640K bellek herkese yetmelidir. -Bill Gates, 1981 |
|
||||||||||
|
Devinim.. Maddenin varolma biçimi: Genel anlamıyla her türlü değişmeyi dile getiren devinim kavramı, oluş ve varlık kavramlarıyla eş anlamlı olarak değerlendirilebilir. Metafizik-İdealist düşünme yöntemi; maddeyi ve uzay-zamanı mutlak saydığı gibi, devinimin de mutlak olduğunu varsayar ve devinim kavramını diğer bağıntılarından kopararak mutlak olarak ele alır. Einstein, Genel Bağıntılılık kuramını dayandırdığı ilkeyi açıklarken şunları söylüyordu. “Doğayı anlamak ve tanımlamak için, kendi keyfimize göre seçtiğimiz bir koordinatlar sistemini kullanmamız zorunlu olsa bile, doğa yasalarının, bizim seçtiğimiz bir hareket biçimiyle bağımlı olmaması gerekir.” Einstein’in işaret ettiği gibi doğa yasaları, bizden bağımsız, nesnel gerçekliktir. Bizler doğa yasalarının farklı devinim biçimlerini, farklı biçimlerde tanımlayabiliriz, ama o yasalar bizim farklı anlayışla yaklaştığımız devinim biçimlerinden bağımsız yasalardır. Eş deyişle insan düşüncesinden bağımsız yasalardır. Newton’un çekimgücü adını verdiği yasa, bir devinim yasası olarak, ancak evrensel bağıntılılık içinde çalışır. Bu bağıntılılık tüm hareket biçimlerini içerir. Bu da bize devinimin mutlak olmadığını tanıtlar. Bu durumu en kısa yoldan yön kavramı üzerinden gözlemleyebiliriz. Biz coğrafi bir bölgenin nerede olduğunu tarif ederken; örneğin, İzmir’in batıda olduğunu söylüyorsak, burada batı sözcüğünü güneşi koordinat alarak söylemiş oluyoruz. Güneş koordinat alınarak bakıldığında İzmir batıdadır ama, güneşe göre Ankara’nın batısındadır. Oysa aynı bakışla, Ege Denizinin doğusundadır. Buradan anlıyoruz ki yön kavramı saltık değildir ve görelidir. Bu örneği devinim kavramıyla birlikte tüm alanlarda yineleyebiliriz. Evrende her şey, başka her şeye göredir. Alt, üste göre, ileri, geriye göre, yanlış, doğruya göre, altın, bakıra göre, su, havaya göredir. Tüm bu görelilikler, bir bağıntılılıklar sistemi içinde oluşurlar. Bir nesnenin devinimi, bir başka nesnenin devinimine göredir. Nesnelerin biçimlerini oluşturan fark, devinimlerinin farklı oluşundandır. Eğer tüm nesneler aynı biçimde devinebilseydiler, hepsinin aynı biçimi almaları gerekirdi. Devinim, ilk felsefi düşünme süreçlerinde, varlığın temel bir özelliği değil de onun karşıtıymış gibi algılanıyordu. Devinimin, gerçek olup olmadığı, felsefenin ilk dönemlerinden başlayarak, Hegel’e kadar gelen süreç içerisinde çok önemli bir tartışma konusu olarak ortaya çıkmıştır. Devinimin, başlangıç olarak, basit bir yer değiştirmeyi içeren, mekanik tanımı vardı. Bu tanıma göre evreni oluşturan nesneler, önceden kendilerine verilmiş bir devinimle ve önceden belirlenmiş bir biçimde yer değiştiriyorlardı. Devinim, her an, her olgu ve her olayda tüm gerçekliğiyle insanların gözleri önündeydi. Her şey sürekli olarak devinim ve değişme halindeydi. Bu gerçekliği göz ardı edemeyen insan düşüncesi, tüm bu olanların gerisinde bir değişmezlik bulunabileceği varsayımıyla, devinimi ve değişimi, aldatıcı bir görünüş olarak kabul etmek zorunda kalmıştı. Parmenides’e göre devinimsizlik her şeydi ve devinim bir kuruntudan ibaretti. Parmenides’in bu düşüncesine karşı Herakleitos, devinimin her şey olduğunu ve değişmezliğin bir kuruntu olduğunu ileri sürmüştür. Pitagoras, Demokritos, Anaksagoras gibi düşünürler, varlığın devinimsiz olduğunu ancak onun ilişkilerinin devinimli olduğunu savunmuşlardır. Devinimin inkar edilemez gerçekliği karşısında ise bu kez devinimi başlatan bir ilk devindirici arayışına girişildi. Bu ilk devindiriciye Anaksagoras nous, Aristoteles devinmeyen devindirici adını verdi. Daha sonraki süreçlerde bu devinmeyen devindiricinin adı tanrı olacaktır. Devinimin en yalın biçimi olan Mekanik devinim anlayışı şu soru üzerinde şekilleniyor; Doğadaki tüm nesneler belirli biçimlerde var oluyor, bu biçimler arasındaki farklılaşmanın nedeni nedir? Leukippos ve Demokritos doğayı, farklı niceliklerden oluşmuş nesneler bütünlüğü olarak görüyorlardı. Onlara göre evren sonsuz geçmişten sonsuz geleceğe kadar birbirine çarpan, birbirini iten atom yığınlarından oluşmaktaydı. Her şey bu çarpma ve itmeyle gerçekleşen yer değiştirme deviniminin zorunlu bir düzenliliği içinde var oluyordu. Yoktan var olma ve vardan yok olma diye bir şey yoktu. Her şey bu çarpma ve itme devinimiyle birleşen ve ayrılan maddesel atomlardan oluşuyordu. Bu oluşma ilksiz ve sonsuzdu. Atomlar sonsuz boşluk içinde birbirinden ayrılmış, biçim, büyüklük, duruş, sıralanış bakımından birbirinden farklı olarak boşlukta sürükleniyor, birbirleriyle çarpışıyor, bir bölümü birbirinden uzağa atılırken bir başka bölümü, biçimlerin, büyüklüklerin, duruş ve dizilişlerin simetrisine göre birbirlerine örülüp bir arada kalıyorlardı. Görüldüğü gibi Leukippos ve demokritos maddeci atom anlayışları bakımından evrensel devinimin açıklanmasını, çarpma ve itme olarak tasarlıyorlardı. Evrendeki her şey, başka her şeye çarparak veya iterek devinimi oluşturuyordu. Bu ise evrensel nedensellik anlayışını gerektirir. Eğer bir nesne bir başka nesneye çarparak onu devindiriyorsa, (kendisi çarpma yeteneğini kazanmış demektir ki bu daha önce kendisine bir başka nesne çarpmış anlamına gelir) bu onun deviniminin nedeni olmak demektir. Kendisine bir şey çarpan nesne ise çarpanın sonucu olur. Eğer evrende devinim bu şekilde gerçekleşiyorsa, çarpan ve çarpılan, eş deyişle neden ve sonuç ortaya çıkar. Evrensel devinimin bu şekilde algılanması, bir ilk nedeni ve bununla birlikte son amacı gerektirir ki bu da düşünceyi kaçınılmaz olarak tanrısal iradeye, yani metafiziğe, yani idealizme götürür. Çünkü, çarpma eylemiyle yer değiştiren nesnenin kendisi değişmez. Kendisi değişmeyen bir şeyin varlığından söz etmekse durgunluğun var olduğunu kabul etmek olur ki böylesi bir düşünce, bilimsel düşüncenin dışında kalır. Mekanik devinim anlayışı, evrenin tüm olgu ve olaylarını bir nedensellik zinciri içerisinde açıklama anlayışı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlayışa göre tüm evren devasa bir makine gibi çalışmaktadır. Elbette ki bu makinenin bir çalıştırıcı olması gerekir ki bu da tanrının kendisidir. Devinim bu makineye dışarıdan verilmiştir, maddenin özgücü değildir. Bu nedenle de evrensel oluşma aşamaları birbirinin içinden çıkmaz ve yanyana dizili bir durumda oluşur. Bu da evrendeki tüm değişmelerin diyalektik değil, mekanik bir yapı içerdiği anlamına gelir. Leukippos ve Demokritos’un maddesel atomlardan başka bir gerçek tanımıyor olmalarına karşın, evrensel oluşumu, mekanik devinimin yalnızca çarpma ve itme etkisiyle açıklama çabaları, devinimin maddenin özgücüne dayalı olmadığını ve dışarıdan verilmiş olduğunu içerdiği için zorunlu olarak idealizme kucak açmak zorunda kalmıştır. Onların atomcu mekanik anlayışlarının, bu nedenle daha sonraki süreçlerde, maddeyi ilk devindiren dışsal gücün tanrısallığı ileri sürülmekle idealist mekanik bir anlayışa dönüşmesi kaçınılmaz olacaktı. Leukippos ve Demokritos ikilisinin ortaya attığı atomcu mekanik devinim anlayışı, Epikuros, Lucretius, Gassendi, Bacon’la gelişimini sürdürmüş, ve en olgun biçimini Fransız düşünürü Descartes’ta gerçekleştirmiştir. Descartes, şöyle düşünüyordu; Ben, şu ana kadar bende oluşmuş bulunan tüm düşünceleri bir kenara koyarsam ve düşünme sürecini yeniden başlatırsam, başlatacağım yeni düşünce zincirinin arasına yanlış düşünceleri karıştırmazsam doğru bilgiye ulaşabilirim. Çünkü tüm düşünceler birbirinden doğar ve birbirleriyle bağımlıdırlar. Öyleyse ilk yapmam gereken şey, tüm bilgilerime şüpheyle bakmam gerekliliğidir. Her şeyden şüphelenmeye hakkım vardır. Şüphelenemeyeceğim bir tek şey varsa, o da şu an şüphelenmekte olduğumdur, şüphelenmek bir düşünme eylemidir, öyleyse şüphelenmek düşünmek demektir, şüpheleniyorsam demek ki düşünüyorum, düşünmek demekse var olmak demektir ki bu da var olduğum anlamına gelir.- Düşünüyorum öyleyse varım- Descartes, felsefesinin temellerini böyle kuruyor. Ona göre düşünmek var olmak demektir. Yukarıdaki kısa açıklamadan anlaşılacağı gibi, Felsefenin temel sorunu olan ruh mu maddeyi yaratır, madde mi ruhu yaratır sorusuna, Descartes’in cevabı ruh maddeyi yaratır biçiminde oluyor. Benden yola çıkarak felsefeye yeni bir anlayış getiren Descartes, düşünüyorum öyleyse varım diyerek, düşünce, madde diyalektik birlikteliğinde düşünceyi maddenin önüne geçirerek ve maddeyi onun ardılı olarak değerlendiriyor. Descartes’ın yenilik olarak ileri sürdüğü ikinci şey ise madde ve madde olmayanı kesinlikle birbirinden ayırmasıdır. Ona göre iki temel gerçeklik vardır. Ruh ve beden..Descartes’in kendine özgü bir kesinlikle saptadığı bu iki ayrı gerçeklik, fizikle metafiziğin alanlarını kesin olarak ayırmıştır. Fizik anlayışında maddenin kendiliğinden yaratıcı gücünü görmüş ve mekanik devinimi onun yaşamsal eylemi olarak düşünmüştü. Fizik anlayışının içinde madde tek gerçek, varlığın ve bilginin biricik kaynağıdır. Yaşadığı dönem bakımından, toplumsal yaşamda gittikçe önem kazanmaya başlayan makineleşme, onun için uyarıcı bir kesinliği ve değişmezliği dile getirmektedir. Bozuk olmayan bir makine, daima, belli nedenlerle devinerek aynı sonuçları vermektedir. Öyleyse tanrılık düzeni de içine alan evren, bir makine düzeni içinde olmalıdır. Her düzen bir makine düzeni, her devinim de mekanik devinim olmalıdır. Öyleyse devinim bir yer kaplama ve bir yer değiştirme eylemidir. Yer kaplama, maddenin temel niteliğidir; yer kaplamayan madde olamaz. Bu yersiz madde olmak demektir, öyleyse maddesiz de yer olamaz. Bundan da zorunlu olarak şu sonuç çıkar ki, evrende maddesiz yer yani boşluk ve yersiz madde yani atom yoktur. Öyleyse evren maddeyle doludur ve devinim maddenin kendiliğinden yaratıcı gücüdür. Bu zorunlu sonuç katıksız maddeci bir anlayıştır. Evrende atom yoktur demekle maddenin sonsuzca bölünebilirliğini dile getiren Descartes, çağdaş bilime uç vermekle Tarihsel ve diyalektik materyalizmin gelişmesine önemli katkıda bulunmuştur. Descartes’in ileri sürmüş bulunduğu hem materyalistleri, hem de idealistleri geliştiren bu fikirleri, onun ikici yapısından kaynaklanmaktadır. Bu ikici yapı içerisinde idealizm her zaman ön plana çıkmış onu idealizmden yana tavır sergilemeye koşullandırmıştır. Descartes akılcı ve idealist bir düşünürdür. Bütün gerçeklerden şüphe etmiş olmasına karşın, aklından şüphe etmemiş, maddi gerçekliği bir kenara bırakarak, tüm gerçekleri yeniden aklıyla kurmaya çalışmıştır. Buraya kadar izini sürdüğümüz devinimin mekanik algılanışından öğrendiğimiz tek şey mekanik yer değiştirme deviniminde, yeri değişenin kendisinin değişmediğidir. Örneğin cama atılan bir taş camı kırar, kırılan camın ve atılan taşın kendiliklerinde bir değişme olmaz. Değişme olmadığı gibi gelişme de olmaz. Her şey nasıl varsa öyle kalır. Gerçekte ise mekanik devinim, devinimin sonsuz çeşitliliği içinde bu çeşitlerden yalnızca bir tanesidir. Devinimin evrensel gerçekliğini düşünce anlamında ve idealist bir yaklaşımla ortaya koyan büyük Alman düşünürü Hegel’den sonra gelişen tarihsel ve diyalektik materyalizm öğretisi, devinimi maddenin varlık biçimi ve bir özgüç olgusu olarak ortaya koymuştur. Diyalektik materyalist yöntem; doğada, toplumda ve bilinçte gerçekleşen tüm olay ve olguları devinimleriyle birlikte anlama yöntemidir. Bu yöntem izlendiğinde de gerçekleşen olgu ve olayların tarihsel durumlarını irdelemek zorunluluğu ortaya çıkar. Evrendeki her şeyin bir geçmişi, bir şimdisi ve bir geleceği vardır. Her şey doğar, gelişir ve ölür. Hiçbir olgu ve olay geçmişinden ve geleceğinden koparılarak yalnızca şimdisiyle değerlendirilemez. devinimin niceliksel yanı büyüme, niteliksel yanı gelişmedir. Madde kendiliğinden devinim demektir. Maddesiz devinim olmayacağı gibi, devinimsiz de madde olmaz. Devinim kavramı, maddenin kendiliği olarak, yer değiştirmeden düşünceye kadar bütün değişme süreçlerini dile getirir. Devinim, maddenin sonsuz çeşitliğine uygun olarak, sonsuz biçimlerde gerçekleşir. Isı, ışık, elektrik dalgaları, biyolojik ve fizyolojik süreçler, kimyasal süreçler ve sonsuzca başkaları hep devinim biçimleridir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Sedat Akıncı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |