Mermere sıkışmış bir melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuştuncaya dek mermeri oydum -Mikelanjelo |
|
||||||||||
|
Hoşlanır av yapmaktan. Bir şahin gönderilmiş, Tekür’den hediye imiş. Kazan Han ava çıkmış, Şahinini bırakmış. Şahin ava bakmadan, Uçarak havalardan, Bir kaleye yönelmiş, Herkes peşinden gitmiş. Beylerbeyi Kazan’ın, Uykusu gelmiş Han’ın. Oğuz beyi yedi gün, Bu bir küçük ölümün, Etkisinde kalırmış, Uykuya doyamazmış. Toman’ın Kalesinin, Tekür ve askerinin, Av günüymüş o zaman Casus görüp uzaktan, Tekür’e haber vermiş. Onlar baskına gelmiş. Çetin bir cenk yapılmış, Kazan uyanamamış. Han’ı yakalamışlar, Urganla bağlamışlar. Arabaya koymuşlar, Bu zaferle coşmuşlar... Araba sarsılınca, Kazan uyanıp onca Koparmış urganları, Şaşırtmış adamları! El çarpıp kah kah gülmüş, Alay edip öksürmüş. Demişler ki: — Ey Kazan, Hoşlandın arabadan (?) Kazan demiş: — Bu beşik, Çok güzel, ortopedik! Sizler de dadımsınız, Ne demek anlarsınız... Kazan’ı götürerek, Kuyuya indirerek, Hapsetmişler kalede. Esirmiş ellerinde. Tekür’ün hanımı der: Bu Kazan nasıl bir er? Çok merak ettim onu, Gidip göreyim şunu. Gelmiş kuyu başına, Şöyle demiş Kazan’a: — Nice hâlin ey Kazan, Hoşnut musun kuyudan? Güzel mi yerin altı, Veriyor mu sıkıntı? Ne yersin, ne içersin Orda neye binersin? Kazan demiş: — Bak hanım, Ben burada rahatım. Ölülerinize siz, Yemekler verirsiniz. Ne verseniz alırım, Onlar benim atlarım. Her birine binerim, Yer altını gezerim... Kadın demiş: — Ey Kazan, Bir haber ver kızımdan. Daha yaşı yediydi, Yanakları benliydi. Kerem et binme ona, Başım kurbandır sana... Kazan demiş: — Neyleyim, Başka kime bineyim? En yorgası kızınız, Nasıl gezerim atsız? Kadın koşmuş Tekür’e: Kazan denen o ere, Acı, kuyudan çıkar. Yer altında o Tatar, Kızıma biniyormuş, Yemeğini yiyormuş. Bu dünyada gönlümüz, Mezarlarda ölümüz... Neler çekmiştir ondan! Kurtar bizi Kazan’dan. Tekür haber yollamış, Beylerini toplamış. Nice akıl danışmış, Fikirlerini almış. Demişler ki: — O Kazan, Çıkıp gelsin kuyudan. Bizi yüceltip övsün, Oğuzlar’a da sövsün. Ant içsin, şart eylesin; Çekip yurduna gitsin. Artık düşman bilmesin, Buralara gelmesin... Kazan’ı getirmişler, Şartları söylemişler. Kazan demiş: — Bakınız, Burada yanıldınız! Benim de vardır şartım. At olmazsa ilhamım, Gelmez ve söyleyemem, Bir kelime diyemem. Şura bir er getirin, At gibi eyerleyin. Üzerine bineyim, Sonra sizi öveyim... Bir eri getirmişler, Kazan’ı bindirmişler. Kazan bir ökçe vurmuş, Er, ağzından kan kusmuş. Gemini sıkı çekmiş, Dudakları kesilmiş. Üzerine çömelmiş, Tekür’e şöyle demiş: — Kopuzumu getirin, Çabuk elime verin. Sizler geçip seyredin. Sözlerimi dinleyin… Kopuzu getirmişler, Kazan Han’a vermişler. Kazan demiş: — Kâfirler! Dinleyiniz münkirler. Bin ere düşman demem, Yirmi binle dövüşmem. Otuz, kırk, elli bini Altmış, yetmiş, sekseni... Hasım diye bellemem. Yüzden eksik istemem. Aşkına Muhammed’in Nice binler kâfirin, Kellesini kestim ben, Korkmadım hiç kimseden. Ejderhalardan yılmam, Çarpışmalardan kaçmam... Üç erle kale aldım, Tekürleri kul yaptım, Akçeye aldanmadım, Altunu bakır saydım. Çok plân çevirdiler, Kızla gelin verdiler, Hiç birini almadım, Aslımı unutmadım. Azman kurt köküm benim, Aksungur cinsim benim. Yavuz Oğuz ilinde, Oğlum Uruz isminde, Kardeşim Kara Göne, Dengi yoktur, bir tane... Yiğit bahadırım var, Elbet bir gün duyarlar! Öldürsen de övemem; Ben kökümü yeremem. Küçük domuz şölenli, “Bir torba saman döşekli, Yarım kerpiç yastıklı, Yontma ağaç tanrılı... İt kâfir güv güv etme,” Benden övgü bekleme!.. Kâfirler demiş: — Kazan, Bizi övmedi şu an... Oğlu, kardeşi vardır, Öldürmek de zarardır. Domuz damına atın, Elinize koz yapın. “At ayağı çabuk olur, Ozan dili çevik olur.” Uruz, genç bir er olmuş. Han ile otururmuş. Sabahleyin erkenden, O, divana giderken; Demiş ki biri ona: — Tıpkı benzer Kazan’a! Kazan da yiğit erdi, Tam oğluna benzerdi... Uruz demiş ki: — Kavat! Babam Bayındır Fakat Dersin Kazan’mış babam, Ben onu hiç tanımam! Adam demiş: — Er kişi, İşitmemişsin işi... Bayındır senin deden, İstersen sor annenden. Annenin babasıdır, Senin baban Kazan’dır. Tekür’ün ülkesinde, Toman’ın Kalesi’nde, Esirdir senelerdir, Bilenmez ki nicedir! Uruz dönmüş evine, Gelerek annesine: — Ben bir şey işitmişim, Han oğlu değilmişim! Kazan mı benim babam, Gizleme hatun anam? Ana demiş ağlayıp: — Uruz’um baban kayıp! Sağ mıdır bilmiyorum. Demeye ürküyorum. Sen gidersen ardından, Korktum helâk olmandan. Amcana haber gönder, Bir bakalım o ne der? Uruz hazırlık yapmış, Yiğitleri toplamış. Kara Göne de gelmiş, Askerlerini çekmiş. Kiliseye gelmişler, İçeri seslenmişler. Keşişler karşı çıkmış, Kılıç çekip, ok atmış. Oğuzların alpları, Öldürmüş papazları. Sığırtmaç seyredermiş, Gidip Tekür’e demiş. Tekür işitmiş bunu, Beylere, duyduğunu Teker teker nakletmiş. “Fikriniz nedir?” demiş. Demişler ki: — Zindanı, Açın gelsin Kazan’ı. Düşmanla savaştırın, Bu belâdan kurtarın... Getirilince Kazan, Tekür demiş ki: — Bak Han, İşte çıktın zindandan. Bizi kurtar belâdan. Düşman var karşımızda, Belâ var başımızda... Sana haraç verelim, İline gönderelim. Ant iç ve düşman olma, Bir de bize saldırma. Sulh yapıp anlaşalım, Barışık yaşayalım. Kazan demiş: — Ben erim, Doğru yoldan giderim. Madem barış diyorsun, Anlaşmak istiyorsun. Ben de barışseverim, Anlaşarak dönerim. Göster bana düşmanı, Akıtayım kanını... Bir ata bindirmişler, Meydana götürmüşler. Kazan görmüş boz atlı, Civan bir delikanlı, Sancağı var elinde, Bekler Oğuz önünde. Kara Göne arkada, Niceleri sırada... Saf bağlamış dururlar, Savaşa hazırdırlar. At tepip çıkmış Kazan, Beyrek gelmiş Oğuz’dan. Kazan burda söylemiş, Görelim neler demiş: — Ey yerinden doğrulan, Demir giyimli oğlan. Bana de, adın nedir; Babanla, anan kimdir? Beyrek demiş ki ona: — Adımı sordun bana. Bayburt’da surdan uçtum, Adaklıma kavuştum. Püre’nin oğlu benim, Gel kâfir dövüşelim! Kazan demiş: — En önde, Sancağı var elinde, Gördüğüm yiğit kimdir? Babası kimlerdendir? Beyrek demiş: — Bak sana! Niçin geldin meydana? Onun babası Kazan. Sana ne babasından! Gönlünden demiş Kazan: Şükür sana Yaradan. Oğlancığım er olmuş, Aramış beni bulmuş... Beyrek sabırsızlanmış, Kazan Han’a saldırmış. Gürz ile vurmuş ona. Tesir etmemiş Han’a. Kazan Han, gürzü almış, Beyrek’e çomak çalmış. Demiş: — Söyle beyine, Güvenirse kendine, Çıksın meydana gelsin. Benim dengim değilsin... Haykırmış Dülek Evren, Hızla kalkmış yerinden. Çomağını sallamış, Kazan, elinden almış. Mızrak da gitmiş elden, Yenilmiş Dülek Evren. Dönerek geri gitmiş, Kazan Han, er dilemiş. Alp Rüstem çıkıp gelmiş, O da Han’a yenilmiş. Han, tekrar er dilemiş. Uruz çıkarak gelmiş. Kılıçla babasına, Ansızın vurmuş ona. Yaralamış omzundan, Kan fışkırmış Kazan’dan! Kazan burada demiş, Görelim ne söylemiş: — Uruz’um, aslan oğlum, Sana kıyamam yavrum! Dağımın yükseğisin, Evimin direğisin. Gözümün aydını sen… Öldür beni istersen! Aksakallı babanım, Aradığın Kazan’ım... Uruz işitmiş sözü, Yaş dolmuş süzme gözü. Hemen attan atlamış, Baba-oğul sarılmış. Oğuzlar toplanmışlar, Kâfire saldırmışlar. Kıyamet bir cenk olmuş, Meydan kan ile dolmuş. Dönmüşler Oğuz ile, Annesini müjdeyle Güldürüp sevindirmiş. Çimene çadır dikmiş. On gün boyu toy olmuş. Yiyip, içmeler bolmuş. Muradına ermişler, Ata’ya söylemişler. Dedem Korkut gelince, Duâ etmiş dilince: — Geldi ve geçti onlar. Kondu göçtü kervanlar. Ecel cana erişti, Onları yer gizledi. Ah dünya fani dünya Ne İsa ne Musa’ya, Kimseye yâr olmadı, Süleyman’a kalmadı. Gidimli tüm gelenler, Canlılar ölümlüler... Kara ölüm geçit versin, Hakk medet eriştirsin. Duâ edeyim Han’ım, Kabul etsin Allah’ım. Yalvaralım Mevla’ya, Muhammed Mustafa’ya Bizleri bağışlasın, Esirgesin, saklasın. Ahmet KARAASLAN 02/06/2002 – TALAS
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet KARAASLAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |