Bir klasik herkesin okumuş olmayı istediği ancak kimsenin okumayı istemediği eserdir. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Sanırım çok geçmeden yön verdim ezberimdekilere.. Şimdi; ne onlar benim, ne de ben onlara aidim.. Kişiliğim; Günceme yansıyan bir karmaşadır benim.. “Here With out You” ile araladım kirpiklerimi, 3 kapı var sıkı sıkı kapalı ve ardında yükselen bir ses.. Kulak zarlarımı parçalarcasına, ve tiz.. Soğuk ve kısık, azı dişimin hemen arkasında peydahlanan 20’likler; yani bomba etkisi yaratan yenileri; en son yediğim yemeğin ne olduğunu ben söylemeden tahmin edebileceğiniz, kalıntılardan oluşan bir menü var üzerlerinde.. Tortulu ve kirli.. Diş etlerimin arasına sıkışan hayatımın, tam olarak 2 metre ötesindeyim ve kulaklarım parçalanıyorlar.. “Here With out You” Kemik etkisi yaratan savunma mekanizmamın önüne benliğimde geçemiyor üstelik.. Çok geçmeden kuşatılmış bedenime savaş açıyorum; bu dipsiz bulanıklığın içinde, üzerinde olduğum gibi huzursuz değilim; bu daha beter. Karma karışık ve paramparça dostluklar görüyorum. Ellerime dokunuyorlar, dudakları, yanaklarıma değiyor, gözleri gözlerimi kucaklıyor; ardından paramparça dengesiz bir ruha saplanıyorum. Terk edildim. Besbelli, yine ben olmaktan vazgeçtim.. Yine birileri dengemi bozmak için geldi ve ben buna izin verdim.. Nasıl onları suçlayabilirim? Hata benim. Tek suçlusu benim aldanışlarımın. Ruhsal bozukluğuma verilen isim göbek adım gibi tutuluyordu akıllarda, ben inanmıyordum ama kendimi o zannediyordum. “Şizotipal kişilik bozukluğu.” Her gece; nöbetini baş ucumda tamamlayan bir adam belirirdi odamda.. Sabaha kadar alakalı, alakasız şeyler anlatır dururdu ya da ben uyuyana kadar.. Bazen rüyamda onunla seviştiğimi görürdüm, uyandığımda ise terlemiş olurdu. Hiçbir gecemde beni yalnız bırakmadı; uyurken ve rüyalar görürken.. - Sen kimsin? - Bu çok mu önemli? - Bilmem belki de değil.. Sadece merak. - Merak edeceğin birçok şeyi artık biliyor olacaksın.. Zamanla üçüncü bir gözüm daha olduğunu fark ettim, diğerleri, yani ezelden beri sahip olduklarımla; ya pencereye bakıyordum ya da pencereden bakıyordum, ama şimdi pencereyi görmeden hayalde edebiliyorum.. Dışsal bir dünyanın varlığına inanıyorum. İnanışım beni gök kubbeye sığdırmıyor.. Dar gelen bir şeyler var şimdilerde.. Yüreğime, hayallerime ve bedenime.. Sanki terapi görüyormuşum da, birileri bana bilmediğim bir şeyleri empoze ediyormuş gibi.. Çizilmiş bir kaderin ya dışına çıkıyorum ya da ona doğru ilerliyorum.. Omuriliğimden bir şeyler; sıvımsı bir şeyler aşağıya doğru süzülüyormuş gibi sanki. Gıdıklanıyorum. Tırnaklarıma yeni oje sürdüm ve kımıldatamam. Sinirlerim gevşiyor. Hapsolduğum; tıkılıp kaldığım savunma mekanizmamın içinde, çıldırırcasına ağlıyorum. Düşüncelerim bana dar geliyor ve ya ben onlara dar. Bilmiyorum. Tek bildiğim birinin yardımına ihtiyacım olduğu.. Ki, elimi tutanların hepsi birer birer uzuyor hayatımdan.. - Sizce onları korkutuyor olabilir miyim? – Kimin umurunda; neden benimle paylaşmıyorlar.. Düşünmediğim bir şey var ama, insanlar susarak kendilerini yalnız bırakıyorlar.. Sanırım sessizliği hiç sevmeyeceğim. - Işığı yakar mısınız lütfen. Birazdan kusacağım. Aslında karanlık olup olmamasını çok da fazla umursamıyordum ancak, güçsüzlüğüme direnmek için ışığa ihtiyacım vardı. Hepsi bu. Kısa kısa ön sevişmelerden prova yapıyorduk, ama asla gerçek bir birleşme anını yaşamamıştık.. Hep aynı yerde duruyordu; bana 1ir santim kala. Nerde bırakacağını bu kadar iyi bilmek ve hiçbir zaman sınırlarını aşmamak? Nasıl oluyor da bir insan nefsine bu denli hâkim olmayı başarıyor. Şaşırtıcı. Kendime engel olamadığım bir gecede yine; o anlatıyordu, ben dinliyordum ve ortam rüyalaşıyordu.. - hadi, hadisene bırakma bu defa.. - olmaz, bu imkansız. - Ama niye? - Soru sormamayı öğrendiğin zaman, başlamış olacaksın. Başlamak; bir şeyleri tamamlamanın finalidir. İlk sahneleri unuturuz hep ve sonlar canlanır gözlerimizde; nasıl, nerden ve niçin olduğunu umursamadan oluşumunu kutlarız. Şimdi bir bitişe daha hazırlanırken, kendime hâkimim ve nerde duracağımı iyi biliyorum. Sanırım piti kareli elbisemi giyerek evden çıkacağım; sarı ve turuncu ve araya sıkışmış siyahlardan oluşan. Hayat ve her şey, hep de bu araya sıkışanların sayesinde dengededir aslında. Sızlayan binlerce ölünün uğultusunda geçiyorum mezarlıklardan. Sanki hepsi canlı gibiler, canlılık belirtisi vermek istercesine uğulduyorlar ve her an karşıma bir zombi çıkabilir gibi.. Issız ve köhne yollardan her zaman nefret etmişimdir zaten. Susadım. Balmumcu otobüsüne binerken bir adamla tanışıyorum; o, nöbetlerini baş ucumda tamamlayan o esrarengiz adama benziyor, aynı zamanda rüyalarımda seviştiğim adamada.. Ama beni tanımıyor. Dahası yüzüme bile bakmıyor. Ben, indiği yerde iniyorum ve onu takip ediyorum, takip ettiğimi anlıyor ve; - Neden beni takip ediyorsunuz? - Sizi birine benzetimde hatta o gibisiniz ama beni tanımayınca.. - Sizi daha önce gördüğümü hiç sanmıyorum. - Anladım. Şey, ben Alev. - Bende, Rıza. - Memnun oldum. - Bende. Evet, beni başka ne gibi sürprizler bekliyor bakalım? - Üzgünüm, sizi rahatsız etmek istemezdim, ben sadece.. - (güler ve) Rica ederim, sadece size takılıyordum, çok gergin görünüyorsunuz. Sizin için bir şey yapmamı ister misiniz? - Hayır, benim için bir şey yapamazsınız. Kimsenin bir şey yapamayacağı gibi.. - Karamsar olmayın lütfen, herkes, elinden gelenin daha iyisini yapmaya çalışsaydı yaşanılası daha güzel bir dünyaya sahip olurduk, inanın. - Bu ev size mi ait - Evet - Çok güzel ve manzarası da öyle.. - Beğendiğinize sevindim. - O halde. Beni birkaç günlüğüne misafir edebilir misiniz? - Peki, ama neden? - Soru sormayın, lütfen. - Anlaştık, anahtar sizde kalsın daima yedeğini bulundururum, en üstte ki çatı katında kalabilirsiniz, oraya kimse çıkmaz. Artık, gidecek bir yerim var ve tüm yüklendiğim inanışlarımı hayata geçirebilirim. Gerçek olmaktan biraz iyi, yanlış olmaktan çok başka bir şey.. Dürüstçe söyleyebilirim ki; gözümü karartarak acılarımı sineye çektiğim ve sarhoş olduğum bir gecenin ertesinde, duş almak gibi rahatlatıyor insanı. Huzur verici. Boşalma. Direndiğin tüm benliklerinin karşısında çırılçıplaksın ve ayaklarını acıtan çakıl taşlarına aldırış etmeden yürüyorsun; koşar adımlarla, durmaksızın, arkana bakmadan.. Bugüne dek, kullanıldığını hissettiren, aracı olarak seni gösteren, maşa niyetine tutan ya da bir nevi istetme; şu an tüm bu pislik duygulardan arınıyorum. Kendimi gökyüzünden atıyorum aşağı.. Melekler yanı başımda kanat çırparken ve şeytanlar ve cinler, izlerken düşüşümü.. Nihayet beni seven biri, çakılacağım yere bir tramplen bırakmış. Kahretsin yine ölmüyorum, beni seven dostlarım; hepsi yalan olanlar, size kavuşmanın heyecanı şimdiden sardı parmak uçlarımı. Gece doluyor gözlerimde, süzülüyor, aralıksız coşkusu boğuyor kulaklarımı.. Nefessizim. “Here With out You”; 3 kapının arkasından, sım sıkı kapalı ve simsiyah, gecenin tozunu kaldırırcasına duvarları inleten sesi ile.. Çınlıyor kulaklarım ve kulak zarlarım patlamak üzere.. Yine beynimin içinde ki tümöre yenildiğimi hissettim. Her şeyi çok bilen tarafım, kendi kurgusunda can çekişiyor, sonunu getiremediği bir hikâye daha, yarım kalıyor ve karmaşık güncelerinin içinde gerçekle hayali birbirine karıştırırken; "Şizotipal kişilik bozukluğu" diyorlar.. Uyuyorum, uyuyamıyorum, uykum kaçıyor, uyanıyorum; başımda bir adam, korkuyorum, nutkum tutuluyor, ifadesizleşiyorum; bana – korkma, uzan, gözlerini kapat ve uyumaya çalış -dedikten sonra, anlatmaya başlıyor.. Şaşkınlıktan çıldıracak gibi oluyorum ve dediklerini aynen yapıyorum, elimden başka bir şey gelmiyor.. Asalak bir dünyada yaşıyorum; biliyorum, keşfedilmemiş gerçekler var ve bir gün hepsi gün yüzüne çıkacak.. Sanki üçüncü bir gözüm var, diğerleri gibi yani eskileri gibi değil, o kimsenin bakmadığı taraftan bakıyor ve görülmemiş gerçeklerle pençeleşiyor gibi.. Anlatabiliyor muyum bilmiyorum ama, son günlerde kendimde farklılıklar hissediyorum. Bazen kendimi tanımakta zorluk çektiğimde oluyor, aldırış etmiyor gibi gözüksem de, aslında öyle değil, gidecek bir yerim olsa diyorum; o zaman daha güzel olurdu.. Bir daha ki, karşılaşmamızda adımı söylemeden önce sor.. Lirik bir siluet gibisin hafızamda, saklansan da açığa çıksan da seni kimseye benzetemiyorum.. Benimle daha fazla oynamamalısın. Gücüm yok, ışık yok, karanlık ve tüm yüzler yabancı. Param parçayım. Sahip olduğum her şeyi kaybettim ya da kaybetmek üzereyim.. Varlığımı sürdürdüğüm bu bedenin içinde sıkışmış bir köle gibi hissediyorum. Biri elini uzatsın; kurtarın beni! 08.01.2007 Ayfer YILMAZ
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Fıstık, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |