Kumsalda oturup batan güneşi izliyordu adam. Gece, yıldızlar ve ay eşliğinde yeni bir serana ta başlamak üzereydi. Saatler ilerledikçe kumsal kızgın sıcaklığını hoş bir ılıklığa bırakmıştı. Adam kendini sere serpe bu kumların üzerine bıraktı. Elleri kumların üzerinde öylesine narin hareket ediyordu ki sanki sevdiği kadının tenini okşuyordu. Belki de bu kumsalın ılıklığı ona tanıdık bir sıcaklığı taşımıştı. Çevresinden toparladığı çalı çırpıyı tutuşturdu adam. Ateşin yüzünde dans edişini seyrediyordum. Adam benden bi haber yanında duran poşeti açtı içerisinde bir şişe çıkardı ve önündeki iki plastik bardağı doldurdu. Beklediği biri varmış gibi görünüyordu. Saatler ilerledikçe sadece adamın kadehinin dolup boşaldığını fark ettim. Uzun sahilde sadece ikimiz vardık. Belki de onun için sadece kendisi vardı. Yaktığı ateş adamın yüzünde dans etmeye devam ediyordu. Ve bu dans, gözyaşları ile birleşince ay ışığı ve denizi kıskandıran bir yakamoz oyununa dönüşüyordu. Bu gece ne benim nede onun bu sahili bırakıp gitme isteğimiz yoktu. Adam sigarasını yaktı kibrit aleviyle aydınlanan yüzünde gördüğüm o mağrur savaşçı ifadesi beni oldukça etkilemişti. Belli ki birçok savaştan galip çıkmıştı ama yorgundu halsizdi. Önünde duran son savaşına çıkmak istemiyormuş gibi bir hali vardı. Bu savaştan kaçıyordu onu yıkan ya da böyle zayıflatan şey ne olabilirdi. Kibrit alevinde gördüğüm o yüz hiç yıkılmamış yorgun ama azimli bir savaşçının yüzü idi. Ama bu davranışlar ve hareketler bu savaşçının yüzündeki ifadenin tam tersini söylüyorlardı. Yerimden doğrulup adamın yanına doğru ilerleme başladım. Ayaklarım o ılık kumun üzerinde yürürken içimde ki o anlam veremediğim duyguyu yaşarak son adımlarıma doğru yaklaştım. Müsaadesini istedim yanına ayaklarımı kavuşturarak oturdum. Yüzünde gözlerinin parlaklığına hiç yakışmayan bir gülümseme vardı. Konuştuk gün ilk ışıklarını guruba vurana kadar konuştuk. O kadeh hiç ellenmeden bütün gece aramızda durdu. Kendimi tutamayıp o soruyu sordum. Adam yüzüme baktı sigarasından öyle derin bir nefes çekti ki sigarasının koru ikimizin de yüzünü aydınlatmıştı. Hayat zaten bir savaştır ama hiçbir savaşçı onursuz bir şekilde vurulmayı ve yenilgiye uğratılmayı hak etmez dedi. Ve o cevap içimdeki tüm acıları dışarı çıkarmıştı. Şu anda o adamla bir bedeni paylaşıyordum. Ve aramızda duran o kadehin anlamını daha iyi anlıyordum. Bir ayrılık sadece bir ayrılıktır ve yeni bir sayfanın başlangıcıdır. Ama her son mutlaka o yazgının başlangıcı kadar saf ve onurlu olmalıydı. Gözlerimi denizin en yüksek dalgasına diktim üzerimdekilere ve sabahın o soğukluğuna aldırmadan kulaçlarımla o dalgayı kucakladım ve tüm bedenimi sarmasına izin verdim. Gözlerimi açtığımda sahildeydim. Islak kumların arasında çekilen dalganın vücudumu okşayışını hissettim. Ve ayağa kalktığımda gene o kumsalda seni gördüm. Anlamıştım bir zehirdin benim vücudumu saran yüreğimi dağlayan ve bu savaşta ben galip gelemeyecektim. Çünkü sen beni benimle tüketirken ben seni seninle yüceltmiştim. Ve şimdi sensizlikle seni tüketmeye çalışacaktım.