Saçlarının bir teli kırılsa, başın ağrırdı. Peki, okşamaya kıyamadığım saçlarını başkalarını okşatırken yüreğin hiç sızlamadı mı? Saçların bir uçurtma idi aşk rüzgarımda. Her teliyle göklere yükselirken, bir bit gibi saçlarından temizledin beni. Başını alıp giderken, saçların sonbahar yaprakları gibi dökülürken önüme, sana doğru koşamadım incinirsin diye. Sen sırtını çevirip, saçlarını atarken yerlere, düştüm senin derdine. Neden yüz çevirip bırakıp gittin beni? Saçınla bağlandın yüreğime, duygularımı sürükledin linç edilmiş bedenimle. Kocaman bir yara açtın tenime. Saçlarınla bağlarken basiretimi, nasıl görecektim, yolların saçlarına benzediğini. Saçlarını örerken nereden bilecektim, yollarına taşlar ördüğümü. Boynuna üflerken nefesimi, beni havasız bırakacağını nereden bilecektim. Uçurtmalarımı koparıp attın göklerimden. Saçların asude sularıma düşen söğüt yaprakları iken, bütün yakamozları söküp attın derinliğimden. Saçların yeni biçilmiş buğday başakları gibiydi. Toprağım, emeğim ve ekmeğim sendin. Şimdi aşk kırıntılarıyla yaşamaya mecbur ettin beni. Bunca aldatılmışlığın ve aldanmışlığın ortasında, sen marşlar söylerken, ben lirik şiirlerde kaldım. Bu nasıl kalp anlayışıydı? Ona canım, buna aşkım dedin. Sözlüklerdeki tüm iyi niyetli kelimeleri, kötü niyetli cümlelerde kullandın. Dudaklarındaki tüm öpüşleri, bir işportacı gibi ucuza sattın. Ben yüreğime doldururken sana olan sevmelerimi, sen elin cüzdanında aşk pazarlarında dolaştın. Hayat bir çöplük olsa, bir gül gibi biterim kirliliğin içinde. Boşuna uğraşma sevgili. Bitmek iki anlama gelir bilirsin. Birincisi, yok olmak; ikincisi ise yeniden var olmaktır. Sen beni her yok etmek istediğinde, ben yeniden var olurum. Senin arzuna kalmaz ölümüm.