Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. -Atatürk |
|
||||||||||
|
Bir elin cebinde yürümeyi hala öğrenemedin belki de… Deli gibi dans ediyordur saçların yürek titreten rüzgarlarla şimdi, ama senin umrunda bile değildir bu bilirim... İmgeleri, mecazları, betimlemeleri sevmezsin… Bu yüzden aklına bile gelmez saçlarının rüzgarda sağa sola salınışını doğanın ritmiyle uyumlu bir dansa benzetmek… Mevsimin bir baharmış, bir kışmış aldatmacaları hayli yordu bu şehrin insanlarını yeni yılda… Nasıl giyineceğimizi şaşırıyoruz sabahları evden çıkarken, hatta sık sık hastalanıyoruz bu yıl… Eldivenlerini, atkını ve şapkanı unutma sakın, ellerin çok üşür bilirim ve kulakların, boğazın hiç gelemezsin soğuğa, hafif bir ağrı duyarsın önce ve hemen hastalanırsın ertesi güne kalmadan aynı gecede… Arada izliyorum seni bulunduğum yerden sana hissettirmeden… Her akşam aynı yolda yürüyüp aynı yöne gidiyorsun, ağır ve telaşsız hatta bitkin olduğunu belli eden adımlarla. Sende alışkın olmadığım bir şey bu yorgunluk, bezginlik belirtileri… Cıvıl cıvıldı hep tavırların ve gülerdi hep gözlerin boşluğa bakarken bile, ne oldu sana söyle.? Seni pamuklara sarmaya çalışırken, istemeden de olsa incitebileceğini bilemeyen bir aşk yüzündenmi şu anki suskunluğun? Yada mutlu olduğun günlerin özlemi mi aldı yüzünden buzları eriten yaz güneşi gülüşünü… Çok dalgınsın aslında ama, bakışlarının yine de birşeyleri aradığı belli oluyor geçtiğin yollar da… Belki aylar öncesinde vitrin camlarına yansımış el ele ve gülümseyerek yürüyen iki sevgili siluetinin, renklerini yitirmiş siyah beyaz tek kare fotoğrafı, belki de sağ ya da sol omuzuna merhaba diyerek dokunacak eskilerden tanıdık bir ses duymayı bekliyor soğuk rüzgardan saklamaya çalıştığın kulakların... Yada öylesine bir şey işte… Bir tebessümüne neden olabilecek öylesine bir şeyde olsa aranıyor ardına kadar açılmış çekik gözlerin... Dağılan saçların düşmüş alnına, demir parmaklık olmuş adeta kısıtladığı bakışlarına, arasından görebildiğin kadarıyla ama kimselere hissettirmemeye çalışarak etrafına ifadesiz gözlerle bakınıyorsun… Soğuk ciğerlerine kadar işliyor bir zaman sonra, sürekli gittiğin dost mekanlardan birine sığınıyor ve en sıcak, en kuytu köşeye oturup, sıcak bir fincan çay söylüyorsun kendine… Şekersiz çayını yudumlarken ağır ve zarif hareketlerle tüttürdüğün sigaranın dumanı kaçıyor her seferinde gözlerine… Sürekli yaşarıyor gözlerin, biraz sigaranın dumanından, biraz da kurduğun hayalin sisli karelerinde zor seçtiğin geçmişte kalmış mutlu görüntülerden… Çisil çisil bir yağmura kesiyor hüzünlü bakışların ve gözlerindeki nem yavaş yavaş, iki damlaya dönüşüp oturuyor pullarla örtülü gözkapaklarının hemen altına, ha aktı, ha akacak, güzelim gözlerini batırdı batıracak, parlak iki inci damlası… Oysa sen, onlarca sevinç çıkarabilirdin hatırlayabildiğin tek bir anıdan, sürekli üzerinde taşıdığın küçük bir hatıradan bile… Ne oldu sana böyle.? Sadece kış mı, Rüzgar mı sadece buz kesmene neden olan… Ellerin, ayakların ve burnun hep soğuktu bilirim, ama sımsıcaktı yüreğin, Yüreğin hep sımsıcak gülerdi senin ve gül yüzüne yansırdı gülleri kıskandıran o gülüşün. Ne oldu sana böyle.? Vakit geliyor, yola koyuluyorsun nihayet eve doğru ağır ve isteksiz adımlarla… Günün yorgunluğu iyice bırakmış kendini omuzlarına… Taşıyamıyorsun… Mevsim kış üşüyorsun yine koyulduğun yolda, insanlara sürtünerek yürüyebildiğin istiklal caddesinde bu akşam yapayalnızsın adeta… Biraz soğuktan, biraz da yalnız yürümekten ürperiyorsun, mevsim yağmurları sağanak olup yağıyor üzerine omuzlarındaki gün yorgunluğuna inat, ıslanıyor ve ağırlaşıyorsun git gide, taşınmayacak kadar ağır hissediyorsun kendini yine… Sahiplenilmeyi asla kabul etmeyen sen, bir sokak kedisi kadar yalnız, çaresiz, sevgi ve şefkate muhtaçsın şimdi... Halbuki çok güçlüydün sen, hayatı her haliyle yaşar ve en acı anın derinliklerinde saklı mutluluğu bile imbikleyip alırdın içerisinden, ne oldu sana böyle.? Olgunlukla karşılardın her durumu, acı tatlı ne yaşanırsa yaşansın kabul eder, yürekten kucaklardın acıyı da hüznü de, oysa şimdi Sırları dökülmüş bir aynaya benziyor duygularını ifade şeklin... Ne sevincin net anlaşılabiliyor boş bakışlarından nede hüznüne ortak olabiliyor gözlerine derinlemesine bakan dostların bile… Yine kendinimi kandırıyorsun yoksa ben iyiyim diye.? Anla artık iyi değilsin işte.! 13/03/2007 .. Denizci.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Denizci, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |