..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bir önyargýyý yok etmek, atomu parçalamaktan daha zordur. -Einstein
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > Serpil Baþak




23 Mart 2011
Ýnatla Aþk  
Serpil Baþak
"Biliyorum, limon gibi sýktým sabrýnýzý. Tükettim ve atýl ettim okuma dürtünüzü. Özür, özür, özür! Galiba ben de, dibine düþmüþ bir armudum ve dalýndan koptuðuma benziyorum. Hangi yazý türüne girer bu anlattýklarým? Ya da, düþer mi bir kalemin torbasýndan izlek diye? Uçlarýna aþk kalemi asýlmýþ iki kanadýn mavi rüzgârlar yazmak için çýrpýnýp durmasýný anlatmak; kimin aklýna, ne estirir? Bilmiyorum. Ben, sadece babamý anlatmak istedim.)


:BABI:
Bundan on bir yýl önce, üniversite sýnavlarýna girdiðim o, Haziran gününden söz etmek istiyorum size.
Yanlýþ anlamayýn lütfen; insan yaþamýnýn en ýþýltýlý büyümelerini, karartýlmýþ git gellerle budayan, hiçten seçmeli testere aðzýndan söz etmeyeceðim.( Bu öyle bir aðýzdýr ki; çiðnenip ezilmemek için düþlerini tutu veren ve sonra da akçeli bir çarktan göbeklenip düþ filizlerini budatan andro-insancýklarýn üretildiði yapay koloni seralarý…. (ki; bu tanýmlama babama aittir) ný siz, zaten biliyorsunuz.)
Ben, babamý anlatmak istiyorum aslýnda þimdi size. Tam da benim, seçile seçile örselenenip, elenmeyi beklediðim o, sýnav gününde, hiç beklenmedik bir þekilde beni büyümelere katýp, yine o meþhur inadýyla, dünyaya kafa tuta tuta giden babamý.
O gün, sýnavdan sonra “Þimdi sonra ne olacak?” sorusunun doðru yanýtýný bulmak için, “Bekleyeceksin genç!” seçeneðine zar atýyordum ki; ablamýn, korkular konduran o, çýðlýklý sesiyle kendimi hastanede buldum.
Babam, üç gün önce köye gitmiþti. Bana bir þey belli etmese de, endiþeliydi. Köyünün yamacýna açýlmasý planlanan taþ ocaðýnýn tüm uyarýlara ve bilgilendirmelere karþýn iþlerlik kazanmasýndan korkuyordu. Uzunca bir süreden beri verilen hukuk savaþý, sivil toplum örgütlerinin kamuoyu yaratma çabalarý ve duyarlý insanlarýn desteði, patlayan dinamitlerin gürültüsüne karýþacak gibiydi. Üstelik köyün kendi insanlarýndan bile, daðýlan kayalarýn tozuyla iþtahý kamaþan kimseler vardý. Ceplerine konan ya da girecek olan üç beþ kuruþu, tüm köyün ciðerlerini sökecek olan taþ tozundan daha çok önemseyen insanlar vardý.
“Anlamýyorum, oðlum!” demiþti, bir keresinde, babam. “Bizim insanlarýmýz nasýl bu kadar uzak düþtüler kendilerine. Geçmiþlerine, bu günlerine ve geleceklerine nasýl bu kadar ýrayabildiler.” Elini sallayarak sürdürmüþtü yakýnmasýný. “Yahu oðlum!.. Burasý bizim deðil üstelik. Þu, köylü kurnazlýðýyla çark diþlisi olanlarýn hiç deðil!... Burasý, Abdal Musa’nýn, hayata ve hayattaki her varlýða kýlavuzluk ettiði yer. Yamaçtaki ayak izinin, buðday yüklü karýncanýn, ozan ruhlu Aðustos böceðinin, göçmen kýrlangýcýn, daðlardaki sedir çamlarýnýn, þu bahçede yatan yüzlerce ölünün, yaz gelince çadýrlarýyla gelen gezgin Çingenelerin burasý. Kimlerin hakkýný kime kiralýyor, bu densizler? Ayýptýr yahu, ayýptýr!..”
Abdal Musa Tekkesinin bahçesinde oturuyorduk, o gün. Bahardý. Annem, bir elma aðacýnýn gölgesinde bitmiþ ýcýbýcý otlarýný topluyordu. Antalya’ya dönünce böreðini yapacaktý bize. Bir hacý leyleðin gölgesi süzüldü üstümüzden. Birinin daha… Bir süre, yurtsuzlarýn konmaz göçer valsini yaptýlar baþýmýzýn üstünde. Yamaçtaki, kýrk yamalý aðlama duvarýna dönmüþ alýç aðacýna doðru alçaldýlar ama konamadýlar. Alýç aðacý, eþyalarýyla birlikte yýkýlmýþ, her yanýndan bir þeyler sarkan deprem evlerine benziyordu. Naylon torba parçalarý bile dilek tutmuþtu esen yele göre. Tanýyamadý leylekler ve uzaklaþtýlar ovaya doðru.
Bu görüntüyle iyice tepesi atan babam, yine aldý sözü. “Bak” dedi. “Bak, bu leylekler buranýn sahibi. Ama onlara ait olan yeri öyle bir yaðmalamýþýz ki; yabancýlayýp kaçtý kuþlar. Duygularýmýzý, umutlarýmýzý bile olumlu bir görüntüyle anlatamýyoruz. Çürük naylon parçasýyla dilek dilemek hangi saðlam düþte yer bulur kendine? Ya taþ ocaðý açýldýðýnda ne olacak? Þu annenin topladýðý ýcýbýcý otu kendiliðinden biter mi, bir daha? Gönül koyup küsmez mi topraðýna? Kýþýn kar yaðdýðýnda köyün tavuklarýný kaçýran aç tilkiler bile gelmez artýk. Avcýlarý koþturan yaban domuzlarý, sýðýrcýk kuþlarý alýr baþýný uzaklara göçer. Ovadaki elma bahçeleri, ekin tarlalarý bembeyaz taþ olur bundan sonra. Ya, yýllardýr tüm bölge köylerinin yakacak odun gereksinimini saðlayan odun daðýna çýkýp inen þu çileli yol? Bak, görüyor musun, çocuðum? Sevgilinin kollarý gibi dolana dolana nasýl sarýyor þu tepeyi, þu þose yol? Ya þu, Düden Çayýna ne demeli ki, þimdi? Onunkisi onulmaz bir acý ama tadý kýlçýðýnda saklý göl balýklarý geçiyor sað yanýmýzdan. Avlan Gölü’nün, Kara Göl’ün, Yeþil Göl’ün dili olsa da çaðlasa þimdi. Hangi suyun baþýna peþkeþ çekildi bu bakir bereket? Hangi suyun Tanrýsý ihya oldu, Ortadoðu saraylarýnda kereste kereste mobilyalaþýrken sedir çamlarý? Ya, þu ovada suyun baþýný kýrmak için telef olan köylüler? Ya, onlara ýþýk olurken kararan üniversiteli hayatlar? Canlý cansýz tüm bu varlýklarýn, en az bizim kadar hakký var, hukuku var þu Abdal Musa ovasýnda. Sorumluyuz çocuðum!..Hayatýn kýrk yamalý bohçasýndan sökeceðimiz mavi düðümler var henüz.”
Babam, genlerine iþlemiþ o, öðretme ve anlatma kokan sesiyle konuþmaya baþladý mý; iþ bitmiþtir. Böyle zamanlarda sýkýlsak da, sýkýldýðýmýzý yutarýz. Çünkü yýllarca ders verdiði sýnýflarda, dalgýnlýðý ya da haylazlýðýyla kendisine yakalanan öðrencilerini azarladýðý gibi azarlar bizi de. “Uyanýn çocuklar, uyanýn!” der. “Dýþarýda akýp giden þu hayatýn size gereksinimi yok. Vallaha yok!Umurunda bile deðilsiniz, nice sevdalý bakýþý bir gömütte tuþ eden þu amansýzýn!..O, alýp baþýný gitmeyi seçer hep. Akarak gitmeyi. Haydi, siz de alýn baþýnýzý ve akýn hayatýn gitmeliðine. Yüreðinizle, aklýnýzla yani kendinizle… e mi? ”
Bu türden bir saðanaða evde yakalanmak, kolay kurtulmak anlamýna gelirdi. Annem, oyalardý sevdiði adamý. Sevmediði televizyonda izlenebilecek bir þeyler bulur ya da okuduðu gazetelerden bir yazýyý paylaþýrdý onunla. Ya da, o gün þansýmýz yaver giderse eðer, üst katta oturan eski tüfek komþumuz çalardý kapýyý; “Yaren, taþ sever iki ýstakacý eksikmiþ okey masasýnda. Haydi, þunlarýn bir sevabýna girelim. Kahve taþlarýnýn nabzýný sayalým. Þu bizim arpacýklara da dem çekelim biraz. Yoksa geze, göze pas düþüreceðiz bu yaþta.”
Arada bir sigarasý ve çayý tükense babamýn, sevgiyle seslenirdi anneme;”Tahtacýnýn gelini, yüreðinin kazaný demlenmedi mi daha? Abdal Musa Ocaðýna Goncharov’un Oblomov’unu çaycý baþý mý yaptýlar? Getir artýk þu çayý!..” Annem, “Tövbe tövbe !“ diye söylenerek çayýný getirir ve bir taze gelin edasýyla babama sokulup “Yorulmadýn mý sen, Tahtacý güvey? Çocuklarý rahat býrak artýk. Ders çalýþacaklar.” diye, bize göz kýrpardý. Babam, bir sigara da annem için yakar ve tutuþtururdu aðzýna. “Benim anlattýklarým önemsiz mi, gelin kadýným? Üzülüyorum! Bu çocuklar, bizim kuþaðýmýz kadar, güzel ve umutlu kalamayacaklar. Iþýk ve hava azalýyor, görmüyor musunuz? Tüm topluma boðulma provalarý yaptýrýlýyor. Her gün ekranlardan an be an, geri siperlerin güvenliðinden söz ediyor birileri. Çekildikçe çekiliyor insanlar. “Ekmek parasý” diye, “Çocuklarýma bedava dershane” diye, “Patron görsün” diye, “Üniversite ucuza gelecek” diye, diye, diye… Ya, sonra? Ya sonra ne olacak, gelin kadýným benim?
“Þimdi ne olacak?” diye, sorduðumuzda ise; iþte o zaman, zurnanýn “zýrt” dediði olacak.”
Böyle zamanlarda, babamýn “Tahtacýnýn gelini” diye çaðýrdýðý annem, genel zurnanýn zýrtýndan geçer, bizim zurnamýzý akort etmeye baþlardý. Sesiyle ve bakýþlarýyla seve okþaya, babamý sakinleþtirmeye çalýþýrdý. Gerginliðini daðýtmak için çayýný tazeler, ilgisiz bir þeyler sorar ama bu arada da çaktýrmadan babamýn cebindeki kalp ilacýný yoklardý.
Bin dokuz yüz atmýþlarýn baþlarýnda, yatýlý öðretmen okulunu birlikte bitirip, bütün yasaklara ve kýnamalara raðmen idealleri, sevgileri birbirine karmýþ bir sarmaldý onlar. Öyle güçlü bir bað vardý ki aralarýnda, bazen ablamla ben bile kýskanýrdýk bunu. Kutsallýkla yýkanmýþ tüm tabularý “Çürük kokuyor bunlar, baksanýza!!!” diyerek toplumun yaygaracý aðzýna veren ve o tabularýn üstüne basýp, güneþe en yakýn, uzak bir Toros köyünde muhtarlýk eden Alevi dedesine sýðýnan iki aþk eþkýyasýydý onlar. Ýki, benekli Mart oðlaðý.
Alevi dedesi, bilge memesini açýp emiþtirmiþ oðlaklarý. Biri, kara üstüne ak benekli, diðeri, ak üstüne kara benekli. Doða, þimþeklenen yaðmur sancýlarýyla yeþillerken Toroslarý; biri Alevi, diðeri Sünni iki eðitimci kuþun nikâhýný kýymýþ muhtar dede ve sevmeye yazmýþ adlarýný. “Sevmekten sorumlusunuz bundan böyle…” deyip, kýrmýþ kalemlerini, kanatlarýna asmýþ. Ta ki; yok çiçeklerine su taþýyan kanatlarý yorulup düþene, vurulup kýrýlana kadar. Altmýþlarda, su mavisiymiþ kanat uçlarý; kuþluk vakti ýpýl ýpýl bir dünya. Yetmiþlerde, kan sýçramýþ ebem ovasý. Duymasýn Orhan Veli’nin kulaðý; kan mý dikilir þimdi gökyüzüne? Seksenlerde, hiç renkli bir susmak asýlmýþ yorgun kanatlarýna kuþlarýn. Anlamsýz uçma halleri, Tanrýlý-Tanrýsýz sunaklar, ökse kuþlarýnýn çýðýrtkanlýklarý, kilidine pas basýlmýþ anahtarsýz kapýlar, vs… derken, çýrýlçýplak bir titreme nöbetinde ateþi yükselirken sevgilinin, masal tekerlemelerine dudak uçuklatan bir girizgâhla, yalýnayak baþýkabak hezeyanlarla dalýnýveren ýþýklý milenyum bulvarlarý.
(Biliyorum, limon gibi sýktým sabrýnýzý. Tükettim ve atýl ettim okuma dürtünüzü. Özür, özür, özür! Galiba ben de, dibine düþmüþ bir armudum ve dalýndan koptuðuma benziyorum. Hangi yazý türüne girer bu anlattýklarým? Ya da, düþer mi bir kalemin torbasýndan izlek diye? Uçlarýna aþk kalemi asýlmýþ iki kanadýn mavi rüzgârlar yazmak için çýrpýnýp durmasýný anlatmak; kimin aklýna, ne estirir? Bilmiyorum. Ben, sadece babamý anlatmak istedim.)
Artýk iyice yorulan, yoruldukça hýrçýnlaþan, hýrçýnlaþtýkça ivedileþen babam, “Þimdi ne olacak?” sorusunu, sevgilisinin belini kollarýyla sýmsýký kavrar gibi diliyle kavrar ve kesik kesik sürdürürdü konuþmasýný.
“Elverse de hani;”Þimdi ne olacak?” diye sormak zorunda kalmasak hiçbir zaman. Ama kararmanýn rengi yok, gelin kadýným. Ölmenin de yok, çocuklar. Üstelik kararan ve ölen sadece insanlarýn þimdiki hayatlarý ve gelecekleri deðil. Þu üstünde yaþadýðýmýz güzelim coðrafya altýyla, üstüyle, bölgesiyle ve gökleriyle, her gün biraz daha mavisini yitiriyor. Toptan kararýyoruz sanki…Saat kaç çocuklar?”
Bu aþamada önce birkaç kere sol kolunu kasýp gevþetir sonra eliyle sol göðsünü ovuþturmaya baþlardý babam. Hýrçýn ve gerilmiþ kýsa dalgalar gibi kývranýrdý.. Yýllardýr aile arasýnda konuþulan sözsüz bir dildi bu. Ablam dilaltý ilacýný verirdi hemen. Ben, pencereleri açardým. Annem, yastýklarla arkasýný destekleyip suyunu içirirdi. Ve elbette babam, yine doktora gitmeyi kabul etmezdi. Üstüne varmazdýk. Ablam, anneme çýkýþýrdý bazen, “Bu adam, bu yaþta hala gözlerinin içine bakýyor senin. Soluðunu kokluyor –mutlu musun?- diye, ama sen onu doktora gitmek için ikna etmiyorsun anne. Ýnadýný kýrmýyorsun babamýn. Gözümüzün önünde ölüverecek bak bir gün. Anlamýyorum sizi!”
Annem, üzgün ve kendinden uzak olurdu böyle anlarda. Anlamadýðýmýz bir yalnýzlýða karýþýrdý sanki. “Onun inadýný koca toplum bile kýramadý güzel kýzým. Ben nasýl kýrayým?” derdi. “Ablam,”Sevgini kullan anne!. Siz birbirinizi hala seviyorsunuz. Sevgiyle kýrabilirsin babamýn inadýný.” derdi. Annem, iki tarafa da derdini anlatamamanýn acýsýyla ellerini ovuþturur,”Ýþte o zaman babanýz ufalanýr. Ulu bir kayayý dinamitlerseniz daðýlýr. O, böyle kafa tutuyor dünyaya. Ýnadýyla seviyor beni, sizleri ve herkesi ve her þeyi. Anlamýyor musunuz hala? O, içime döndüðümde kanat vuruþlarýyla konuþtuðum can sesim benim. Öte yüzüm, iki yakam. “ der ve gözlerini silerdi.
Eylemi desteklemek ve insanlarla konuþmak için üç gündür köyde olan babam, son gün yaþanan olaylarda hýrpalanmýþ, o yaþýnda dayak yemiþ ve yeni bir kriz geçirmiþ. Tabip odasýndan gelen eylem gönüllüleri tarafýndan, hemen oracýkta ilk müdahale yapýlmýþ ve ambulansla hastaneye gönderilmiþ.
Annem ve ablam baþýnda olduklarý için babam olduðuna inandýðým adam önümdeki yatakta yatýyordu. Sadece yüzü açýktaydý ve tanýyamayacaðým kadar þiþmiþ, morarmýþtý. Babamýn göz çukurlarýnda, çizilmeden közlendikleri için patlamýþ iki kestanenin yanmýþ mor kabuklarý çýtýrdýyordu.
Annem, üzerimde eksilmiþlik duygusu býrakarak hýzla kaçýrdýðý bakýþlarýný, kýymetlisini incitmekten korkar gibi avuçladýðý babamýn koluna çevirmiþti. Örtünün altýndan uzanan kola, yataðýn tepesindeki askýdan sallanan serum torbasý saydam bir hortumla ulaþýyordu. Annem ise, sevgiyle yaþamýþlýklarýndan ve belki de, onun deyimiyle “Abdal Musa’nýn kapýsýnda bitmekten…” gelen, tok bir yüreðin özsuyunu ulaþtýrýyordu babamýn göç hazýrlýðýndaki bedenine. Aðlýyordu annem… Ablam da.
“Bekleyeceksin genç” seçeneðinin üstünü ama hayat babamý beklemiyor ki, diyerek, öfkeyle çizdim. Hayatýn haberi var mýydý, bu olanlardan? Hayat, araya girip gerilecek miydi ölüme karþý? Babamý kolundan tutup, çekecek miydi kendi sokaklarýna?
Öfkemi daðýtmak için bir yol ararcasýna, serum hortumunu tersten izlemeye baþladým. Yukarý doðru çýktýkça kaynaða vardým. Serum yavaþ yavaþ akarken camdan vuran güneþin ýþýklarý renkli oyunlar oynuyordu. Yarýlanmýþ torbanýn üst kýsmýnda deðiþik þekiller oluþuyor ve bunlar aðýr aðýr baþka biçimlere dönüþüyorlardý. Baþka bir merkeze çekiliyordum sanki. Bir semahý döner gibi hem kendi etrafýmda, hem de bir kürenin etrafýnda kývrana kývrana dönüyordum. Kývrak ve manyetik bir nehre kapýlmýþtým sanki. Nehrin gözleri kýzýl ötesi bir yakýmdý. Benim bedenimse iyonlaþmamýþ dalgalarla dans eden bir patlama provasý. Bir gökyüzünü yalýyordum, bir yeryüzünü alýyordum koynuma. Ýki tane yanmýþ ve patlamýþ kestanenin sönmüþ cýzýrtýsýný dinliyordum. Ýki kestane, bana inat susarak soðuyor ve uzaklaþýyordu nehirde.
Genzimde, fitili tutuþmuþ bir dinamit lokumu, yüzümde, sýçramýþ sularýn serinliði vardý. Bir salý taþýyordum. Martýlar, piþmiþ toprak kokusu taþýyordu ellerime. Ben onlarýn ceplerine sessiz çýðlýklar atýyordum. Sonra hepimiz nehre üþüþüyorduk. Sal, yine inadýný almýþ gidiyordu. Annem arkamdan sesleniyordu; “Oðlum, baban, kendi testisini kýrdý!. Bak þimdi, nasýl da sularla oynaþarak akýyor denize. Eh, ben seni kýskanmaz mýyým, Tahtacý Güvey? Aþk olsun, e mi? ”

Serpil Baþak / Antalya



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...


Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ses Kokusu
Bir Aþkýn Kýrýk Öyküsü
Çünkü Uçmayý Biliyor
Sevdalý Bir Þey - - 1

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Koltuk Deðneði [Þiir]
Ýkimiz [Þiir]
Zamanýn Adý [Þiir]
Senli Þiir [Þiir]
Dil de Üþür [Þiir]
Kadýn ve Þiir [Þiir]
Soyunabilsem Seni [Þiir]
Ah!.. Gülsen... - 11 - [Þiir]
Say Ki; [Þiir]
Gül, Desem [Þiir]


Serpil Baþak kimdir?

Haydi öp beni, Bir öykümüz olsun. Ýki kiþilik aþklarý takmýyor hayat; Çoðalabildiðimiz kadarýz ayrýntýlarda. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Ýnci Aral, Orhan Pamuk, Nazým Hikmet,Yýlmaz Odabaþý, Edip Cansever


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Serpil Baþak, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.