..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Deney, herkesin hatalarına verdiği addır. -Oscar Wilde
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > sedat




3 Mart 2010
Allah Yardım Etsin...  
sedat
Dilimizden hiç düşürmediğimiz şu cümleler beni çok rahatsız ediyor “ Allah yardım etsin”, ”Allah korusun”. Topu Allah’a havale ederek sorumluluklarımızdan kurtulduğumuzu sanıyoruz. Tam bir kandırmaca. Zihnimiz bizi kısa süreli de olsa oyalamayı başarıyor bu şekilde. Ama nereye kadar! Şöyle bir bakalım gündelik hayatımıza!


:AHHB:
Şöyle bir bakalım yaşantımızdan kesitlere. Sanki sanal bir alemde yaşıyoruz. Sadece kendimizi düşünüyoruz. Hep masanın bir tarafından olaylara bakıyoruz. Nadiren de olsa masanın karşı tarafına oturup, olayı o boyutuyla hiç görmek istemiyoruz. Tek yanlı bir yaşantı. Bu yaşantı bize yüzeysel olarak yetiyor. Ama ! Hakikaten yetiyormu ? İçimiz, hep bir boşluk, yetmezlik duygusu ile dolu değilmi ?

Dilimizden hiç düşürmediğimiz şu cümleler beni çok rahatsız ediyor “ Allah yardım etsin”, ”Allah korusun”. Topu Allah’a havale ederek sorumluluklarımızdan kurtulduğumuzu sanıyoruz. Tam bir kandırmaca. Zihnimiz bizi kısa süreli de olsa oyalamayı başarıyor bu şekilde. Ama nereye kadar! Şöyle bir bakalım gündelik hayatımıza!

Kar yağar, hava soğuktur, sıcacık evimizde otururuz, camdan dışarı seyrederiz. Belki bir şarkı mırıldanırız, belki şiir yazarız, sıcak bir çay, kahve eşliğinde. Çok keyifiyizdir. Birden içimizden, derinlerden bir yerden, bir dürtü gelir. İçimizi hüzün kaplar. O an, sokak çocukları, evinde yakacak odunu, kömürü olmayan, hasta yatağında yatan, üşümüş insanlar gelir aklımıza. Hay Allah ! Nereden geldi şimdi bunlar aklıma ; ne güzel manzaranın keyfini çıkarıyordum der zihnimiz kendi kendine. Tabii, o anda çıkıp yardıma ihtiyacı olanları arayacak değilizdir ya. Hele şu anı bir atlatalım. Kendimizi rahatlatacak bir fikir arayışı içerisine gireriz. Herzaman yaptığımız , uyguladığımız yöntem aklımıza gelir hemen. Topu başkasına atmak. Öyle bir yere topu atalım ki , vicdanımız rahatlasın. İlahi güç en makul olanıdır. Nede olsa madem ilahi güç, işi ne, ihtiyacı olana yardım etmiyecekte ne yapacak. “Allah yardım etsin” cümlesi tam da bu işi için biçilmiş kaftandır. Bu cümleyi hemde yüksek sesla etrafa duyurarak söyleriz. Oh ! Artık rahatladık. Sorun artık ilahi gücün. Bana ne ! Zihnimiz gene bizi tatmin edecek bir çözüm bulmuştur. Artık çayımızı yudumlıyarak tekrar kar yağışının tadını çıkarabiliriz. Sorun çözülmüştür.

Aynı şekilde gerekli önlemleri almayız ondan sonra “Allah korusun” diyerek, topu gene Allah’a havale ederiz. Dini inanış desem değil ; çünkü dinimizde aklı kullanmak esas alınmıştır. Hatta “Allah aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır “ şeklindeki ayet bu husustaki Kuran yaklaşımının çok güzel bir göstergesidir. Kişi arabasının bakımını yaptırmaz, yola çıkar ve ağzından da “Allah korusun” sözünü eksik etmez. Temizliğe dikkat etmeyiz “Allah korur” nasıl olsa deriz. Tembelliğin zihin tarafından çok güzel kamuflesi değilmidir bu tarz yaklaşımlar.

Bu tür örneklerin binlercesini yazmak mümkün. Neden bu şekilde davranıyoruz ? Mademki kendimizi diğer canlılardan üstün olduğumuzu iddia ediyoruz. Düşünen tek canlı olduğumuzu savunuyoruz. Neden gereğini yerine getirmiyoruz. Neden !

Zihnimiz, bu soruyu cevaplamaya çalışırken dahi, gene dolambaçlı bir yol kullanmaya bayılır. En doğru yaklaşım, sanırım, ehlileştirilmiş zihnin henüz devrede olmadığı küçuk çocukları gözlemlemek. Çünkü, aile, okul, çevre faktörleri ile adeta ehlileştirilen, doğru olduğu varsayılan kuralların zihnimize kazındığı düşünce sisteminden uzaklaşmak, olaya daha açık ve belki de daha gerçekçi bir yaklaşım sergiliyebilir. Çocukların mutluluğu ve iç huzuru yakalamış olması çevre faktörünü gözardı etmiş olmasından kaynaklanıyor olamaz mı ? Kişinin iç huzuru ve mutluluğu yakalaması bu yaşamdaki ana hedefimiz ise , biz de çocukların kullandığı yöntemi kullanmamız gerekmez mi ? Hemen düşünce bu yaklaşıma karşı çıkacaktır yapısı gereği. Eminim ki, sizde, şimdi hemen tepki veriyorsunuzdur. Zihnin baş vurduğu en büyük tuzaklardan biri de budur sanırım.

Kurallar silsilesi ile yüklenen zihnimiz hep aynı düşünce yollarını kullanır. Örneğin, “Allah yardım etsin” ; “Allah korusun “, cümlesini ilk defa anne babamızdan duymuşuzdur. Sonra akrabalarımız, eşimiz, dostumuz, komşularımızın olaylar karşısında hep aynı şekilde davrandığını ; yani işi Allah’a havale ettiğini görmüş, duymuşuzdur. O halde en doğru davranış şeklinin, bu olması gerektiği gibi bir yargı zihnimize adeta kazınmıştır. Artık bu kural bizim can simidimizdir. Her pozisyonda bizi hem kendimize, hem de başkalarına karşı baş kurtarıcımiz haline gelir.

Çevre ne der! Tabiri caiz ise ne pahasına olursa olsun kuyruğu dik tutmak gerektiği, adeta olmazsa olmazlarımızdandır. Şöyle bir bakın gündelik yaşam sahnemize. Etrafa farklı görünmek uğruna nelere katlanıyoruz. Adeta çift kişilik taşıyoruz. İçimiz, kalbimiz başka ; davranışlarımız ve sözlerimiz tam tersi yönde. İçimizdeki şarkının melodisi ile dışarıya yansıtığımız melodi çok farklı. Bunun sonucunda çatışma, iç huzura erişememe, melodi karmaşıklığı yani gürültü. Kitaplara geçen en çarpıcı örnekler idam mahkumları ile ilgilidir. İdam mahkumunun başlıca düşüncesi , idama giderken dahi “çevreye vereceği imaj/görüntü “ dür . Halbuki içinde fırtınalar kopmakta, korkmakta, üzülmekte, acabalar içinde bocalamaktadır. Ama olsun ne beis var, önemli olan çevre ve imaj. Zihnin yarattığı bu traji-komik olay, sanırım zihnimizin düşünce tarzını çok çarpıcı bir biçimde yansıtmaktadır.

Sonuç olarak çevrenin, toplum kurallarının göründüğü kadar masum olmadığı, insan zihninin kendi kendini haklı çıkarmak uğruna yarattığı, kurallar silsilesinden başka bir özellik taşımadığıdır. Bu nedenle çevre faktörünün, örf, adetlerin yaşamımıza yüzeysel, geçici bir mutluluk sağladığını söyliyebiliriz. Eğer gerçek, sürekli, doyurucu bir iç huzuru, mutluluk arıyorsak toplum kurallarını mümkün mertebe ikinci plana atıp içimizden geldiği gibi davranmalıyız. Tabi bu demek değildirki, çevremizdeki insanları rahatsız edelim, zarar verelim. Kimseyi incitmeden, içimizden, kalbimizden geçeni uygulamayı kastediyorum. Yani yapmacık, sahte davranışlardan kaçınalım. Kısaca maske takmıyalım. Çevre ne der baskısından kurtulalım.

İnsanı en çok rahatlatan olgu şudur “ elinden gelenin en iyisini yaptığına inanması”. Herhangi bir olay karşısında, sonu ölümle bitse dahi, eğer elimizden gelenin en iyisini yaptığımıza inanıyorsak, içimiz rahattır. Bizi en çok rahatsız eden, kendi kendimizi yargılamamız ve dahi suçlamamızdır. İçimizden nasıl geliyorsa o şekilde davranmak, çevre ne der kokusundan kurtulmak, elinden gelenin en iyisini yaptığına inanmak bize daha fazla iç huzuru verebilir sanırım.

Tercih sizin ya çevreye uyarak sanal, yüzeysel, geçici bir rahatlık duygusu ; ya da içinizden geldiği gibi davranarak, elinizden gelenin en iyisini yaptığınıza inanarak daha doyurucu, daha uzun süreli bir iç huzuru.






Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
Alışılmışın Dışına Çıkmak
Din ve Ahlâk Üzerine (Japon
Kutlamalar Hakkında
Ağlamak
Altın Diş
Mektubu Bitirmek
Saygı
Karşılaştırma/kıyaslama
Yoksula Yardım Etmek Mi, Yoksulluğu Ortadan Kaldırmak mı?
Kendi Hapishanemiz

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Söz Gümüşse, Sükut Altındır.
Kamera ve Yönetim!
Sevgi Karşılıksızmıdır?
Yapay Hayatlar
Bayram Ziyaretleri
Aynalar
Neden Saçmalarız?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Beyaz Yalanlar,siyah Yalanlar,pembe Yalanlar... [Eleştiri]


sedat kimdir?

Yazılarımda çevremizdeki insan manzaralarını yansıtmaya çalıştım. Aslında tüm amacım belki de kendi kendimi yeniden yaratabilmek,zihinsel de olsa dinginliğe erişebilmek. Belki de hiç bir amacı yok. Sadece vakit geçirmek için belkide. Belki de yapmak isteyipte yapamadığım yaşanmamış hayatımı dile getiriyorum kimbilir. Bilemiyorum inanın.

Etkilendiği Yazarlar:
J.Krişhnamurti,A.schopenhauer,I.Yalom,H.Cibran,D.M.Ruiz.İ.Arabi.Y.N.Öztürk


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © sedat, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.