Şiir, tarihten daha felsefidir ve daha yüksekte durur. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Doğduğum ve çocukluk yıllarımın geçtiği Çadıryeri –Gezbel köyü (Kayseri/ Develi) ile komşu Hanyeri küyü (Adana/Tufanbeyli)’ nü birbirine bağlayan Gezbel geçidi ’nin hafızamda bıraktığı en belirgin iz henüz asfalt olmayan şose yoldan geçen yük kamyonlarının çıkardığı ilginç motor gürültüsü ve gece etrafa yaydıkları güçlü far ışıklarının hareketli bir projektörü andıran aydınlığı olsagerek . Tabi ki henüz alacakaranlık bile sökmeden kalkıp evlerimize kışlık odun toplamak için gittiğimiz öte yüz’ de, birden bire uzaklardaki düz ovadan (tufanbeyli) parlayarak kızıllaşan gün doğumu... Sanırım nemrut dağındakine eşdeğer bir gün doğumu manzarasıydı bu. Az önce eşeklerimizle beraber tek sıra olmuş halde tırmanıp doruğa ulaştığımız kamberin patika yolu (yöresel dille karıka kember) geride kalırken,Hanyerili çocuklara yakalanma korkumuzda geçici olarak sona ermiş olurdu. Lakin bu seferde odunları topladığımız bölgenin köylülerine (pekmezli,şanşa,ortaköy) yakalanma korkusu başlıyordu.Bir an önce işimizi bitirip dönme telaşıyla birlikte yeniden kamberin patika yolunun yüklü eşeklerimize geçiş vermemekte direnen inadını kırma mücadelesi ve Hanyeri’li anık teyzenin oğullarına yakalanma korkusu yol boyu eşlik edecekti bizlere.. Henüz ilkokul çağlarındaydık.Karşı tepede Yörüklerce kullanılan hırsızoluk yaylası’ ndan başlayarak yamaç boyunca yükselip dağ doruğunu aşan eski kervan yolunun (karıka devan-deve yolu) çağlar öncesinden beri kullanılmakta olduğunu duymuştuk.her iki boz tepenin ortasında kalan Hanyeri köyünün hemen yanındaki yazılı kaya (gezbeli kaya anıtları) hakında da kulaktan dolma bilgilerimiz vardı.Zaman zaman babamdan duyduğum define hikayelerinde bu yörenin çok eski tarihlerde iç anadolu’yu çukurova’ya bağlayan tarihi bir geçiç olduğu ve bu nedenle muhtelif mıntıkalarda gizli defineler olabileceği fikri o yıllarda bile ilgimizi çekiyordu. GEZBELİ KAYA KABARTMALARI(HANYERİ KÖYÜ/TUFANBEYLİ ADANA) 1939 yılında Adana Müzesi Müdürü Ali Rıza Yalkın tarafından tesbit edilen ve Hitit Kralı ile dağ/fırtına tanrısının tasvir edildiği bu kabartmada fırtına/dağ tanrısı omuzunda yayı, sol eliyle de oğlunu (kralı) tutar durumda tasvir edilmiştir. Kabartmanın yüksekliği 2.10 metredir. Anıtların bulunduğu söz konusu bölgenin Özellikle Hititler zamanında stratejik önemi bulunan “Hitit Dağ Yolu “olduğu günümüz arkeologlarınca da tesbit edilmiştir.. Bu yol Gülek Boğazı’nı saf dışı bırakarak Kayseri - Kanes – Develi - Frakdin - İmamkulu - Taşçı - Gezbeli Geçidi/Sahhupidda Dağı - Hanyeri ve Şar’a kadar gelip buradan da olasılıkla ikiye ayrılıyordu. Biri Göksun-Kahramanmaraş yönüne giderken, diğeri güneye saparak Tufanbeyli-Saimbeyli-Feke-Hemite-Toprakkale-Bahçe ve Islahiye üzerinden Kuzey Suriye’ye ulaşıyordu Bu tarihi güzergah üzerinde bulunan ve çoğunlukla büyük kralların betimlemeleriyle donanmış kaya kabartmaları, Hitit İmparatorluk Çağı’nda, ülkenin doğal yol geçitleri ve su kenarlarındaki sarp kayaların yapay olarak düzeltilmiş yüzeylerinde, rölyef çalışılarak işlenmişlerdi. Hitit krallarının toprak ve kültür bakımından zengin güney ülkelerine ulaşmak için askeri yolculuklarında kullandıkları yollardan biride benzer anıtların yoğun olrak bulunduğu, Frakdin, Taşçı, İmamkulu/Şimşekkayası, Hanyeri/Gezbel, Hemite, Sirkeli/Ceyhan kaya kabartmalarının bulunduğu bu güzergah olmalıydı. Arkeologlarca söz konusu hiyeroglif yazıtlı kaya anıtlarının yayılış alanının, Luvice konuşan veya anlayan insanların yaşadıkları coğrafi mekan olduğu kabul edilmektedir. Bu da kuzeybatıdan güneydoğuya, Fraktin, Taşçı,Gezbeli- Hanyeri, Hemite, Sirkeli civarını kapsamaktadır. Adı geçen kabartmaların özündeki amaç,tanrıların kutsanması ve Büyük Kralın tanrılara minnettarlığının görsel olarak dile getirilmesidir.Ayrıca, bu anıtları merkezi Hitit Krallığının egemenlik ve gücünü simgeleyen, birer propaganda anıtları olarak ta kabul etmek gerekir.Develi ile Hanyeri arasındaki kaya kabartmalarının hepsinin Hitit kralı III.Hattusili ve eşi Puduhepa’nın zamamanında yapıldığı kabul edilmektedir. Fraktin (Gümüşören) kaya anıtı ilk kez 1880 yılında arkeolog Sayce tarafından bulunmuştur.Yine bölgede incelemeler yapan yabancı bilim adamlarından Ramsay ile Hogarth’ın 1893’deki raporlarından sonra da Hitit kültürünü inceleyen uzmanlar için bu bölge ilgi odağı olmuştur. Sert bir kaya yüzeyine bir friz gibi işlenen anıtın uzunluğu 3.25m., yüksekliği ise,1.30m.’dir. Burada ana konu,bir tanrı ve tanrıçanın önünde libasyon yapan kral ve kraliçe, yani III.Hattusili (M.Ö.1275-1250) ve Kraliçe Puduhepa’dır. Anıtta işlenen konu dinsel ve kralsal olup, hükümdar çift tanrılarını kutsamaktadırlar. Dikkati çeken nokta ise, kaya anıtının sağ tarafının taslak görünümde olması, figürlerde detayların işlenmemiş olmasıdır.Kraliçe betiminin arkasındaki yazıt, Kraliçe Puduhepa’nın kökenini verir. Bu işaretler Güterbock tarafından “Kazuwanna memleketinin kızı, tanrı tarafından sevilen” şeklinde okunmuştur. Buradaki memleket adı Puduhepa’nın doğduğu Kizzuwatna’yı ifade eder.Kraliçenin libasyon yaptığı, karşısındaki oturan figür tanrıça Hepat’tır. Tanrı ve kralın kıyafetleri birbirine benzer. Tanrı, kısa giysili, ucu sivri konik külahlı, sivri uçlu ayakkabıları ile tipik bir Hitit tanrısı ikonografisini yansıtır. Sol elinde bir üçgen=sağlık/iyilik işareti, sağ elinde omuzladığı ucu kıvrık lituus ile gösterilmiştir. Bu tür tanrılar genelde Fırtına/Hava Tanrısı olarak algılanır.. Tanrı ile kralın önünde bir sunak yer alır ki, bu özgün Hitit sunaklarının bir örneğidir ve bütün M.Ö.2.bin yıl boyunca kullanılmıştır. Sol taraftaki sahnede tanrının karşısındaki kral betiminde de tek boynuzlu, sivri uçlu konik külah dikkat çeker. Burada adı belirgin olan III.Hattusili ’nin bir tanrı gibi gösterilmiş olması, bu kabartmanın kralın ölümünden sonra yapılmış olduğunu akla getirir ve Hitit kaya anıtları arasında, bu tek örnekte, kraliçe bütün görsel ve yazınsal nitelikleriyle Büyük Kralı, yani ölmüş tanrı katına ulaşmış III.Hattusili’ yi aşmakta, Hatti Ülkesi’ndeki egemen ve güçlü pozisyonunu halkına vurgulamaktadır. Anıt, Puduhepa’nın sağlığında oğlu Büyük Kral IV.Tudhaliya ile bir arada krallığı yönettiği yıllarda yapılmış olmalıdır. Bir başka görüşe göre de anıt Kraliçe’nin ölüm anıtıdır. Taşçı kaya anıtı (Develi İlçesi, Bakırdağı Beldesi).Kayseri’nin 60 km. Güneydoğusunda yer alır. 1906 yılındada arkeolog Rott tarafından bulunmuştur. Yine, bu kral ailesine aittir. Kalker kaya üzerine, 3m. Uzunluğunda kaya yüzeyi kazılarak işlenmiş rölyeflerin sol tarafında Büyük Kral Hattusili’nin kartuşu ve kahraman unvanı yer alır. Aşınmıştır, bu yüzden de yazıtlar çok iyi okunamamıştır. Sağa doğru yönelik üç figür tasvir edilmiştir. Öndeki iki figür özelliklerine göre, kraldan çok rahip olmalıdırlar. Soldan 3.figürün kadın olduğu başındaki saç tuvaletinden açıkça belli olur. Figürlerin boyları ve giysileri çok aşındığı için belli değildir. Bu üç figürün kral ailesine ait kişileri gösterdiği solda Büyük Kral Hattusili’nin adının varlığına dayanır.Solda “Büyük Kral Hattusili Büyük Kral Kahraman” işaretleri belirgindir. Arkeologlara göre taşçı kaya kabartmalarında III.Hattusili devrine ait üç kişiden oluşan yüksek bir memurlar grubunun bir merasim sırasında yürüyüşü betimlenmiştir. Memurların isimleri hiyerogliflerle yazılmıştır; birinci şahsın ismi tamamen siliktir, ikincisi okunamayacak kadar kırıktır ve üçüncü şahıs ise, Lupaki’nin kızı Manazzi’ye aittir. Figürü olmayan bir dördüncü şahsın da, sadece hiyeroglifleri vardır ve yine Hattusili’nin memurlarından Zida’ya aittir. Arkeologlar buradaki 3.figürün ”rahibin kızı” tanımlamasından yola çıkarak Kraliçe Puduhepa’ya ait olduğunu öne sürmektedirler. Feminizmin öncüsü bir Anadolu kadını Tufanbeyli (Arapça Mağara)’ nin antik çağlara uzanan bir geçmişi olduğu arkeologlarca tesbit edilmiş durumdadır. Uzantısı durumundaki Şar’ın ; hem dinsel törenlerin yapıldığı “Komana”, hem de antik devletlerden “Kizzuvatna”nın başkenti olduğu hemen hemen belgelenmiş bulunmaktadır. Güneyde Akdeniz’e kuzeyde Sivas’a dayan bu küçük devlet güçsüzleşince Hititlere federe olmuştur. Bu gelişme ile Orta Anadolu devleti olan Hititler, güneye açılmış. Çukurova da Sis’i (Kozan) kurmuştur. Amanos’ları aşıp Mısırlılarla savaşan hititlerin Yolculukları Gezbel’den geçip şimdiki Mağara’nın güneyini izleyerek, o zamanki adı “Bodimon” olan Saimbeyli’den Çukurova’ya kadar ulaşabiliyordu. Uğradıkları her yere yapıt bırakan bu uygar devlet, federelerindeki anlaşmazlıklar yüzünden yaşayamayıp yıkılmıştır. Arkeologlar Gezbel’deki kaya rölyefinin Hititlilerce Mısır(Kadeş) savaşı yolculuğunda yapıldığı konusunda görüş birliğindeler.. Tarihte feminizmin öncülüğünün 3300 yıl önce Anadolu’da yaşayan Hitit Kraliçesi Puduhepa tarafından yapıldığı öne sürülmektedir. Kraliçe Puduhepa’nın kadın haklarını zorlayarak, askerlik dışında günlük hayatın her alanında söz sahibi olduğu, Eşiyle birlikte veya bağımsız olarak törenlere katıldığı, tapınaklara gittiği, ülkelerin krallarıyla mektuplaştığı belgelerde mevcuttur.. Münih Üniversitesi Asuroloji ve Hititoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ünal’ın Ankara Üniversitesi 100. Yıl Salonu’nda, basın mensupları için “feminizmin öncülerinden Hitit Kraliçesi Puduhepa” Başlığıyla verdiği konferansta Pentibşarri adlı bir papazın kızı olan Kraliçe Puduhepa’nın, anaerkil bir yapıya sahip Hurri kökenli Anadolu halkına mensup olduğu ifade edilmektedir.Prof. Dr. Ünal, Puduhepa’nın M.Ö. 1260 yılında Hitit Kralı 3. Hattuşili ile evlenerek Hitit sarayına gelin olduğunu belirtilmiştir. Kayseri’nin güneydoğusundaki kaya resimlerinde Puduhepa’nın görüntüsüne yer verildiğini anlatan Prof. Dr. Ünal, ayrıca Hititlere ait mühür baskılarında Puduhepa’nın görüntülerine rastlandığını aynı konferansta dile getirilmiştir. 3 bin 300 yıl önce yaşayan Puduhepa’nın bir kadın yöneticinin yıllarca hüküm sürdüğü ve anaerkil bir kültüre sahip Lavazantia (Tufanbeyli-şar) kentinde doğup büyüdüğünü ifade eden Prof. Dr. Ünal, 3. Hattuşili’nin Mısır’la yaptığı anlaşma metninde, 3. Hattuşili’nin mührünün yanında Kraliçe Puduhepa’nın mührüne de yer verildiğini vurgulanmıştır. Prof. Dr. Ünal, Puduhepa’nın askerlik dışında günlük hayattaki her konuda faaliyette bulunduğunu belirterek “Puduhepa’nın başlattığı bu uygulamalar, bugün bizim açımızdan feminist bir hareket gibi geliyor. Kendisi bunu yaparken feminist bir hareket başlattığının belki de farkında değildi. Ancak onun uygulamalarının ne derecede halka yansıdığını bilmiyoruz.” Diyerek te bu görüşünü sürdürmiştür. Puduhepa’nın başka araştırmalara da konu olduğunu ileri süren Prof. Dr. Ünal, Alman tarihçi Cornelius’un da Puduhepa’nın, “Hititlerdeki babaerkil toplumun aşırı baskıcı sistemine ve erkek tahakkümüne karşı isyan bayrığı açtığını, onun bayrağını devralan Amazonların da Helenlere karşı savaş ilan ettiğini”belirtmiştir.. GEZBELİ GEÇİDİNDE (KİZZUWATNA-KUMMANNİ) BİR SKANDAL Kummanni(ŞAR) Kenti Hitit İmparatorluk Çağında ilginç bir skandalın geçtiği yer olarak da anılmaktadır. Olayın geçtiği yer kesinlikle burasıdır. İstarziti adlı sanığın mahkemedeki savunması ile ilgili açıklamalardan sıcak öğlen güneşi altında Göğün Güneş Tanrısına kurban sunmak için gittiği ve kendisine tuzak kurulduğunu iddia ettiği Sahhupidda Dağı, mutlaka Gezbeli Geçidi ile aynı olmalıydı. Bu dağ adı maalesef başka metinlerde geçmemektedir. Burada niteliğini yakından anlayamadığımız bir dolandırıcılıkla suçlanan ve uzun uzun savunmasını yapan İstarziti isimli Hurrili bir düzenbazın mahkeme heyeti huzunda yaptığı savunması söz konusudur. Gerçek suçunu doğal olarak bir türlü itiraf etmemesine rağmen bu haydutun, saray veya tapınakların mallarını çalmış olması mümkündür. “Şu kara topraklar üzerinde kamışlar gibi eğrildim! .... Yaşarken dahi kardeşlerimin nazarında ölmüş bir insanım ben!” gibi çeşitli mecazlar kullarak insanlarda kendisine ilişkin acıma duyguları yaratmak istemektedir ve Hititçe’de benzeri olmayan o retorik gücüyle bunu belki de başarmıştır: “Ben hep o tanrının (gerçek) bir hizmetçisi değil miydim? ... Bir zamanlar bir hastalığa yakalanmıştım ve tanrılara yakarmıştım: ‘Ey tanrılarım, beni kimlerin böyle harap ettiğini görmüyor musunuz? (Niye onlar yerine hep) benim üzerime geliyorsunuz? Kralı yenik düşürmek istemediğiniz (için mi?) Eğer gerçek doğruluğu takdir ediyorsanız, niye o mesele hala gizli tututulmaktadır? ..... Veliaht Prensin başına Kummanni Kentinde kötü bir şey geldiğinde, (Isuwa Kralı) Alisarrumma bana ‘Çok dikkatli ol, seni öldürecekler! Veyahut da Nanizi sana zehir(?) verecek ve seni öldürecek. (Sahhupidda Dağı yolunda = Gezbeli) kraliçe birilerine pusu kurdurup seni (mutlaka) öldürtecek!’ dedi. ... (Gözlerimden) [dağlardaki sular gibi] yaşlar aktı. Bu yaşları (toplayıp) Güneş Tanrısına vereceğim ki, onları gizlice Güneş Tanrısına kurban olarak akıtsın. ... Bir gün sulama Kentinde Tanrı Tarupsani’ye tapınıyordum. Muti adlı biri içeri girdi ve benim şahsımla ilgili olur olmaz şeyler söylemeye başladı. Onu yakasından tuttum (ve) [saklı bir yere] sürükledim. (Orada) ona yemin ettirdim ve (kendisini) şöyle uyardım: ‘(Bak bilesin), kim bu tanrının huzurunda yalan yanlış yemin ederse, onun hayatta kalması imkansızdır ha!’” Şüphesiz çocukluğumun geçtiği çadıryeri köyü ile komşu hanyeri’ni birbirine bağlayan bu tarihi geçitte henüz gün ışığına çıkmamış insanlık tarihinin binlerce yıllık başka başka öyküleride vardır mutlaka.Ama küçücük belleğimde kalan kendi yaşamımla ilgili o belirgin izlerden bir kaçıyla beraber çeşitli kaynaklardan derleyerek oluşturduğum bu kişisel incelemeyi paylaşmak istedim.şose yolundaki kamyonların ürkütücü sesi ve ışıkları,yaylalardaki göçebelerin bizleri kovalayan köpekleri,odun toplama süresi boyunca yaşadığımız korku ve telaşla beraber ve tabiki gezbel tepesi (Saphhupidda dağı) doruğundan baktığımızda uzaktaki düzlükten birden bire parlayarak yükselen o nemruttakine eşdeğer gün doğumu. Kış geldiğindeyse her yanı karlarla kaplanır gezbel geçidinin.ta Hititlerden günümüze kadar hep aynı güçlü uğultusuyla fırtına tanrısının sesi hala yankılanmaya devam eder torosların doruklarında. ERDAL GEÇER 01 ARALIK 2007/GELİBOLU KAYNAY:KİZZUWATNA DERGİSİ
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Erdal GEÇER, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |