Yalnızca sevgiyi öğret, çünkü sen osun. -Anonim |
|
||||||||||
|
“New York ve Washington'da binlerce kişiyi bir anda yok eden dehşet verici son terörist eylemlerin ardından tüm dünyada derin bir şok yaşandı. Binlerce kilometre uzaktaki Türkiye'de eylemleri televizyonlardan canlı yayında izleyen bizlerin de kelimenin tam anlamıyla kanı dondu. Hem insanlığın yaşadığı bu en büyük terör eyleminden dolayı şaşkın ve üzgün, hem de dost bir ülkenin başına gelen bu felaket nedeniyle şok içindeydik. Ancak saldırının hemen ardından Türkiye'de hükümetin aldığı bir karar bizleri derinden üzüyor. ABD'deki terör saldırısında hayatını kaybedenlerin anısına bayrakların yarıya inmesi kararıdır bizleri üzen. NİYE DEPREMDE İNMEDİ? Binlerce (ya da on binlerce) insanını bir anda 17 Ağustos 1999 depremine kurban veren ülkemiz kendi acısı için yas ilan etmez, bayrağını yarıya indirmezken nasıl oluyor da ABD'deki felaket için bunu yapabiliyor. Buradaki ölçüt nedir? Acımız iki yıl öncekinden daha mı büyük ? Ölenlerin Amerikalı olması mı bizi yasa boğan ? Onların anıları daha mı kıymetli? Yoksa dünyaya şirin mi gözükmeye çalışıyoruz? Burada şunu özellikle vurgulamamız lazım. Depremden etkilenen tüm bölgelerdeki insanlar gibi, biz Gölcüklüler de deprem yaralarının sarılmasında en büyük yardımı dünya devletlerinden gördük. Ve de tabi bir de kendi sivil kuruluşlarımızdan. Dünya devletleri arasında biri var ki başkanı aracılığıyla,bizim acımızı kendi ülkemizin yetkililerinden çok daha iyi anlayabildiğini hissettirdi. Bu, ABD başkanıydı. İşte ABD'de felaketin yaşandığı Eylül 2001 itibariyle Gölcüklülerin büyük çoğunluğu Clinton sayesinde Dünya Bankası'nın yaptırdığı konutlara yerleşiyor. Yani ABD'ye minnet duyan bizlerin, Amerikalıların acısını anlayamadığımızı kimse söyleyemez. Ancak kendi insanına resmen yas tutmayan bir ülkede ABD için bayrakların yarıya inmesi kararını anlamak hiçbirimiz için mümkün değil. Çok yaralandık ve çok kırıldık. Konu hakkında bir köşe yazısı, depremden 4 gün sonra yayınlanmış olmasına rağmen hiçbir resmi yas ilanının olmamasından yakınıyor. Bizlerden kim özür dileyecek ? Gölcüklüler İnternet Topluluğu ” Evet gelen mektup kendi toprakları üzerinde binlerce ölü veren kendi insanımızın hiç dinmeyen çığlığını yansıtıyordu. Bu çığlığı duymayan ve aradan geçen uzun süre içerisinde unutulan yada unutturulmaya çalışılan bir ülkenin kendine yetmezliği,içindeki isyanın acı sesiydi yankılanan. Burada düşünülmesi gereken en önemli konunun kendi insanımızı ne kadar sevdiğimiz ve ona ne kadar bu topraklar üzerinde yaşama hakkı tanıdığımızın altının çizilmesidir. Geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğine damgasını vuran depremin yaraları ne kadar sarılmıştır. Acı acıyı doğurur. Her ne kadar verdiğimiz sözleri tuttuk diyen bir ülkenin içine sancı bırakan 17 Ağustos Depreminin üzerinden 3 sene geçmesine rağmen acılarını yüreğine gömen insanların yaşadıkları yalnızlık,terkedilmişlik dün gibi bugün de içler acısıdır. Her boşlukta kendini düşünen zihniyetlerin 12 Eylül 2001 tarihli New York dehşetinden çıkaracağı birçok sonuç vardır. Gazetelerin ve basının önemle üzerinde durduğu konulardan biriside çok ilginçtir ki olay yerine yakın birkaç kilometrelik bir alana FBI tarafından kordon oluşturulması olayıdır. Önce ırkı,cinsi ne olursa olsun ayrım yapmadan insan hayatını önemseyen bir ülkeyi ibretle izlemeliyiz.Deliller nasıl bulunur,Kaos nasıl ortadan kalkar, panik nasıl yok edilir, ve ilk müdahale nasıl yapılır..Tüm bunları bir tiyatro sahnesinde sergileniyormuş gibi seyretmeliyiz. Ders almaktan hiç hoşlanmayan bir toplumuz. Her şeyi bildiğini çok iyi bilen fakat hiçbir şeyi bilmek istemeyen bir toplumuz. Medyanın sadece en çok seyredilen, en çok okunan olma özelliğini kazanması uğruna acısı dindirilmeyen insanların arasına girip te şaşalı şovlarla haber anlayışı sergileyen bir toplumuz. Medyadan duyduğu,gördüğü,izlediği kendi hallerine terkedilen insanların acılarına acı eklemekten hoşlanan bir toplumuz. Başka bir ülkeye ve orada yaşanan insanların acılarına kendi insanımızdan daha çok üzülen ve yardıma koşmak isteyen bir toplumuz. Böyle bir ülkeyiz biz. Kendini tanımayan insanların başkalarını tanımaya hiç hakları olamaz. Kendi insanına elini uzatmayan,gösteriş uğruna laf üretip yaptık ettik nidaları ile sürklase olan bir toplumuz. Bayramları,tatilleri,yan gelip yatmayı,bana dokunmayan yılanı seven sayan adeta lüks’e dünyada hiç kimsenin tapmadığı kadar tapan bir toplumuz. Bayrakları yarıya indirmenin anlamını başkalarının ölümüyle bağdaştıran ve neredeyse her gün bir dakikalık saygı duruşu yapılması gerektiğini söyleyecek kadar alçaltıcı duyguları besleyen bir toplumuz. Kalabalık ortamlarda ses çıkarmayan,kafa sallayan,birebir ortamlarda ikiyüzlülüğün, dolandırıcılığın,sahtekarlığın en alasını yapan ve seven bir toplumuz. Ölenlerin kırkı çıkmadan malını mülkünü talan eden,soyup soğana çeviren bir toplumuz. Kendi insanını başka ülkelerin insanına satan,satmaya çalışan bir toplumuz. Akıllı geçinen ama akıllanmayan bir toplumuz. Güçlü olduğunu her alanda temcit pilavı gibi öne çıkaran,bas bas bağıran ama kendi içine gücünü harcamayan bir toplumuz. Kendi kendini yağmalayan bir toplumuz. Yaşayan her vatandaşının eşit olduğunu savunan Laila gibi düzeyi sıkışık anlayışlarla tüketen bir toplumuz. Sınıf ayrımı yapmaya bayılan bir toplumuz. Mavralarla hayatını geçiren bir toplumuz. Okumayı sevmeyen ama bir o kadar eğitime katkıda bulunan bir toplumuz. Yaşamayı değil daha çok yaşatmamayı seven,kendini sevmeyen bir toplumuz. Kalkıp şimdide kendi ölenlerine bayrak yarılamayı değil üç senedir acı çektiren bir ülkeye bu ilginiz ve dostluğunuz için teşekkür ederiz bizim için şimdide bir günde olsa kendi ölülerimize yas tutun deseler tutamayız diyebilecek gücü kendinde bulamayacak olan bir toplumuz. Sonuçta kendimizi değil başkalarını daha iyi tanıyan,tanımak isteyen bir toplumuz. Sistem diye diye sistemi oluşturmaya,sistemi geliştirmeye alt yapıyı kurmaya yanaşmayan,başkalarını ön plana çıkaran ben demedim o dedi diyen bir toplumuz. Böyle yaşamayada ömür boyu mahkumuz.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Birkan ASKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |