..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Seviyorum, öyleyse varım. -Unamuno
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Bireysel > Utku Gürtunca




1 Nisan 2006
Daha Sert Tokat  
Utku Gürtunca
Işıkların hepsi birden aynı anda yanıyor, yine de seslerin ve görüntülerin sağlayabileceğinden öte, daha çok seyircilerden kaynaklanan bir coşkunluk bütün binayı kaplıyor.


:AIJC:
Şehrin ışıklarını geride bırakıp karanlık sokaklardan birine girmiştim. Yanından geçtiğim herkes yalnızdı ve benden ürküyordu. Bense, ayak sesleri sokağın başından duyulunca adımları yavaşlatsam mı, yoksa tümden koşar gibi hızlansam mı tereddüde kalıyordum. Her yirmi metrede bir güçsüz sokak lambaları hiçbir şeyi aydınlatmaya yetmiyor, kimi zaman yanından geçtiğim kişinin kadın mı erkek mi olduğu bile anlaşılmıyordu. Sesleri ise bir o kadar netti. Ne kadar da fazla kedi sesi duymuş, en ufak bir tıkırtıyla irkilmiştim? Buna karşın sokağın başından gelen ayak sesleri ritmik ve bir ses olarak görüntülerinin yarım yamalak hali ve ürkünçlüğünden bağımsız, güven vericiydi. Ne de olsa tahmin edilebilir bir hızla, çekingen ve en önemlisi gideceğim yerden bana doğru geliyorlardı. Belki de yüzlerinde bir anlam bulma çabam bu yüzdendi. Ama yok, o kadar uzun bakamam. Hele gözlerinin içine... Bir bakabilsem oysa, eminim öğrenebilirim benim gideceğim yerden neden kaçtıklarını. Daha mı karanlık, en ufak bir tıkırtının şimşek gibi çaktığı daha mı sessiz, daha mı yalnız...? Bunları düşündükçe bir yanım şehrin neon ışıklarından, korna seslerinden, köşe başı orospularından, alkışlardan, kokteyllerden uzaklaştıkça ürperiyordu. Mesafe kavramının yitirildiği bu benzer sokaklarda, sekmeden sıralanmış cılız sokak lambalarının altında bile yürüyor olsam, her arkama dönüp bakışımda geri dönüş yolunun uzadığını duyumsuyordum.
     Son yokuşun başına geldiğimde durdum, nefes almalıydım. Gücümü topladım son defa, kapıya kadar bir çırpıda geldim. Cebimden anahtarı çıkarıp kilitli olmayan kapımı açtım. Evimde çalınacak bir şey gözüme çarpmadı.
      Çok iyi bir oyuncu olduğumu biliyorum. Fakat bu sefer oynadığım karakteri pek iyi kavrayamadım. Senaristle konuştum, elbette Sinan ona bir şeyler ifade ediyordu; ben hala çözmeye çalışıyorum. Senaristin itelemesiyle değil ama her defasında, Sinan'a iki elle sarılıp oyunculuk kabiliyetimi de kullanarak ufak bir mimikle onu anlamlandırmak, kanlı canlı biri yapmak için uğraşıyorum. Tamam bu sefer oldu, seyircinin alkışları ayaklarımı yerden kesti, senaryoda olmayan bir şeyler Sinan'ı yüceltti, Sinan işte bu! diyecekken yerde yatan Fatma karakterine gözüm çarpıyor kimi zaman; kimi zaman da bir uyarıcıya gerek kalmıyor. Bütün güvenim, inancım buhar olup uçuyor; ben, diyorum artık Sinan'ı oynamayacağım. Onu anlamak mümkün değil.
     Lezzetli bir sessizliğin çöktüğün, gece pervaz aralarından giren hain soğuktan korunmaya ve uyumaya çalışırken, söndürmeye cesaret edemediğim ampulün ilk önce titrekleşmesi sonra kesilen elektrikle hepten pes etmesi sırasında hiç düşünmemiştim ertesi gün tekrar tiyatroya gidip gitmeyeceğimi. İşte bırakıyorum, daha fazla irdelemeye ne gerek var diyen bir huzurla dolmuştum. Aynı huzur sayesinde karanlıkta uyabildim. Ne var ki tekrar uyandığımda güneş henüz doğmamıştı. Gözlerimi kapadım öfkeyle ve sanki hiç uyanmamışım gibi davranmaya çalışarak. Fakat soğuktan değildi titremem. Bağrışmalar duyuluyor, küfürler, kırılan vazolar, devrilen masalarla üst kat komşum hem karısını hem beni sindiriyordu. Sesler bir süre sonra kesilmiş olsa da sabaha kadar uyuyamadım ve o ara ne düşündüysem tiyatroya aynı saatte tekrar gittim.
     Işıkların hepsi birden aynı anda yanıyor, yine de seslerin ve görüntülerin sağlayabileceğinden öte, daha çok seyircilerden kaynaklanan bir coşkunluk bütün binayı kaplıyor. En önde yüzünde "nasıl da anladım oyunu" diyen bir kadın kocaman bir gülümsemeyle ve yetmiş yıllık bacaklarının taşıdığı bir bedenle ayakta duruyor, tüm entelektüel soğuk kanlılığını yitirerek avuçları patlayıncaya kadar alkışına devam ediyordu. Gözlerinin içi tam da benimkilere bakarak gülümsüyor, tenini kaplamış pudra ve dudaklarındaki kırmızı rujuyla en önde ayakta tek başına durmaktan çekinmiyordu. Onun coşkusu tüm salonu kapladığında gözlemlenebilecek o kadar çok yüz gülümsüyor, o kadar çok alkış birbirine karışıyordu ki; daha önce seyircilerin tepkisine dikkat etmeyen biri olarak böylesine yalnızken odamda, görüntüler ve yankılar beynimde zonkluyordu. Oysa şimdi içinde bulunduğum işgale açık bir sessizlikti. Çıkmayacaktı yetmiş yıllık o yüz kafamdan ve hiçbir zaman yanıt vermeyecekti "Neden alkışlıyorsun Sinan'ı, ne anladığını bana da anlatsana" gibi sorulara.
     Üst kattaki komşum sessiz bir gece geçirmeme izin verdi. Bölük pörçük bir uykunun ardından bu sefer son, bu sefer fazla oldum diyerek gömleğimi giydim. Sabahın ayazına karşı beni koruyacak tek şey bit pazarından aldığım gri kırçıllı ceketti. İnsanlarla aynı yöne doğru yürüyordum. Yanımda, arkamda benden hızlı ve yavaş olanlarla birlikte, ellerinde sigaralar şehre gidiyorduk. Çok utanıyorum, özür dilemek bile anlamsız geliyor, adımlarımı yavaşlatan da bu. Bir yandan düşünüyorum, cevap bulamadıkça yavaşlıyor, yavaşladıkça ateş basıyor. Yakında durma noktasına geleceğim, sonra ne yaparım bilmiyorum -dönebilir miyim acaba? Sinan'a suç bulsam, yada bir anda açılan ışıklara, seyircilerin heyecanı, Fatma da pek iyi bir karakter sayılmaz aslına bakılırsa, ya Sinan'ın bir kenara itilmiş horlanmış haline ne demeli? Hayır, yalan söyleyemem, bahane uyduramam. Peki ne diyeceğim? Tüm samimiyetimle kimseye suç bulmanın içimden gelmediğini, tüm suçun bende olduğunu söylesem bile; (dün gece daha önce hiç olmadığı kadar sert bir tokat attım) attığım tokadın daha acımasız, daha sinsi ve daha yıkıcı bir biçimde bu gece yüzümde patladığını anlatabilir miyim, anlaşılabilir mi? Anlaşılsa bile, coşkuyla beni alkışlayan seyircilerden gözlerimi alamayıp yerde yatan Fatma'ya bir an bile dönüp bakmadığımı nasıl açıklarım? Bütün bunların bir özrü yok. Biliyorum, ne kadar yavaşlasam da geri dönme şansım olsa da, o tiyatroya gidiyor olmamın da bir özrü yok.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yağmur İncitiyor
Ya da Susmak


Utku Gürtunca kimdir?

Eğer daha ötelere gidebileceğimi, daha iyi yazabileceğimi bilseydim, yazmaya devam ederdim.

Etkilendiği Yazarlar:
Thomas mann, kafka, selim ileri, gonçarov, marcel proust


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Utku Gürtunca, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.