Gerçeği arayan bir insan, öncelikle her şeyden gücü yettiğince kuşku duymalıdır. -Descartes |
|
||||||||||
|
Onun o eşsiz gözlerine ilk takıldığınız anı hatırlayın üstündeki kıyafetini ve size söylediği ilk kelimeyi. Gözlerine bakarken, ellerini tutarken, yalnız bir yerde kaldığınızda titreyerek dudaklarına kondurduğunuz o utangaç ilk buseyi. Onunla birlikteyken hayata olan o güçlü bakış açınızı, sanki bütün dünyayı bir nefesle tepe takla edebilecek gibi hissettiğiniz kendinizi. En güzel aşk şarkıları sizin için bestelenmiş gibi gelir ve her görüntüleme kanalında ya da radyoda içinizden ikinizle ilgili bir şeyler geçirip tuttuğunuz o şarkıları. Birlikte geçirdiğiniz o gülüşmeler insanlara anlattığınız sevginiz ve insanların bakışları arasında birbirinize söylediğiniz sevgi aşk kelimeleri. Aşkın en doruk yaşam noktasındaydınız o eşiz dağın zirvesinde dolaşan ve dağı bile küçümseyen kartaldınız kanatlarınızda dolaşan hava gözlerinizde duran o ışık. Sanki hiç yere inmeyecekmiş gibi gökyüzünde süzülüyordunuz. Ve o gün geldi hiç gelmeyecekmiş gibi düşündüğünüz o gün şimdi kapınızı çalıyordu. Kim o demeye cesaretiniz yoktu çünkü gelenin kim olduğunuz biliyordunuz. İstemeden kapıyı açtınız beklediğiniz bir kişi idi ama yanında birçok arkadaşı ile gelmişti. Bazı yüzleri eskiden tanıyordunuz bazıları ise size çok yabancıydı. Gelmişlerdi siz daha kendinizi hazırlamadan evinize çeki düzen vermeden içeri girmişlerdi ve başköşeye yerleşmişlerdi. İşte ayrılığın o ilk evresi başlamış oldu. İlk önce yüreğinizi bir sızı kapladı sonra hatıralar geldi ve gözyaşı takip etti onları. Saatler ilerledi siz hala bir köşeye kıvrılmış ağlıyordunuz telefonunuz ve kapınız çalıyordu siz cevap vermiyordunuz. İlk gece, yatağınızda tek başınaydınız gözleriniz ağlamaktan şişmiş, beyniniz kazan gibi olmuş ve ensenizden başlayarak bütün kafanızı saran bir ağrı ile baş başaydınız. Hiçbir şey düşünmeden orada öylece yatıyordunuz. Gecenin hangi saati olduğunu bilmiyordunuz ama artık gözleriniz kapanmıştı bedeniniz yorgun düşmüştü. Bir oraya bir buraya dönerek sabahın ilk saatlerini karşıladınız. İlerleyen günlerde acılarınız doruğa ulaştı ve şimdi evinize gelen o hiç tanımadığınız misafirleri ağırlıyordunuz içinizde intizarlar ve yaşananları inkâr etmeler, suçlu aramalar ve küfürler. Ayrılığınız yükseliş dönemine başlamıştı onunla ilgili her şeyi yırtıp kaldırdınız ve en yakıp belediye çöp bidonunun içine salladınız. Eve geldiniz hala ağlıyordunuz ama aşkınız için değil canınız yanmıştı onun için ağlıyordunuz. Haksız bir terk edilişe kurban olmuştunuz. Artık her şey durulmuştu evde onu hatırlatan ne bir fotoğraf vardı artık nede bir eşya. Rahatlamıştınız kendinize çay demleyip uzun zaman sonra ilk kahvaltınızı yaptınız. Birkaç gün beklide bir hafta her şey normale dönmüş gibi gidiyordu ve siz ayrılığınızın duraklama dönemini yaşadığınız farkında olmadan hayata gülücükler saçıyordunuz. Ve bir gece ya da sabah beklemediğiniz bir anda kapı bile çalmadan bir hırsız misali misafirleriniz topluca bedeninize yerleştiler. Hem de öyle böyle değil tüm güçleriyle gelmişlerdi ayaklarınızın bağı çözüldü bendiniz inanılmaz bir sarsıntı içerisindeydi titriyordunuz dişlerinizi sıktınız dudaklarınız titremeye başladı ve işte oldu hıçkırarak ağlıyordunuz. Ayrılığın en kötü ve en hain evresini yaşıyordunuz son dönem yani çöküş. Neden en kötü devresi dediğinizi duyar gibi oluyorum. Neden en kötü devresi çünkü bu devre ayrılığın kendisine ait bir evresi değil bu evreyi ayrılık kendi içinde gösterir ama çöken o değildir sizsinizdir. Ayrılıklar bir kısır döngüdür insan yaşamında ama her ayrılıkta ayrılık değildir. Ayrılık dediğin aşk sevgi adına yapılacak her şeyi yerine getiren bir insanın yaşadığı haince bir tek edilişten sonra yaşanan süreçtir. Bu süreç sadece onlara aittir gerçekten seven bir yüreğin acısını ne bir roman nede bir film anlatabilir. Bu süreç sadece o kişinin kendi yaşamında sürer ve bir daha kapanmaz. Çünkü hala o hain seviliyordur. Ayrılığın gerçek evreleri kuruluş yükseliş duraklama ve tekrar kuruluş, yükseliş ve duraklamadır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ATAKAN İNAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |