Sorularla dolu bir kitap... hiçbir zaman eksiksiz olamaz. -Robert Hamilton |
|
||||||||||
|
İçimdeki ben ölmek nedir biliyor musun?.. Yok olup birden, bu dünyadan silinmek nedir biliyor musun? Hiç olmamış, hiç yaşamamış gibi olmak, silinip hafızalardan; sadece küçük anılarda yaşamak seni tanımış olanların ömrü kadar?.. Ölüm kelime anlamı olarak yaşanmaz olmak, can vermek diyorlar; ama sadece insanlar ve hayvanların hayatı için… Bitkiler için; sözün burasında bir gül için ölmek; sokmak demektir… Rengini, kokusunu, ihtişamını ve güzelliğini kaybetmektir… Yani bir gül için ölmek; onu gül yapan her şeyi kaybetmektir… Bir söz için ölmek artık kullanılmamak demektir… Kurulacak cümlelerde, yazılacak kitaplarda kendine yer bulamamak demektir… Sözgelimi, bir fikir, bir ideoloji için ölmek; artık ona yandaş olacak, onu konuşacak, kollayacak ve inanacak kimsenin olmaması, kalmaması demektir… Ölüm; gördüğüm gibi her şey için korkunç, üzücü ve bir yok oluştur… Belki de bu yüzden en hamaset kokan sözler hep ölüm üzerine söylenmiş, ölüm yeminleri en kutsal metinler olmuş… Kimisi sevgili için ölmeyi kendine menzil yapmış, kimisi dava için ölmeyi bütün üstünlüklerin en üstünde görmüş… Öyle anlar olmuş ki kimisi öldürmeyi dahi aşka havale etmiş, aşkı sebep göstermiş… Yalana bak ki; doğasında yaşatmak olan aşk öldürmeye ferman vermiş… Hani bir söz var ya; ayı yavrusunu severken boğarmış…. Kiminin sevgisi, sevdiğine ölüm olmuş yağmış… Böyle olunca da ayılık o kişinin en üstün özelliği olmuş… Kimse ciddiye almasın söylediklerimi; ben sadece kendime anlatıyorum ölümü… Kendi içimde içselleştirip, kendi kendime okumak için yazıyorum bu kelimeleri… Tarih boyunca her insan ölmekten korkmuş ve unutulmaktan… Öyle ki; kahramanlık ve cesaret en önemli erdem olmuş… Çok insanı öldüren veya davası için gözünü kırpmadan ölüme giden insan hep üstün görülmüş… Tarihin büyük adamları hep ölümden korkmuşlar; ya da yok olup unutulmaktan… Kimisi Cihanşah veya Mimar Sinan gibi ölümsüz eserler bırakmışlar arkalarından, kimisi Hitler ve Stalin gibi milyonlarca insan katletmişler unutulmamak adına… Ölümsüz eser dedim de aklıma takıldı… Neden ölümsüz eser diyoruz acaba biz bu yapıtlara?... Hala ayakta ve karşımızda yıkılmadan durdukları için mi… Söz gelimi Kanuniden sonraki bir sultan Süleymaniye’yi yıkma emri verseydi mesela… Ya da bir Edirne valisi; ‘kardeşim yıkın şu Selimiye’yi stadyum yapacağım yerine deseydi ne olurdu… Olmaz demeyin insan bu gücü elinde tutunca ölümsüz zannediyor kendini… Ölümsüz dedim de; nedir bütün insanların bu ölümsüzlük isteği… Çoğu din alimi öteki dünyaya kanıt gösteriyor… İşte diyor, bizim içimizde bir sonsuzluk isteği var, bu istek bizim bu ölümlü dünya için değil ölümsüz bir dünya için yaratıldığımızın kanıtıdır diyor… Maddece felsefe kızıyor bu sözlere ve bu aslında sizin gözünüzün doymadığı ve yetinmeyi bilmediğiniz anlamına gelir; yani yeterince evrimleşmemişsiniz diyorlar… Kim mi doğru söylüyor; maalesef şuan ki konum o değil!.. Hani ölümsüz eser diyordum ya; küçükken düşünmüştüm… Şu Da Vinci’nin dik dik bakan kadın resmi (Mona Liza) var ya; mesela o olmasaydı, biri üstüne bir gün bir parça boya dökseydi veya üstüne yanlışlıkla bir şişe gaz dökülseydi; ne olurdu o ölümsüz eser veya resim; ölür müydü?... Demek ki bir resmin ölümü onun orijinalliğinin yok olması demektir… Hani ölümlü dünya diyoruz ya; o da takılır kafama… Mesela ölümlü ise madem bu dünya neden ölümsüz olmaya çalışıyor insanlar ya da neden ölümsüz eserler bırakma isteği var herkeste… Suçlamıyorum kimseyi çünkü o herkesin içinde ben de varım ve neden oluyor bu açıkçası bilmiyorum… Ama mantık yürütüyorum; madem ölümlü bu dünya ve içindeki her şey ölüyor sırayla ve bir gün ölüm sırası dünyaya da gelecek; neden ölümsüz olmaya veya kalamaya çalışalım ki? Ölüm değiştirilemez bir gerçeklik kuşkusuz ve ister seve seve, ister zorla olsun öleceğiz her birimiz… O zaman çokça uğraşmamak lazım ölümsüz olmak için; yani keyfimize bakmamız lazım birazcık… Nasıl mutlu oluyorsak öyle yaşamalıyız mesela… Ya da en iyisi sessizce yaşayıp; ölüp gitmeliyiz arkamızda bir şey bırakmadan… Ölüm ölüm dediğin nedir ki gülüm; ben senin için yaşamayı seçmişim… Hadi lan!..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © musab eminoglu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |