"Anka kuşu gibi yalnızlığı adet edin! Öyle hareket et ki, adın daima dillerde dolaşsın ama seni görmek olanaksız olsun." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Sözcüklerimi önüme dökerek sana gelen yolların ortasında yürüyorum yalınayak… Dudağımda; hasret kokan o hüzünlü deli kız türküleri… Rüzgar bıraktığında ellerimi saçlarımın her bir teline dolanıyor güzüm ve ben adını heceliyorum mevsimlere. Özlemli avuçlarımdan döküyor kelimelerim, dinle. Bedelsiz seven ve sevdası uğruna canını kurban etmeyi göze alan umutlu bir kadını anlatacağım sana 29 harfimle… Bilmediğin bir yerde gizlice yaşanıyordun sen aslında, satır satır soluk almaktaydın kasım düşleriyle. Güneşin eteklerinden düşen çiçekleri toplarken alnından öptüğün sevdaları izlerdim ben iki gözüm… Sevişlerini kıskanır, terine karışıp toprağa akmak isterdim harf harf… “Seni seviyorum” dediğinde tüm kuşlar kanatlanırdı sesinde... Üşümüş kanatlarını gülüşlerimle sarardım bilmediğin bir yerde… Yüreğimde büyütürdüm seni… “Aşk değildi bu bir umut vakası” Günlerden bir gün göğsümde sakladığım kelebekler anlattı beni sana. Benliğimden vazgeçip “sen” olmak için nasıl savaştığımı, üşümüş ellerin için bedenimi nasıl közlediğimi… Seni bir ana gibi, toprak gibi, yar gibi nasıl sevdiğimi anladın kelebeği dinledikçe… Gözlerindeki hüzne nice umutlar ekerek nasıl bedenimi harcadığımı anladın yıldızları hayatına serdiğimde. “Nefes aldıkça yaralarına merhem olacaktı nefesim.” Ödenmemiş umutlarımdan istifa edip varlığımı sana adadım yokluğunda bile. Gülümsediğinde ellerimi semaya çevirip bin duaya dururdum tenha dudaklarımla… Sesim olurdu, nefesim olurdu her gülüşün. Yorgun yokuşlarda gül yordamıyla seni özledikçe, adında soluklanırdım. Karanlıklarından aydınlığa gebe kalan gecelerde masal perisi olurdum rüyalarında yaşamayı seçerek. “Seninle olmak hayata yeniden başlamak gibiydi nazarımda...” Saçlarıma güller seren sevgili… Cümle cümle sana geliyorum kabul eyle… Rüzgarın kulağına fısıldıyorum usulca… “Seni seviyorum” diye yankılanıyor deniz kokulu şehrim. Yalnız gecelerime doğuyor sevinçli umut bakışların. Yıldızlar şahit olsun ki senin gözlerinde kendimi görmek bir çocuğun gözlerinde gülümsemek gibi... Saçlarımda yıldızlar, gözlerimde sen’li umutlar dans ederken sen de yüreğine al beni… Sevdanı giyinirken tenime, kanamıyorum hiç... Köksüz endişelerimi zamansız mevsimlere katıp, sar sen de bedenimi... Konuşmayalım yalnızlığın gün doğumları kuşatıncaya kadar tanyerini… Sadece susalım gözlerimizde... Gülüşlerimiz okşasın birbirini. Uçsuz bucaksız bir yoldayız işte. Yol kenarındaki her tohum bizimle yeşeriyor bak. Umutlanıyor filizler ve hayat yeniden güzelleşiyor gözlerimizde. Anlamlar yüklüyoruz rüzgara… Yağmurlara yetim düşlerimizi seriyoruz. Süregelmiş aşklara benzemiyoruz biz ya da ayaküstü yaşanan sevdalar gibi değiliz. Özlemleri yıkıyoruz gözyaşlarımızla. Ne sen bana kıyabiliyorsun, ne ben sana… Verilecek bir can aranırken; yaşanacak güzel günler varsa, tek bir yürek kalacaksa eğer ikimizde canımızı vermeye hazırız birbirimize... Sebep ne olursa olsun kalan hep mutlu olacak çünkü... “ Biliyorum ki seni yaşamak her şeye değer...” Evet, bu sevda aynı zaman diliminde yaşanabilir, yaşanıyor da… Tertemiz, saf ve yalın bir halde ilerliyor… Ama bir filizden daha kısa zamanda büyüyoruz… Dal budak olduk, şimdi mutluluk meyvelerimiz var önümüzde “umut”umuz var, düşlerimde büyüttüğüm kızımız… Her gülüşümüzde bir meyvemiz olacak hayat ağacının “can” kokan dallarında… Her mutluluğumuz ab-ı hayat olacak yetim kalmışlara... Biz hep ”biz” olarak kalacağız ve bir nefes kadar yakın duracağız birbirimize... İşte sırf bu yüzden yüreğinin aydınlığa bakan yüzüyüm ben. Bu yüzden sevdamız sonsuz, hasretimiz ise kelebek ömürlü olacak hep... Gurbet kuşlarının havalandığı o ıssız mevsimde eksilterek yüreğimdeki ölümleri Gözlerindeki hayata emanet ediyorum nisan yağmurlarında kendimi... İyi bakacağına eminim ay ışığında tomurcuklanan gülümün umut yapraklarına… Unutma avuçlarımdaki bu ateş aşk değil, bir umut vakası gün ışığında… Bütün mevsimler güz olsa da umudu olanın her şeyi vardır aslında… Nisan 2008 Ayşegül TEZCAN
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ayşegül Tezcan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |