocanın sesi yankılanır. “iş-güç-enerji”... Kimin umurunda iş- güç-enerji, yaşam enerjisi benden yana olmadıktan sonra... “Kütlesi, hacmi, eylemsizliği olan her şey maddedir” ve devam eder hoca... Sonra bir şey olur, bir şimşek sanki, somut değil... biri gülümser belki, yada biri heyecanlanır birden... Dünya sarsılır ve bulutlar sakladıkları umut kırıntılarından düşürürler bir kaç tane... Etrafıma bakarım, bir sevinç ışıltısı görebilmek için... Dedim ya biri gülümser belki, biri heyecanlanır. Gökyüzü benimdir artık, oyunda öndeyimdir. Mutludur birileri... “Kütlesi, hacmi, eylemsizliği olan her şey maddedir”... “ha, evet” derim. “öyledir”. O an madde bile zevk verir bana... Işıl ışıl bakarım konuyu anlamış edasında...Saçma olduğunu söylemiştim, nedensizdir benim duygularım, tanımsız... Yetmez kafiyeler gönlümün mısralarına... Ama bu da kısa sürer her şey gibi... Ben hız-zaman grafiğindeyken bulutlar yapar yine yapacağını... Ve “set”... bulutlar öndedir. Oyun hırçınlaşır, kurallar biter ve amansız bir rekabet başlar içimde... Ya ben, ya bulutlar... En etkili taktiğimdir sarılmak... bir dost... kucakladığımda kollarımın arasında eriyip gitmeyecek bir dost... İşte o zaman sımsıkı sarılırım ona, bulutlara nispeten basarım onu bağrıma... Anlamaz elbet, nasıl anlasın benim bile anlayamadığım saçma duygularımı... Ne fark eder? Bir dost... Bulutlar kurnazdır, ne zaman vuracağını iyi bilir. En yalnız olduğum anda yapar hamleyi... Tek bir selama muhtaç olduğumda oynar en değerli taşlarımdan birini... ve telefon çalar, bir mesajdır gelen... Telefonumda yapma bir mektup yanıp söner. İçim cız eder, gelen onlarca mesajdan değerlidir bu bip bip sesi... Ve bulutlar güler haince... Şebeke servisindendir mesaj, “sayın abonemiz” diye başlayan... Kurnazlık budur işte... Son kırıntılarımı da süpürüp anneannemin eski gırgırıyla, bakar skor tablosuna gururla... Acır bir ara bana, gülümser, sanki içten, samimi... Unutup tüm hainliklerini minnettar olurum ona, yüreğim sevinçli... İnsanları incelerim o sıra, birbirinden farklı onlarca, yüzlerce insan... Hayret edip doğanın düzenine gülerim Fuzuli’nin satırlarına... Defterime sayıları yazarken bulurum kendimi, aklımda bir beyit sanki Fuzuli den... “Dest busi arzusuyla ger ölürsem dostlar Kuze eylen toprağım anınla yare su” Anlamını bile tam çıkaramadan dizelerin, karşılıksız sevgiyi düşünürüm beynimin derinliklerinde, sinüsü kosinüse bölerken son gayretimle... Ve son taktiğimi koyup ortaya, severim her şeyi ve bulutlar sarsılıp yine geri verirler bana umutlarımı... ve “set” benimdir, berabere... Akşama kadar sonuçsuz sürer bu maç... Bazen hıçkırıklara boğar beni attığı her sert topun vücuduma isabetiyle, bazen de yenilmenin verdiği utançla çekilir bir kenara, beni mutlu kılarak... Ve gece olduğunda duygu karmaşasından yorgun, korkak gözlerle bakarken skor tablosuna, hakem erteler maçı yarına... ve her şey tekrar başlar. Hiç bitmez... Bütün hakemlerin kararı aynıdır;maçın tekrarı... belki son hakem bitirecektir maçı, son nefesimle birlikte... bunu düşününce vazgeçerim bazen mücadeleden... yensem de yenilsem de derim, sonuç “maçın tekrarı” olacak... ama sonra bilirim ki bir gün gelen hakem, son hakem olacak ve tekrarlatmadan maçı , belirleyecek kararı...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özge Can, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |