Öyle yaşamalısın ki ölünce mezarcı bile üzülsün. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Beynin kalbe, mantığın duygusallığa yenildiği saatler. Kiminin sessizce ağladığı, acılarıyla yüzleştiği, mutlu olduğu, umutlu olduğu; kimininse bu büyülü saatlerin hiç farkında olmadığı, bir sonraki günün telaşını düşünerek hemen uyumaya çalıştığı saatler. Oldum olası uyuyamam uyumaya programlanmış gibi hemen.’Yatış pozisyonu hazır, devrelerimi sabaha tekrar açılacak şekilde kapatıyorum cızt bızt’ olayı yok yani. Dünyayı kurtarırım, kendimi kurtarırım, evlenirim, çocuklarım olur, yaşlanırım. Ama hiç ölmem o saatlerde. Ölüm düşüncesi de sabaha denk geliyor ya, anlatacağım demiştim sabahları, biz yine geceye devam edelim. En yalnız olduğum, en cesur olduğum, en korumasız olduğum, en tatlı olduğum andır yatağıma uzandığım anlar. Hiç yalan söyleyemem kendime, her şeyle yüzleşebilirim, dilediğim her şeyi yapabilirim, savaşırım, barışırım, sevişirim. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarım o anları. Bu gece farklı bir şey daha takılıyor aklıma. Acaba kaç kişi beni düşünüyordur gece yatağına yattığında; kaç kişinin aklında konaklıyorum iyi veya kötü az da olsa? İki elin parmakları kadar var mıdır ya da bir kere olsun o sayıya ulaşmış mıdır? Kaç kişinin rüyasına girmişimdir ya da kaç kişi sabah uyandığında rüyasında beni gördüğünü anımsar? Sizin de aklınızdan geçmiş miydi daha önce bunlar? Ne çok soru soruyorum değil mi? Gevezeliğim yazıya vuruyor işte. Normalde değilimdir geveze. Bu kadar şey düşündükten/hayal ettikten sonra fazlaca yoruluyorum sanırım ve uyumaya başladığımın farkına varamadan kapanıyor gözlerim. Yine farkına varamadan sabah oluyor. İşte yazımın başında da belirttiğim gibi zar zor alıştığım o sabahlar. Yeni taşındığım ev ile camiyi ayıran şey iki şerit olup olmadığı tartışmaya açık bir yoldur. Kaldırımları da sayarsak üç şerit olur. Hadi bir de ben ekleyeyim dört olsun. Dört şeritlik bir mesafe de oldukça geniş görünüyor değil mi? Gelin siz onu karşı komşum olan minarenin daimi misafiri olan müezzine anlatın. Adam, avaz avaz ezan okumayı, makamlı olsun diye ciyaklamayı marifet mi biliyor bilmiyorum ama ilk hafta her sabah farklı bir irkilişle beni uyandırdığını iyi biliyorum. Öyle acı bir sesle okuyor ki, birazdan cenaze namazım kılınacakmış gibi hissediyordum. Kafamı kaldırıp beş-on saniye -tabiri caizse- mal gibi bakındıktan ve cenaze namazı psikolojisini kafamdan attıktan sonra kendime geliyordum. Tabi ki ezanın mahiyetine ve kutsallığına sözüm yok ama müezzine acayip gıcığım var. Bir de, kalkıp evimde namaza dursam cemaat sevabı alacağımdan şüphem yok. Üç-dört şerit mesafe nedir ki; Cuma namazlarında camiyle cemaat arası daha fazla mesafe oluyor genelde İşte böyle. Geceyi mi vurgulamak istedim yoksa müezzine mi taş atmak istedim ben de karar veremedim şimdi. Neyse efendim kafam karışık benim. Vurgulama kısmına da siz karar verin.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Alpdoğan Pul, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |